YARIM BİR SİGARA KALAN SABAH EZANLARINDA...
Bir sızı yazmak istiyorum. İnceden ve eskiden gelip yeniye; varan kör ucu…
Kelepçelenmiş bir tutsak gibiydin nezarethanede. Bir idam sehpası kadar kararlıydı darağacı. İp salınırken sabah ezanlarının sisli serinliğiyle; hoca vaaz veriyordu naşına…
İlkbaharı yaza bağlayan ayların kara bulutları dolaşıyordu aşkımın incecik bileklerinde. Ayağında prangalar, elinde son sigarası ve bir ıslık çınlıyordu taşlaşmış yüreklerin kulaklarında. Ellerinde aşkın tüm suçlarını yakalayacak bir silah vardı belki ama kelepçelenemeyecek tek yer yüreğimdi ve ben ellerinde değildim…
Zannetmeyin ki bir idam gencini hatırlatıyorum yosun tutan yüreklere. Ben sadece bir idam gibi sabah ezanı biten bir aşkın yasını tutuyorum. Eskimiş ve kokuşmuş bir peynir gibi lezzetsiz. Fakat memleketimin otlu peyniri kadar meşhur… Sızısı kaldı belki ellerimde sadece. Bir de boynu bükük, yarım bir sigara…
Eserken sabah yelleri korkan karanlığın içinden; bir film gibi kısa metrajlı bir tını getirdi yine seni aklıma. Oysa nice olmuştu sen idam edileli bir yürekte. Git demiştim sana; anmak gelmesin demiştim içinden. Bir sigara gibi yak ve tükensin bu işkencede bir hayat daha. Ama yeter artık silinsin gözlerimdeki nem. Hatırlamak anıları; bir esrarkeş gibi titrek ve biteviye dolaşmak gibi karanlık sokaklarda… Oysa oysa ben, nefret ederim karanlıklardan. Korkardım bir çocuk gibi.
Sığınağımdın sen bir deniz kıyısında. Ellerimde bir kor, gözlerimde bir damla, kulaklarımda okyanus gibi huzur veren ve yüreğimde bir yara gibi kanayan bir damardın. Bak ya; yine aynı şey düğümlendin boğazımda; doldu gözlerim. Gözbebeklerim görmez oldu artık. Meriç gibi taşan ve Edirne gibi seller içinde kalan bir kent gibi çünkü… Güçsüz ve biçare bir kadındım artık. Ellerimde birkaç kuruş var. Ve yeri belli; onu da bir şaraba yatıracağım. Sanmayasın; sakın ha; senin acında içeceğim. Aksi şeyleri sevmezsin bilirim. Ancak aksine gidişine içeceğim. Ve ciğerlerime meydan okurcasına, dolduracağım nikotinle. Ve öldürürcesine seni sıkacağım ellerimi bileklerimde damarlar patlak verecek ve sen; bir korkak gibi şerefinin olmayan demlerini bir bavula doldurup kaçacaksın… Geriye sadece senden; küflü bir peynir gibi kokan ancak tok tutan birkaç hatıra kalacak.
Seni; sıkıyönetimin ilan edildiği zamanlarda sokakta bulacaklar. Atılacaksın simsiyah bir çukura. Bir mikrop gibi davranacaklar sana. Karantinaya alıp; kireç dökecekler önce. Sonra bağlayıp kör gözlerini atılacaksın büyücek bir odaya. Orada hayal kırıklıkları, orada binlerce utanç, orada senin gibilerin yaptığı şerefsizlikler var. Yani sen kokuyor ortalık. Yabancılık çekmezsin korkma. Bir serçe gibi son nefesine çeyrek kala; öteceksin bir bebek gibi. Sokakta görse; seni bir korkak bile vurur… Ve geldiğinde o kirli sabah; sen yitip gidenler kadar onurlu olamayacaksın. Bari bari giderken küfreden olmasaydı ardından. Yazık bunu bile başaramadın. Bir tavuk kadar çaresizsin ve zavallı. Şimdi sana sadece bir kılıç verebilirim…
En azından giderken bu ıssız şehirden, onurun olsun kirli bohçanda…
İp salınırken sabah ezanlarının sisli serinliğiyle; hoca vaaz veriyordu naşına… Ancak sana ağlayacak milyon yoktu bu sefer tarihin karanlık çukurlarında…
“Kör bıçak saplanırda bedene; kan akıtması beklenemez. Bir rüzgâra eş olmak içinde; kasırgalar koparmak gerekmez tutsak kentlerde. Şimdi; suskun dudaklarınızı aralayın da bir söyleyin; “şimdi hangi mermi dağıtabilir benim insanlara olan inancımı?” bir şeref çıkar hayatlardan, belki bir onur; geri de bilerek bırakılmış onurlar yeter buruk bir hatırayla çatlamış bir kalbe…”
FMÜ
YORUMLAR
Yokmuşum ben burda.
Kan akmayan sızılı yara, acısı da öyle yabani ki, tarifine koca bir yazı gerekiyor.
Bir tavuk kadar çaresizsin ve zavallı.
Bu tür ifadeleri tasvip edemedim, sizi rahatlatmış olablir.
Usta kalem, belli.
Yazın hep...
mari
Mükemmel, muhatabın hakettiğine inandığım bir aşağılama.
Kutlarım bu kalemi.
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.
mari
Canım benim ne kadar hüzün vardı satırlarda ve nasıl güzel işlemişsin. Çok etkilendim ve kimse kimseyi üzmese dedim. Harika bir anlatımdı. Sevgilerimle...