- 608 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Düş.
Hiç aklıma gelmezdi dağ başındaki bu kömür ocağına gelip çalışacağım. Ama şehirdeki işimi kaybetmiştim, arkadaşımda buranın muhasebesine bakmam karşılığında yüksek bir ücret önerince yok diyemedim. Ama burası benim için tam bir hapishane. Aylardır buradayım.
Bütün gün kömürlere bakmaktan içim kararıyor. Hele benim gibi aşksız bir günü geçmemiş bir insan için burası tam bir felaket. Aşk olmadan çekilecek gibi değil. Şu an saat gecenin üçü. Sıkıntıdan yatamıyorum. Acaba diyorum ki şimdi bir hayal kursam, içinde şöyle güzel bir sarışın kız, ya da bir esmer güzeli olan. Ya da şimdi oturup küçük bir aşk öyküsü yazsam! Bunu düşünmek bile güzel. Acaba nasıl bir şey karalasam…?
Tamam şimdi aklıma geldi. Bundan aylar önce gittiğim bir alıveriş merkezinde gördüğüm bir kız vardı. Güzelliği beni adeta büyülemişti. Bir mağazada çalışıyordu. Evet, evet.. Hikayemin kahramanı kesinlikle o kız olmalı. Şu kağıdı elime alayım, bir de kalem. Tüh! kalemler aşağıda, odamda. Dur bakalım şurada bir kalem olacaktı galiba...Hah ! Tamam buldum. Hımm.. kalemin mürekkebi az kalmış gibi duruyor, olsun mürekkebin yettiği kadar bir hikaye olur bu da..
Şu an iş merkezinin merdivenlerinden çıkarken içimde inanılmaz bir heyecan var. Acaba beni güzelliğiyle büyüleyen o güzeller güzeli esmer kız yine aynı mağazada mı çalışıyor? Evet şu karşı mağazaydı. Şu an içeri bakıyorum. O kızın dışında birkaç satıcı kız var, ama onu henüz göremedim. Bir dakika.. Bir dakika.. Aman Allah’ım işte o! Bu nasıl bir güzellik böyle. Simsiyah düz saçları. Dantel gibi kirpiklerin örttüğü o kapkara, ışıl ışıl gözler. İnsanın için bir hoş eden bir gülümseme. Ve bu gülümsemenin aralığında gördüğüm inci gibi sıralanmış bembeyaz dişler. Hemen mağazaya girmeli ve onunla tanışmalıyım.
“Merhaba. Kolay gelsin”
“Hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim size”
“Hani ben dün de mağazanıza gelmiştim. Hatırladınız mı?”
“Dün mü?”
“Pardon! Özür dilerim ya... Size söylemeyi unuttum. Ben şu an düş kuruyorum. Daha doğrusu bir düşün hikayesini yazıyorum. Şu anımız da ondan bir parça. Ve sen benim hikayemdeki sevgilimsin”
“Sevgilin mi? Ne yani ben senin şu an düşündeki sevgilin miyim?” Peki düşün bitince ben de mi biteceğim?”
“Evet”
“İşte buna çok üzüldüm şimdi. İyi ama ben kimim ve ne yapacağım, hiç bilmiyorum ki?”
“Sen merak etme. Ben senin ne yapman gerekenleri yazacağım. Bu bir aşk hikayesi ve biz birbirimize aşık olacağız tamam mı?”
“Aşk mı? O nedir? Ben böyle bir şeyi hiç yaşamadım ki ama! Güzel bir şey mi?
"Tabi ki güzel. Hem de öyle güzel bir duygu ki, hayatında ulaşabileceğin en yüce duygu o” Yalnız tek sorunumuz var. Şu an yazdığım kalemin mürekkebi her an bitmek üzere. Yani beni her an göremeyebilirsin buna şaşırma olur mu?”
“Tamam, şaşırmam. Bu hikayeyi yazan sensin. Ama bir dileğim var senden. Madem ben hayatımda ilk kez ve son kez bir aşk yaşayacağım, lütfen bunu bana en güzel şekilde yaşat olur mu.? Lütfen.”
“Söz veriyorum, sen hiç merak etme. Bu arada senin adın Aykız. Sen çok güzel bir kızsın biliyor musun? Gözlerin, saçların, sesin her erkeği büyüleyecek kadar güzel. Bu arada benim adım da Namık.”
“Salla bakalım Namık salla. İçimden bir ses, senin yeni tanıştığın bütün kızlara bu bağlamayı çektiğini söylüyor. Bence sen pis zamparanın birisisin."
“Aykız aferdersin ya sen böyle absürt konuşmayacaktın! Bu bölümü yazarken seni diğer kızlarla karıştırdım galiba. Hadi bakalım bu bölümü yeniden yazıyorum.”
“Çok teşekkür ederim Namık. Çok naziksin. İltifatların ruhumu okşadı biliyor musun? Bu arada sen de çok tatlısın.”
Bu iltifatlarım, senin güzelliğini hakkını veremez ya neyse. Aykız, söyle bana şimdi benimle ne yapmak istersin? Mesela şimdi seninle şöyle baş başa olacağımız güzel bir deniz kıyısına
gidelim mi?
“Deniz kıyısı mı? İşte bu harika. Ama nasıl gideceğiz?
“Sen şimdi kapat gözlerini, aç deyince de aç olur mu?
“Peki. Olur. Kapattım.”
“Şimdi aç bakalım”
“Açtım. Aman Allah’ım burası ne kadar güzel bir yer.”
