- 683 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Kurban Olayım Dön Hulusi 2
(Bu yazı dizisi toplam iki bölümdür. İlk bölüm ikinci bölümle birlikte yeniden sunulmuştur.)
Hulusi kalınca bir çam ağacına dayanmış, efkarla rakısını yudumluyordu. Karısıyla kavga etmişlerdi ve iki gündür bu ağacın altında yatıp kakıyordu. Rakı şişesinin dibinde kalan son kısmını da kafasına susuz bir şekilde dikip içti.
Tam bu sırada çam ağaçlarının aşağı tarafından arkadaşı Arap İsmail kendisine doğru telaşla geldiğini gördü. Arap İsmail komşusuydu. Şu an elinde üçe dörde katlanmış bir kağıt parçası duruyordu.
Birkaç dakika sonra Arap İsmail soluk soluğa Hulusi’nin yanına geldi. Endişeli bir şekilde elindeki kağıt parçasını Hulusi’ye uzatıp;
“Abi, Neriman yengem bu mektubu sana gönderdi” dedi.
Hulusi eski bir defter sayfasına, Türkçe mi, Arapça mı yazıldığı belli olmayan yazıya baktı. Zaten kafası da iyi olduğu için kağıdı ters tuttuğunun farkına ancak Arap İsmail’in müdahalesiyle varabildi. Mektup karısı Neriman’dan geliyordu. Bağrı yanık bir halde okumaya başladı.
“Hulusi, evimin erkeği, atası, atı, beygiri….Ben karın Neriman, yani minnoşun. Her ne kadar yüz otuz kilo olsam da, senin bana minnoşum demen beni hep mutlu etti, sahi diyorum bak.. İki gündür kaçtın gittin benden, iyi mi oldu yani? Gerçi biliyorum, artık sevmiyorsun beni. Ama ben seni çok özledim haberin var mı? Söz bundan sonra iyi davranacağım. Seninle kavga ederken yüzünü kudurmuş kedi gibi cırmıklamayacağım. Ne bileyim artık daha nazik döğüşeceğim seninle. Belki bundan sonra anca ince bir oklavayla vururum kafana. Zaten kalın oklavayı iki gün önce sen evden kaçarken arkandan attıydım da bulamadın sonra. Bak bun da bile bir hayır varmış demek ki.
Hem bundan sonra daha temiz olacağım. Evi senede değil de ayda bir sıkça yıkayacağım. Çocukları da kokunca değil, kokmadan, kafalarına bit düşmeden yıkayacağım. Artık yatakta habire sıkışıp yere de düşmeyeceksin. Çünkü zayıflayıp bir prenses olacağım sana, hemi de Pamuk prenses gibi. Artık sen tabaktan yerken ben tencereden de yemeyeceğim. Zaten sen gittikten sonra boğazımda lokmalar zor geçiyor. Günde beş ekmeği bile zor yiyorum.
Artık seninle bıyık da yarıştırmayacağım, ağdamı tüylerin iki santime varmasını beklemeden yapacağım. Yani eve gelenler evin erkeğinin artık ben olmadığını anlayabilecekler. Ya da evde yogi varmış sanıp kaçmayacaklar.
Hani hatırlıyor musun Hulusi? Bir gün sen kapının arkasına saklanıp da “höööö” diye beni korkutup altıma ettirmiştin, sonra ben de sana kızıp kafanı keserle yarmıştım ya….Ne güzel günlerdi, değil mi Hulusi.
Bak gördün mü ne kadar mutluymuşuz seninle?. Dön hadi evine, gül gibi minnoşuna. Kurban olayım dönnnnnn.”
Hulusi efkarlı bir şekilde okuduğu mektubu yere bıraktı. Karısı Neriman’ı, yani minnoşunu hayal etmeye başladı. Her ne kadar ona kızgın olsa da, iki gündür hani onu özlemiyor da değildi. Arap İsmail’in kendisine getirdiği siyah inek postuna sarılıp yattığı zaman aklına hep o gelmişti. Çünkü ağda yapmadı zamanlarda, yani çoğu zaman öyle tüylü tüylü sıcacık olurdu. Seviyordu aslında karısını. Bugüne kadar namusuna zerre kadar leke getirmemişti. Kimse ona yan gözle bakmamıştı hiç. Gerçi minnoşuna yan gözle bakacak adamın yüz sene çöllerde hiçbir dişi mahlukat görmeden kalması gerekirdi. Bu hüzünlü mektup Hulusi’yi bir anda gerilere götürdü…. Minnoşunu daha ilk gördüğünde çarpılmıştı. Daha doğrusu aynı yoldan karşılıklı gelirken yolu tamamen kapattığı için ona çarpmak zorunda kalmıştı. O çarpmanın etkisiyle minnoşu yere yuvarlanmış ve onu yerden kaldırmak için yarım saat uğraşmıştı. Kaldırırken de burnuna onun mis gibi buram bum ter ve sarımsak kokusu gelmişti. Bu kokulardan dolayı kendinden geçmiş, daha o dakika minnoşuna yani Neriman’ına aşık olmuştu. İşte büyük aşkları o olaydan sonra başlamıştı.
Büyük çarpışmanın gerçekleştiği o günün sonunda “Kaçır beni Hulus’im” demişti. Aslında ailesi zaten Neriman mutfağa girip evin tüm ekonomik dengelerini bozduğu için vermeye dünden razıydı. Onu kaçırdığı geceyi hatırladı.
