- 1524 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YOLDAKİ ENGELLER
Her engel, hayatı kolaylaştıracak bir fırsattır."
Yokluklar ülkesinde doğduk.
Elektrik yoktu memleketimizin büyük bir bölümünde. Buna bağlı olarak
çağımızın yaşam kolaylaştırıcısı elektrikli ev araçları, soğutucu ve ısıtıcı araçlar da yoktu doğal olarak… Aydınlatmayı “Şişesi is bağlayan gaz lambası” ile sağlardık. Bazı evlerde lüks lambası da bulunurdu ama çok gaz yaktığı için ancak “çok gerekli” zamanlarda yakılırdı.
Köylerin yolu yoktu, ilçelerin yolu asfalt değildi. Ulaşım güçlükle sağlanıyordu. Taşıt çok azdı. Hiç özel araba yoktu.
Günde bir sefer yapan posta arabaları aynı zamanda yolcu da taşırdı. Yük kamyonları da yük üstünde
yolcu taşırdı.
İçme suyu yoktu. Kırmızı kurtların süslediği yağmur suyu sarnıçlardan çekilir, toprak testinin ağzına bağlanan beyaz tülbentle süzülür, içme suyu olarak kullanılırdı. Bazen kokuşurdu sarnıç suyu yine de kullanma suyu
olarak değerlendirilirdi.
Çocuklardaki yaz ishalleri, tifo, dizanteri, parazit hastalıkları sıradan olaylardı.
İlçelerde lise düzeyinde okul yoktu.
Dev bataryalı radyo varlıklı ailelerde tek tük görülürdü. transistorlü radyolaren değerli iletişim araçlarıydı. Akşamları radyonun sesi açılır tüm mahalleye müzik ziyafeti verilirdi.
Kurmalı, zemberekli kol saatleri çok pahalıydı.
Kısacası yokluklar içinde geçti çocukluğumuz.
Bu koşullar zengin fakir herkes için aynıydı.
Ama çok hızlı gelişmelere de tanık oldu bizim kuşak.
Her engel bizim için azmettirici, teşvik edici bir etken oldu.
* * * *
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak diye başlamış beklemeye.
Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer gelmişler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girmişler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirmiş. Halkından bu kadar
vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.
Sonunda bir köylü çıkagelmiş. Saraya meyve ve sebze getiriyormuş. Sırtındaki küfeyi yere indirip iki eli ile kayaya sarılmış ve ıkına sıkına itmeye başlamış. Sonunda kan ter içinde kalmış ama, kayayı da yolun kenarına
çekmiş. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereymiş ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu görmüş. Açmış ki bir de ne görsün, kese altın dolu. Bir de kralın notu varmış içinde.
"Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir"
"Her engel, hayat şartlarımızı daha iyileştirecek bir fırsattır."
YORUMLAR
Aziz Nesin üstadın bir öyküsünü anımsattınız öğretmenim.
Kaya neki; dağ bile devrilir.
Sizi Diyarbekir gibi seviyorum....