“Çok güzel değil mi?”
“Muhteşem” Şu suyun berraklığına bak. Aaa… Baksana içinde bir sürü rengarenk balık var. Şu martlara bak. Ayaklarımızı suya sokalım mı?
“Tabi ki. Hadi ver elini.” Nasıl? Su ayağına değince bir hoş oluyorsun değil mi?"
"
"Evet. Ama asıl sen şimdi elimi tutuyorsun ya, elinden kalbime ılık ılık bir şeylerin aktığını hissediyorum. Bir tuhaf oldum. Nasıl desem hani şu martılar gibi uçasım geldi şimdi içimden. Seninle olmak gerçekten çok güzel.”
“Seninle de Aykız” Şu an senin elini tutarken, sana dokunurken, kokunu içime alırken… “Ben galiba sana aşık oluyorum Aykız.”
“Galiba ben de”
"Kapı çalıyor bir saniye"
"Kapı mı?"
"Evet ben sana söylemeyi unuttum. Ben bir kömür ocağında çalışıyorum. Ve bu hikayemizi de şu an gecenin bir yarısı odamda yazıyorum. Bir saniye şu kapıya bir bakayım"
"Peki bekliyorum lüfen geç kalma olur mu?
"Tamam şimdi geldim Aykız. Gelen bizim bekçiymiş. Bu saatte ışığımı görünce merak etmiş.
Bekçi mi? Beni gördü mü acaba?"
"Seni göremez ki Aykız seni sadece ben görüyorum."
“Aykız, hadi şimdi gene kapat gözlerini, seni yine çok güzel bir yere götüreceğim”
“Gene mi? Nereye bu kez?"
“Sen kapat hele bir gözlerini... "Tamam şimdi aç bakalım.”
“İnanamıyorum! Yoksa burası cennet mi? Her yer yemyeşil ağaçlar, çiçekler, kelebekler. Burası da neresi böyle.”
“Burasını beğeneceğini biliyordum. Burası dağlar içinde gizli kalmış bir vadi. Buraya senin dediğin gibi cennet de diyebilirsin. Hadi gel şu kocaman çam ağacına sırtımızı yaslayıp, şu eşsiz güzelliği seyredelim.”
“Namık önce sen yaslan, ben senin göğsüne yaslanmak istiyorum.”
“Tamam canım.”
“Beni kollarınla iyice sarmanı istiyorum”
“Merak etme bunu ben senden daha çok istiyorum.”
“Şu an senin kolların da ne kadar mutlu ve huzur doluyum Namık biliyor musun? Demek aşk dediğin buymuş senin. İnsan hep aşık olmalı o zaman.”
“Kesinlikle doğru söylüyorsun Aykız” Şu an kollarımda bedeninin sıcaklığı, ve içimde teninin kokusu beni sarhoş ediyor. Keşke yüzyıllarca böyle kalsak. Aykız bana bakar mısın? Yanağına bir küçük buse kondurmak istiyorum. İzin verir misin?”
“Buse mi? Evet bunu ben de çok isterim.” Öp hadi.” Öpsene!!! Neden öpmüyorsun Namık? Neden yüzün de üzüntü oldu birden?”
"Aykız sana kötü bir haberim var! Kalemim neredeyse yazmıyor artık. Mürekkebi her an bitmek üzere. Kahretsin ..kahretsin.”
“Hayırrr! Yapma yalvarırım yapma Namık. Lütfen bitmesin kalemin. Lütfen beni bırakma yalnız başıma. Lütfen Namık. Lütfen."
"Üzgünüm Aykız, inan ben de çok üzügünüm ama elimden bir şey gelmiyor.
"O zaman ikimizi de yok edecek bir şey yap.Yalvarıyorum sana”
“ Tamam o zaman çabuk kapat gözlerini Aykız. Hadi çabuk ol!”
“Kapattım”
“Hemen aç şimdi”
“Açtım. Bu ateşte ne böyle”
****
"Günaydın Namık abi. Sabaha doğru bizim bekçi senin bir kağıdı pencereden aşağı attığını söyledi."
"Evet doğru,küçük bir şey karalamıştım, onu attım."
"Bu arada aceleyle attığın kağıt alev alev yanıyormuş!!"
YORUMLAR
Harikaydı. Kaleminizin içindeki mürekkep bitmesin dedik.. Ne kadar güzeldi Namık ile Aykız'ın hayali aşkı.. Tebrik ederim.Çok severek ve ilgi ile okudum. Saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Mustafa Sakarya
Hayaller,ne güzel öyküler yazdırıyor değil mi?Hayallerimiz, hiç bir zaman bitmesin.Yoksa yandık demektir!..
Güzeldi,severek okudum.Tebrikler Mustafa'cığım.
Selamlar...
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
her öykünle güne damgalar vuruyorsun.......o kadar içtenki yazıların.....içine alıp kayboluyorsun....büyük dersler verip bizleri hayran bırakıyorsun.... tebrikler mustafam çok hoştu....saygılar
Mustafa Sakarya
Mustafa Bey, sabahın bu saatinizde yüzümde güzel bir gülümseme oluştu. İşte yazarlıkda burada ortaya çıkıyor. Kimsenin aklına gelmeyen aklına gelecek, okuduklarında, yüzlerinde bir dğiş,iklik olacak. Bu manada başarılısınız. Tebrik ederim.
Nermin Kaçar tarafından 6/16/2010 9:54:49 AM zamanında düzenlenmiştir.