- 482 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Eleman Aranıyor-2
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu öyküdeki olaylar,1970’li yılların İstanbul’unda yaşanmış gerçeklerdir.Şahısların isimleri ise tabii ki değiştirilmiştir...
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Müsahhihlerin üçü de üniversite öğrencisiydi.Gece bölümlerinde okuyorlar, gündüzleri de burada çalışıyorlardı.Gazete en geç 17.00’de satışa hazır hale geldiğinden okula rahatlıkla yetişebiliyorlardı.Basılan gazeteleri, birkaç çocuk alıp Karaköy, Eminönü ve Sirkeci Gar’da “yarınki gazete” olarak satıyor, diğerleri de dağıtım firmalarınca çeşitli yerlere götürülüyordu.
**
Nuri de Rafet gibi yeni işe başlamış olan, uysal ve gayretli bir gençti. Nuri ile kısa sürede kaynaşmış, ama gerçek adı Ahmet olduğu halde kendisine Başak Acun dedirten deneyimli müsaahhihe bir türlü ısınamamıştı.
Başak burada çalışmasının yanı sıra başka bir gazetede de sinema eleştirmenliği yapıyordu. O gazete ise ideolojik bakımdan bunun tam zıttı idi. Başak işe istediği zaman geliyor, istediği zaman da gidiyordu. Ona bu konuda karışan da yoktu. O yüzden işin önemli bir kısmı diğerlerinin üzerine kalmıştı.
Başak fazla konuşmazdı, konuştuğu zaman onun iyi bir insan olduğu sadece ideolojisi konusunda taviz vermediği görülürdü.Bazen:
-Hakkımı versinler dersen çok beklersin, kendin mücadele ederek alacaksın! Bu patronlar bizi sömürüyor. Masonluk ve Gerçekler diye bir kitap basıp okuyuculara ücretsiz dağıtmakla milliyetçi olduklarını sanıyorlar. Bunlar benim ne olduğumu da çok iyi biliyorlar, ama bana gereksinimleri olduğu için beni burada tutuyorlar. Çıkarları ne emrederse onu yaparlar yani bunlar karanlığın arkadaşlarından başka bir şey değiller. Bir gün biz bu karanlığı boğacağız... diyordu.
**
Bazen makinelerin çıkardığı madeni seslerden dolayı konuşmalar bile duyulmuyordu. Gürültüden başka bir de makinelerde eriyen kurşunun rahatsız edici dumanı vardı. İlk başlarda bu, alışık olmayan bir insanda istifra ve baş dönmesine neden olabiliyordu.
Bu makinelerin operatörleri tuşlara dokunduklarında makinenin yukarısından harf ve işaretler aşağıya düşüyor, bir kolu kaldırdığında bunların üzerine erimiş kurşun dökülüyor, bir başka hareketle kurşun kalıbı makinenin çıkışına gönderilirken kullanılan harfler de yerlerine gidiyorlardı. İşte birkaç kelimelik bir satırın işi tamamdı.
Operatörlerin hepsi bu makinenin en ilginç yanının kullanılan harfleri eski yerlerine gönderme işlemi olduğunu söylüyorlardı:Birisi:
-Bunu keşfeden adam sonunda çıldırmış ,derken sözlerinde bir övünme ve bir gurur vardı. Bir harfi eline alıp:
-Bak, bu kenardaki oyuklar, yukarıdaki dönen demire geçer. O demirde de bunun gibi oyuklar vardır. Her harf kasadaki yerini bu oyuklar sayesinde bulur. Nasıl ilginç değil mi?Geçende bir arkadaş Almanya’dan geldi. Orada birçok makine görmüş. Buna baktı baktı ve bunun gibi karışık bir makine görmediğini söyledi.
Diğer bir operatör makinenin maddi değerini belirtmek için hemen atılır:
-Bunun bir tanesi tam yarım milyon lira.Bu makineye dokunmak cesaret işidir.Ben on senelik operatörüm,gene de girdisini çıktısını tam olarak bilmem bunun.
Aslında makinelerden daha ilginç olan bu operatörlerin kendileriydi.Önceleri onları hiç konuşmayan,kendini beğenmiş,asık suratlı kişiler sanırsınız,ama yakınlaşınca farklı bir dünyaları olduğunu anlarsınız.Nedense hepsi çalışmayı çok severler,saatlerce makinenin başında otururlar.Hoş, başka çareleri de yoktu ya!
**
Esmer,kısa boylu Apo lakaplı operatör kendi hikayesini şöyle anlatıyordu:
-Beş-altı,hatta iyice hesaplarsam yedi sene çıraklık yaptım matbaada.Yani şu bizim Hüseyin gibi,dizilen yazıları alıyor,kopyalarını çıkarıp müsahhihe götürüyordum ve ne kadar ayak işi varsa onları da yapıyordum.Ustam bana söz vermişti:”Eğer sözümü dinlersen askerden gelince seni 1200 lira maaşlı operatör yapacağım.”demişti.Ben onun sözünü dinlemedim ve askere gitmeden iki sene önce oradan ayrılıp başka bir yerde operatör oldum.Çünkü ustam yokken gizlice oturuyordum makinenin başına.Orası ansiklopedi çıkaran bir yerdi.Benden iki sene önce çıraklığa başlayan arkadaşım ustanın sözünü dinlediği için hâlâ çırak.O dedi 1200 ben şimdi alıyorum 2200!