Bir ilkbahar gecesiydi. Leylak ve hanımelleri baş döndüren kokularıyla havada aşk meltemi estiriyordu. Neriman’ı pencerede, kendisi aşağıda, ona en içli sesiyle şiirler okumuştu önce, sonra da “Hadi minnoşum gel artık yuvamıza gidelim” demiş Neriman da o vakit aşka gelip o dev cüssesiyle nasılda üzerine atılmıştı. Gerçi o geceden sonra üç kaburgası, bir kolu kırılıp iki ay hastanede yatmıştı ya neyse..
Bunları düşündükçe Hulusi daha çok içmek istiyordu şimdi. Ama rakısı bitmişti. Çam ağacına yaslanıp bu kez minnoşunun hayaliyle sarhoş olmak istedi. Ne demişti karısı mektupta “Pamuk prenses gibi olacağım, hemi de Pamuk prenses” gibi. O an minnoşunu Pamuk prenses gibi hayal etmeye başladı. Gözlerinin önüne bir sürü garip geometrik şekiller geliyordu, ama bunların hiç birisi Pamuk prensesin yanından bile geçmiyordu. Hayalinde gördükleri daha çok büyük devasa bulutlara ya da devlerin yediği pamuk şekerlerine benziyordu.
Hulusi umudunu kesip karısını olduğu gibi hayal etmeye başladı. Karısı “Zayıflayacağım” demişti. Gerçi daha öncede bunu söylemişti. “Artık tüm tavuk yemeyeceğim” demiş, fakat o günün ertesi gününde evdeki muhabbet kuşu bir anda ortadan kaybolmuş, onun tüylerine benzer tüyleri çöp tenekesinde görmüştü.
Bu arada, minnoşu her ne kadar çok yese de, yine de çok tasarruflu sayılırdı. Mesela hiç ütü kullanmaz, boş yere elektirik parası vermezlerdi. Ertesi gün ne giyilecekse, karısı onları geceden yatağının altına koyar, sabah öyle bir ütülü çıkardı ki, onları bir ay giyse bile ütüsü hiç bozulmazdı. Hem karısı bu konuda çok da yetenekliydi. Canı aynı kıyafetleri farklı şekilde giymek istediğinde, yine onları hafif karışık şekilde koyar, sabah o kıyafetlerin yarısı krinkıl yarısı bol pileli çıkardı.
Tamam, bazı konularda ihmalkar olabilirdi. Mesela evde bir sürü güve olurdu. Ne zaman bir atlet giyse, kendini bir filenin içine girmiş gibi hissederdi. Bunları düşündüğü sırada kafasına bir sinek kondu Hulusi’nin. Sineği kovarken, eli karısının keserle yardığı kısıma dokundu. Yüzünde tebessüm bir oluştu. Karısı haklıydı ne güzel günler geçirmişlerdi. Bol kanlı, bıçaklı…
Bir keresinde akrabalarının düğününe gitmişlerdi. Sonra “Hulusi’cim hadi biz de dans edelim” demişti minnoşu. Karsı kendini nasılda kucağına alıp oradan oraya savurmuştu pistte. Tam bu sırada çalgıcılar, dans müziğinden, birden horon havasına geçmişlerdi de, karısı o vücuduyla nasılda ahenk içinde horon tepmişti. Gerçi her tepişinde pistten bir çocuk çekirge gibi sahneden dışarı uçmuştu ya.. Hulusi bunları düşündüğünde karısını ne kadar çok sevdiğini anladı. Onu böyle, yani olduğu gibi kabul etmeliydi. Ve onun “Dönn” çağrısına “Evet” demeliydi. Yerinden hızla kalktı. Eve doğru özlemle yürümeye başladı. Yolda gördüğü bir leylak ağacının yarısını kırdı. Bunu karısına götürecekti, karısı öyle küçük çiçeklerden pek etkilenmezdi.
YORUMLAR
Harkia :) Yine güldürdün arkadaşım. Bir keresinde akrabalarının düğününe gitmişlerdi. Sonra “Hulusi’cim hadi biz de dans edelim” demişti minnoşu. Karsı kendini nasılda kucağına alıp oradan oraya savurmuştu pistte. Tam bu sırada çalgıcılar, dans müziğinden, birden horon havasına geçmişlerdi de, karısı o vücuduyla nasılda ahenk içinde horon tepmişti. Gerçi her tepişinde pistten bir çocuk çekirge gibi sahneden dışarı uçmuştu ya.. Hulusi bunları düşündüğünde karısını ne kadar çok sevdiğini anladı. Onu böyle, yani olduğu gibi kabul etmeliydi. Ve onun “Dönn” çağrısına “Evet” demeliydi. Yerinden hızla kalktı. Eve doğru özlemle yürümeye başladı. Yolda gördüğü bir leylak ağacının yarısını kırdı. Bunu karısına götürecekti, karısı öyle küçük çiçeklerden pek etkilenmezdi.
Özellikle bu bölüm çok hoşuma gitti. Doğru ya ; bedene göre artıyor zevkler :)))))))))))) Bayıldım. Tebrik ediyorum
Nermin Kaçar tarafından 6/14/2010 11:26:12 AM zamanında düzenlenmiştir.