Aşk-ı Memnu
Beyaza bürünmüş küçük odanın içinde beş yaşlı, yataklarında iğne, serum ve inlemeler arasında yaşam savaşında… Refakatçiler ise hemen yanı başlarında koca çınarların dirilmesi bekleyişinde...
Her biri tarih ve her biri kim bilir ne iktidarlar görüp, ne acılar çekti yaşamın feleğinde…
Televizyonda başlayan “Aşk-ı Memnu” dizisinin entrikaları kimsenin umurunda bile değil. Refakatçiler yalnızca inleyen ihtiyarların gözlerinde azalan ferdeki bakışlarında… Yeni başlayan ve “Çocuğum tost için ağladı…” diye devam eden Adanalı bir babanın çaldığı beş kilo peynir için beş yıl on ay aldığı, hapis haberine kulak veriyorum…
Dünya yine kapışacak, bir futbol topunun döngüsünde…
Ne paslaşmalar göreceğiz dar alanda. Tıpkı batıyı tedirgin eden Ortadoğu’ya yaklaşım politikamızla…
Dışarıda yağmur yağıyor, Arap kızı camdan bakıyor…
Yine unuttuk iç politikayı, İsrail, Gazze derken gözümüzü, Avrupa Birliği’ne inat, Sudan’a kadar olan coğrafyaya çevirdik. İran, Lübnan, Suriye ile kol kolayız serbest ticaretin kazanımında... Başbakan’ın verdiği beyanatlara bakılırsa, Ortadoğu’yu yıllarca sömüren Amerikanın tavuğuna “kış kış…” diyerek, onların hamiliğine biz soyunacak gibiyiz.
Neden olmasın?
Araplarda affedersiniz b.k gibi para var!... Komşuda pişen belki bize de düşer! Bakın, İsrail’in İran’a olası bir saldırısında, hava alanlarını üs olarak kullanmasına açacağını söyleyen Suudiler’den Türkiye’ye on beş uçak dolusu 15 Milyar Dolar geldiğini Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan ortaya atıyor!.. Suudi bu, batıya yamanmasıyla arkadan gammazlamayı ne de olsa adet edinmiş bir ülke…
Ne kadar doğru veya yalan bilinmez ama ateş olmayan yerden de duman çıkmaz derler…
Ver Aşk-ı Memnu’yu al parayı…
Devletler arasında dostluk yoktur yalnızca ülke menfaatleri vardır. Tabiki her ülkeyle iyi ilişkiler içinde olacağız. Onlara mallarımızı satacağız. Yerine göre ölen hayvancılığımız için inek, koyun bile ithal edeceğiz!
Yani alacağız, satacağız ki, ekonomi tıkır tıkır işlesin… İşsizlik bitsin!...
Bunları yaparken ne yapmayacağız? Ülkenin topraklarını peşkeş çekmeyeceğiz. Araplara, İsraillilere en güzel yerlerimizi satmayacağız. Ülkenin egemenliğini tehlikeye sokacak hareketlerden kaçınacağız. Kısacası, Cumhuriyetin temellerine dikkat edeceğiz. Çünkü vatan toprakları ve ülke menfaatleri olunca, gerisi teferruattır.
Eksen kaydı diyorlar… Dünya’da yeni kutuplaşmalar devingenlik içinde. Ortadoğu’ya göz kırpmaya başlamamız batıyı tedirgin etti. Yıllarca AB diye diye onların oyuncağı olduk. Bir blöf yaptık bakalım sonucu nereye varacak bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa Araplardan ne köy olur ne kasaba…
BM’de verdiğimiz “Hayır” oyu ile ABD ve dünyayı karşımıza aldık. İleride yalnızları oynamazsak şaşırmayın…
Aklıma Ömer Hayyam’ın bir dörtlüğü geldi;
“ Bir elde kadeh, bir elde Kuran
Bir helaldir işimiz, bir haram
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kafiriz, ne Müslüman…”
Dizi ve dizelerden söz açılmışken, Selçuklu Sultanları Alpaslan ve Malikşah’ın vezirliğini yapan Nizamü-l Mülk’ün Devlette ve devleti yönetenlerde bulunması gereken özelliklerden bazılarını sizlerle paylaşmak istedim;
- Sarayın ve sultanların en yakın dostu ilim adamları olmalıdır,
- En cengaver yönetici, öfke anında sabırlı olmalıdır,
- Devlette çürüme, bir işi iki kişiye verdiğin anda başlar,
- Güçlü devlet, güçlü adaletle olur, adaletin duvarı, devletin tüm kale duvarlarından daha iyi korur.
- Devlet yönetiminde adalet, mertebe olarak dininde üstündedir,
- Ordunun sağlam ve güvenilir olması için her şey yapılmalıdır. Ordudan kısmak ülke topraklarından kısmaktır.
- Herkes yerli yerinde değerlendirilmelidir. İki kılıç bir kına sığmaz.
Hasta koğuşunda inlemeler dinmek bilmiyor. Ziyaretçi saati başlıyor ve bir hastanın başında toplananlardan neredeyse yaşlı hasta görünmüyor. Oksijen odada gittikçe azalıp oradan uzaklaştığımda televizyonda bir vatandaş Bakan Çelik’e; “Yoldan başka ne yaptınız?” sorusunu işiterek yoluma devam ediyorum.
Sağlıcakla ve sevgiyle kalın…
Ertuğrul Erdoğan
13 Haziran 2010/Bursa