**
Yarım saatlik öğle yemeği paydosu verildiğinde hepsi müsaahhih masasının yanındaki cama doğru koşarlardı ciğerlerini temiz hava ile doldurmak için.Bir yandan da sefer tasları ya da poşetler açılırdı öğlen yemekleri için.Sohbetleri,dertleşmeleri,temiz hava almayı,yemek yemeyi bu yarım saate sıkıştırmak zorundaydılar.
İçlerinde en yaşlısı olduğundan ona Salih amca derlerdi.Salih amca dişlerinin dibindeki yeşil lekeleri göstererek:
-Bak Rafet,bu yeşiller hep bu kurşun zehrinden.Allah göstermesin bu zehir vücuda bir girdi mi,kurtul kurtulabilirsen.Duvardaki şu delikleri görüyor musun?Onlar boru yerleridir.Bu makinelere boru takıp kurşunun buharını dışarıya vermek lazım.Adam deliği açmış ama üç kuruşluk birkaç metre boruyu senelerdir nedense almamış.Sonra bu gibi işyerlerinde çalışanlara her gün yoğurt ya da süt verilmeli.Bize bir gün verilirse beş gün verilmiyor.Eh,bu da insafsızlık artık!
**
Hepsi de uysal insanlardı,biraz da çekiniyorlardı.O yüzden fazla konuşamazlardı. Mürettiphanenin duvarlarını aşamayacağı düşünülen konuşmaları,nasılsa patronların kulağına gidebiliyordu.Giderse ne mi olur?Hemen kapının önüne konur.Gerçi iş bulma konusunda korkuları yoktur.Ellerinde zanaatları vardır, nereye gitseler geçerli; ama ha deyince iş vermezler adama. Hem düşünmek zorunda oldukları çoluk çocukları vardır.
Aynı yerde çalışan mürettipler de vardır. Bu iş operatörlükten biraz üsttedir. Ama sayfa hazırlayan mürettip üsttür, yoksa başlık dizen mürettip operatörden aşağıdadır.
Mürettipler yazı işlerinden gelen sayfa planına göre yazıları yerleştirirler; fazla gelirse yazının bir kısmını çıkarırlar , az gelirse de yazıyı şişirip sayfayı tamamlamaya çalışırlar. Tabii yazı dediğimiz gerçekte bir kağıtta bulunan yazı değil operatörlerin kurşunla yazdıkları kalıplardır. Mürettiplerin önüne gelen bu yazılı kurşun kalıpları onlar tarafından tersten okunmak zorundadır ve gerçekten de onlar bu ters okumada oldukça beceriklidirler.
**
Çıraklar mürettiphanenin en ağır işçileriydiler.Kurşun kalıplara dizilen yazıları operatörün makinesinden alıp,kopyasını çıkarıp orijinali ile birlikte müsahhihe götürürler,o düzelttikten sonra kopyadaki düzeltmeleri yeniden yazması için operatöre verirlerdi.Operatör hata olan satırları yeniden yazar, çırak yanlışları çıkarıp doğruları onların yerine yerleştirmesi için bunları mürettibe verirdi.Bundan başka makinenin potasına kurşun atmak, makine tutukluk yaptığında operatöre yardım etmek, çay getirmek ve her türlü dışarı işlerini yapmak çırakların göreviydi.
Çırakların yaşı 11-15 arasında değişiyordu.Bu çocukların başlıca zevki mürettip görmeden başlık dizmek ya da operatörler gittikten sonra makineye oturup yazı dizmekti. Gizliden yaptıkları bu işleri görenler de sadece müsahhihler olduğu için kimseye söylememeleri için onlara adeta yalvarırlardı.
Bu çocuklar yaşları ve yaptıkları iş gereği ispiyoncu da olmak zorundaydılar. Patronlar gibi herkes birçok konuda onlardan bilgi alabilirdi. Bazen yaranmak amacıyla patronlara kendiliğinden bilgi aktardıkları da olmuyor değildi. Kısacası onlar gazetenin gazetesiydi...
Yaşları küçüktü ama gururları büyüktü çırakların. Kırıcı bir sözden hemen incinirlerdi. Öyle ya onlar geleceğin operatörü ya da mürettibiydiler. Herkesin onlara o gözle bakmasını isterlerdi. Gelecekte operatör ya da mürettip olmak ne tatlı bir hayaldi onlar için...
(Devam edecek)
YORUMLAR
Tebrikler güzel bir anlatım. Beğenerek okuyorum. Devamını takipteyim. Saygılarımla...
Ömer Faruk Hüsmüllü
Sağolun.