Mişel Aflâk'a Dr. El Sadi'nin Azarı
Mişel Aflâk.. Suriyeli bir konferans budalası.
Dr. Sıddık-i Hasan El-Sadi Mısırlı bir mütefekkir..
Fas’ın Rabat Şehri’ndeki toplantıda bir aradalar ve kürsüde konuşan da Aflâk’tır.
O’ Aflak ki iftihar etmesi gereken İslâm Medeniyeti’ni tahrif etmeye, yerden yere vurmaya ve İspanya’daki geçmiş medeniyeti de ırkçılığa mâletmeye çalışıyor.
O anda salondan biri ayaklanıyor ve “yalan söyleme sus!” diye bağırarak Mişel Aflâk’a yetişip elinden mikrofonu alıyor.
Kimdir O’? “Mişel Aflâk’ın yalan konuşması karşısında tabii ki susamazdım. O’nu orada susturmak benim en haklı ve en başta gelen vazifem idi. O’nun için derhal kürsüye koştum. Mişel Aflâk’ı bir kenara itip hoperlorü elime aldım ve dedim ki diyen El Sadi’dir. Peki El-Sadi ne demiş o gün? İşte o tarihî sözler:
“Bu sefil mahlûku katiyen ayıplamam. O’ cibilliyeti icabı konuşmaktadır. Ama O’nu dinlemeye tahammül gösteren siz muhterem zevatı ayıplarım. Ben 1923 doğumluyum. Yani bu adamın etrafa saçmak istediği mikropların tesirine yakînen maruz kalmış bir nesle mensubum. Bilhassa ilk mektep, orta mektep ve lise tahsilimi Mısır’da yapmış ve Mısır’daki gençlik hareketleri içinde yetişmiş biri olmam hasebiyle O’nun art düşüncelerini sezmek imkânına sahip bulunacağımı herhalde takdir ve kabul buyurursunuz.
Bizden olmayan bir yabancı adam burada İslâm medeniyeti hakkında, sanki o asil medeniyetin burada temsilcisi imiş gibi konuştu. Halbuki konuştukları hep yalandır. Bana inanın muhterem dinleyiciler. Ben Londra Üniversitesi’nde tarih tahsilini ve İspanya’nın Madrid Üniversitesi’nde İspanya’daki İslâm Medeniyeti üzerinde doktorasını tamamlamış Müslüman bir kardeşinizim. Halen de aynı mevzuu üzerinde ders vermekteyim.
İspanya’daki İslâm medeniyeti Mişel Aflâk’ın burada uydurduğu ırkî gayelerden çok uzaktır. İslâmî gayeye hizmet için ve İslâmî hüviyetle kurulmuştu. Bu sebebten, başka ırka mensub Müslümanlar’la aralarındaki münasebet ancak kardeşçe idi. Bunun en güzel ve en canlı misalini o zamanın büyük mütefekkiri İbn Zübeyr’in Seyahatnamesi’nde görebilirsiniz. İbn Zübeyr Müslüman İspanya Medeniyet’nin fikir temsilcisi olarak dolaştığı Müslüman Âlem’in halklarına hayır dualarla kitabını nurlandırmıştı. Bu nurlu sahifaları şimdi huzurunuzda yalan iddialarla karartmaya çalışan Mişel Aflâk ise İbn Zübeyr’in hayır dualarda bulunduğu aynı Müslüman halklara İspanya İslâm Medeniyeti’nin sahte temsilcisi olarak hakaretle dil uzatmaktadır. Bu hakareti birer Müslüman olarak hepimize raci bulunmaktadır. Ama ben kendisini gene ayıplamam. Çünkü O’ aslında İspanya’da İslam”a zulüm etmiş kara bir ruhun temsilcisidir. Bu şekilde konuşması tabiidir. Asıl ayıplanması lâzım gelenler, bu sefil mahlûku buraya gönderenler ve içimize sokanlardır.”
Önce İslâm’a mugayir bir fitneye karşı hassasiyetle elindeki mikrofonu alacak kadar çevik bir Müslüman’dır Dr. Sıddık-i Hasan El-Sadi. Sonra da, bütün suçlu, isnadcı, fitne ve hattâ müfteri Mişel Aflak iken, O’na değil daha ziyade onu dinleme basiretsizliği gösteren Salon Müslümanları’na veryansın edecek kadar da yürekli bir Mücahid insandır.
İlk sözü: “Bu sefil mahlûku katiyen ayıplamam” olan El-Sadi’nin son sözlerini bağlayıcı sözü de yine; “Ama ben kendisini gene ayıplamam. Çünkü O’ aslında İspanya’da İslam”a zulüm etmiş kara bir ruhun temsilcisidir. Bu şekilde konuşması tabiidir. Asıl ayıplanması lâzım gelenler, bu sefil mahlûku buraya gönderenler ve içimize sokanlardır” şeklinde olmuştur.
Bu ne demektir? “Ey Müslümanlık tavrında olan insanlar, vaziyetinizdeki İslâmî sevdayı vazifenize niçin mâledemiyorsunuz” demektir. Ki o günden bugüne İslâmî zaafımızın önümüze getirdiği faturayı ödeme mükellefiyetimiz işte bu sebeblerle bir türlü sona ermedi.
Bazen Mişel Aflâk gibi bir Suriyeli, bazen Şerif Hüseyin gibi bir Ürdünlü, bazen de Enver Sedat gibi bir Mısırlı, aynı soydaşı olan Dr. Sıddık-i Hasan El-Sadi olmak yerine, adeta bir Hıristiyan Misyoner kimliği vererek Müslümanlığa karşı suiniyetlerine devam ettiler.
Evet.. Onlar bir bakıma kamçı yedikleri Seyis’lerinin kırbaç şakırtısı mesabesinde koşuyorlar, ama ya kendilerine halis Müslüman kisvesi verenlere ne oluyor.
Niçindir ki karşılarında elin davulunu çalan dalkavukların tutunduğu mikrofonu alıp, İslâmî hassasiyetleri bir bir sıralayamıyorlar ve de ardından ayıplayamıyorlar..
Şimdi.. şu çok konuştuğumuz, hep konuştuğumuz, konuşup konuşup durduğumuz Mavi Marmara’ya Siyonist Baskını ile geldiğimiz noktada acaba bir Dr. El-Sadi kadar müessir bir hâlimiz var mı?
Hele bakın şu Filistin’in hâline ki içinde Yahudi’nin de bulunduğu kaç Endülüs eder.. O’ vahşetin hamisi, zulmün tek mümessili İsrail’den özür istiyorsunuz, vermiyor.. Yakanı topla diyorsunuz, inadına dağıtıyor. Gazze’ye yardım için yolları aç, ablukayı ve işgali bitir diyorsunuz, tek kırıntılık bir insanlığı göstermiyor..
Sebeb? İşte tarihin her safhasında Müslüman namlı ama böylesine nankör, acımasız ve idraksiz bir sürü Mişel Aflâk’lar çıkıyor, İslâm Medeniyeti’nden feyiz ve saadet alan insanlığı zulüm medeniyetine sürüklemeye çalışıyor.
1492’deki Endülüs zulmünden de önce, belki Antilye’deki Bizanslı Kral Tafur’un, askerlerine Türk etini jambon niyetiyle yedirişinden de geriye giden bir Zulüm Medeniyeti’dir bu..
Ama karşısında dik duran İslâm Milleti ne yazık ki pek fazla değil. Ki şu Mişel’e ders veren Mısır Ülkesi’ni dahi rikkat safında sayabilir miyiz? Hayır!. Yazıkkk!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.