Bir Bidon Peynir, Üç Kilo Yağ, Yarım Çuval Ceviz
Seyit, henüz onüç yaşındaki kızı Berfin’e döndü ve;
- Keçe mi, Daye tu zaf nuweş, ez daye tu bena doxtor.Tu bra xur bun. Tamum.
- (Kızım annen çok hasta, ben onu doktora götürüyorum. Kardeşine bak. Tamam mı.)
- Tamum Bao
- (Tamam Baba)
Seyit kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Kar henüz durmuştu. Kızağı hazırladı ve karısını kucaklayıp kızağın üzerine yatırdı. Üzerini iyice örttükten sonra, tekrar içeri girdi ve elinde, bir bidon peynir, birkaç kilo yağ ve yarım çuval ceviz ile döndü. Elindeki malzemeleri kızağın bir köşesine yerleştirip, önüne geçerek kızağı çekmeye başladı.
Hava kararmak üzereydi, köyden kasabaya inmek ise, yaklaşık bir saat sürüyordu. Kasabaya bir ay önce bir doktor gelmiş, küçük bir klinik açmıştı.
Seyit, bir yandan kızağı çekiyor, bir yandan da hastalıktan inleyen karısına;
- Tay mend Gulamı, Sabır bıke, Doxtor tu ken weş tay mend…
- (Az kaldı gülüm, sabret, doktor seni iyileştirecek. Az kaldı…)
Kar yeniden yağmaya başlamıştı. Seyit durdu ve gidip, karısının üzerinden düşen battaniyeyi tekrar örttü.
Karısı;
- Seyit ez mırena… Ez mırena… diye inliyordu. (Ben ölüyorum… Ben ölüyorum…)
Seyit;
- Tay mend Gulamı, Sabır Bıke, Tay mend… (Az kaldı Gülüm, Sabret, Az Kaldı…)
Kasabanın ışıkları göründü ve Seyit kızağı tepeden aşağı doğru bıraktı. Oda arkasından koşuyordu. Bir ara kızak devrildi ve karısı yere düştü. Gidip karısını kaldırdı.
Ağzından hep aynı sözcükler dökülüyordu.
- Tay mend Gulamı, Sabır bıke, tay mend…
Kliniğin önüne geldiklerinde, hava iyice kararmıştı.
Seyit durdu ve karsını sırtına alıp kapıyı çalmaya başladı. Kapıyı genç bir bayan açtı.
- Bacım, karım çok hastadır. Neredeyse ölecak. Kurban olam, doxtora söyle bir baksın.
Genç kadın, peki biraz bekleyin, dedi ve yan odaya girdi. 1 dakika geçmeden çıktı ve;
- Muayene ücretimiz 55 Liradır. Üzerinizde bu para var mı? dedi.
Seyit, karısını yere yatırıp, hemen kızağa koştu ve ;
- Bacım, param yoxtur. Ama bir bidon peynir, üç kilo yağ, yarım çuval ceviz getirmişim doxtor bege. Bunları versem olmazmi. Şehirde 55 Liradan fazla para eder.
O sırada kapı açıldı ve doktor dışarı çıktı.
- Ne peyniri, ne cevizi kardeşim. Şarküteri dükkanımı burası. Muayene ücreti peşindir. Paran yoksa şehre hastaneye git. Elindeki malzemeleri de orda satar, parasını ödersin.
- Aman beyim, şehir çok uzaktır. Hava çok soğuktur. Şehre gidene kadar karım yolda ölür.
Doktor ; Beni alakadar etmez kardeşim. Der ve kapıyı kapatır.
Seyit; Doktor bey kurban olayım, karım ölüyor. Allah rızası için bak. Der fakat kapının ardından hiç ses gelmez.
Seyit ağlayarak karısını tekrar sırtına alır ve kızağa bindirir. Başka şanları yoktur artık. Mecburen yola inip, bir araba bulup şehre gideceklerdir.
Karısı;
- Seyit Ez Mırena… (Seyit ben ölüyorum…)
- Sabır bıke Gulamı… Sabır bıke …
Seyit, kızağın ipini omzuna takar ve koşmaya başlar. Tam yola varmak üzereyken, arkasını döner ve karısının hiç sesinin çıkmadığını, öyleye yattığını fark eder. Halatı omzundan çıkarıp karısının yanına yaklaşır.
- Gulistan… Gulistan… Veng mı yena tu… Gulamı, Gulistanmı çim xu ak…(Gülistan… Gülistan… Sesimi duyuyor musun… Gülüm, Gülistanım aç gözlerini….)
Gülistan hiçbir tepki vermez. Seyit, gülistanın göğsüne eğilir ve kalbini dinler. Kalbi atmamaktadır… Gülistan ölmüştür…
Seyit ayağa kalkar kollarını açar ve;
- Bedbaht Dünyaaaa…!!! Diye haykırır…
Seyit’in haykırışı, gecenin karanlığını yırtarak, dağlarda yankılanır. Ve Seyitte gecenin karanlik ayazinda karisinin basi ucunda can verir. Onlardan geriye kalan sadece bir pidon peynir, uc kilo yag ve yarim cuval cevizdir.
Ali Arif Çaka
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.