USLANMAYAN YOLCU
Nazım Hikmet bir şiirinde ;
Bir tanem!
Son mektubunda:
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşayamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
Ne şahane bir tespit, gerçektende yirminci asırda ve yirmibirinci asırda ölüm acısı bir yıl kadar sürüyormuş. Kaybettiklerimiz bizden bir dünya uzaktayken yokluklarına alışıveririz fakat nedense yitirdiklerimizi unutamayız, dileklerimizde özlemlerimizde, özgelerimizde hep onlar yer edinirler. Hele gerçekten adam gibi sevdik mi sevdiklerimiz cansuyumuz gibi dolaşır damarlarımızda. Gerek sevdiklerimiz gerek biz sevdiklerimizden ayrılırken durum keyfi yada zaruri olsun karşılıklı sensiz yaşayamam safsatalarıyla birbirimizin kulaklarını aşındırırız.
Hz. Fuzuli’de “ Hicran sabahın gecesi ise, vuslat firakın şafağıdır, fecridir” der. Bir seferinde binmiş olduğum şehirlerarası otobüs terminalinde beni uğurlamaya gelmiştin. Ardımdan bakarkenki boynu bükük halini unuttuğumu sanma sevdiceğim. Çok acı çekiyordun. Gözlerin sönmüştü gözyaşı akıtmaktan, tenin solmuştu, gözyaşların sinene damlamaya başlamışken adeta birer hançer gibi saplanıyordu. Vakur bir duruş sergilemeye çalışıyordun, fakat nafile giden gidiyordu. Elemler çekiyordun kıymetini bilmediğin emeller beslediğin kişi uzaklaşıveriyordu gerçeğinden, varmak istediğin hayallerin, bir bir gözlerinin önünden geçerken hazırlığını yapıyordun hicranını yaşadığın sabahın gecesinde başka bir çift kola atılmaya...
Sen uslanmıyordun her şeyi yaşayarak yaşayanlardan ders almayarak tecrübe etmeye çalışıyordun. Her istediğin bir öncesinde yaşadığın kadar acı veriyordu sana. Neticesinde yüreğinin yükünü hep ağırlaştırıyordun. Yastık değiştirerek kaderini değiştireceğini zan ediyordun ve o zan sebebiylede ömrünü zayi ediyordun, ben imdadına koşmaya çalışırken ve eyvah eyvah derken sen yine bana; bana karışma diyordun, seni saplanmış olduğun mutsuzluk çukurundan çıkarmaya çalışırken sen hep beni tersliyordun. Hicranı yaşarken bende yada başka birisinde hemen başkasında vuslatı yaşamaya çalışarak firakın şafağına çıkmaya çalışıyordun. Ben şehirler arası otobüs terminalinde otobüsle sen bende iken bir şehirden başka bir şehre gitmeye çalışırken, senin yürekler arası bir terminalden başka bir yüreğe yolculuğun kafanda başlamıştı bile.kalbin hemen beynine aldanı vermişti. Oysa ki daha birkaç dakika öncesinde unutamam ve ben sensiz yaşayamam nasıl geçecek koca bir zaman dilimi derken, aslında çoktan unutuvermiştin. Nede güzel oynuyordun hayat sahnesinde profesyonel bir oyuncu gibi, oysa unutmamalıydın hayatın bu dünyadan ibaret olmadığını idrak etmeliydin. Masa başı memuru gibi tüketiyordun hayatı, farkında değildin aslında tüm dert, cehd kefen bulma telaşıydı, oysa ki farkında olmalıydın ki doğarken de dünyaya üryan olarak gelmiştik,neticesinde bulsan da bulamasan da kefeni mutlu etmeyecekti seni, o yüzden birilerini satarak ve başka kollara atılmaya koşarak elemlerini arttırıp emellerinden uzaklaşmaktan başka bir şey yapmıyordun. En hazin olanı da ömür sermayesinden yerken kim garantisini verebilirdi ki gittiğin kollarda kefeni bulacağına dair ve kim bilir tevbe etmeye geç kalmayacağına dair…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.