- 1686 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bu Sen misin!
Şimdi bir şarkı dola diline, rengi kırmızı tadı limoni olsun. Hayatın bir şarkı kadar kısa olduğu, o şarkı kadar da güzel söylemiş olduğunu düşün. İçinde biraz sen biraz da düşlerinin sakladığı gizemli bir mağara, kapısında adaletsiz zamanın beklediği!!
Rastlantıların kol gezdiği gece gibi karanlık, sis bulutlarının örtü olduğu geçmişe bir yolculuk,
nereye bile sormadan kendine../ öylesine bir gidiş işte!
Şimdi bir şarkı dola diline../ adı GEL yada GİT olsun. Seçeneklerin çok olmadığı tek tıklama../ son nefes gibi, sade ve eskiyi bitiriş, yeniye kol kanat geriş olsun !
Pekte bir şey anlamadığımız yaşamın, cömertçe harcadığı otuz yılın sorguları da olsun içinde.
İsyankar olmadan rastlantıları teğet geçişlerimize, dürüst ve kendimize yontmadığımız hesaplaşma olsun, limoni bir tat içtikçe ekşisin yürek !!
Farklı bir zamanın farklı kollarında, durağan olmayan bir kucaklama ile hasretin zemzem suyuna bandırıp ahlarımızı, öylece geçip gidelim bu köprüden. Karşı yaka hep görünür olsun../ gülümsesin gözlerimize !!
Şu an bir ağır yük ki sırtımda sorma ! ikiye katlanmış yürek ve kimden hamile kaldığı belli olmayan çaresiz bir kadın gibi../ karnım burnumda dolaşıyorum. Sancılarım sahipsiz / ol orta dağıtmışım kendimi, ödediğim bedellerin kefesine ! bir tarafı ağır basan yanım hep sana yakın.
Veremediklerimle veremeyeceklerim arasında, yakamoz ışıklar kaçışıyor. Olmazlarınla korkular üçgeninde, doksanlık açılar çizmeye çalışan bir yürekle yatıyorum her gece. Uyumak ve uyanmanın korkusu ! boş bulmak istemediğim sol yanımla alakalı. Çıplak yatışlarım geceye bulaşmış bir elin parmakları, hep karanlık suskunluk isteği ! kirli mendil gibi savrulan aşkların soluk yaprakları.
ve sen../ ve yüzün../ ve ellerin../ ve gülüşün, umutlarımın dokuz tahta örtülü mezarı .
Senden aldıklarımla döllendirdiğim gelecek, melez korkular çocuğu. Hep elinden oyuncağı alınacak korkusu ile gezen kedi kıvraklığı bir yürek. Sen bende bir tında uçuşacak kalabalık güvercin sürüsüsün, kanatlarında realizmi taşıyan. Asla geri dönmeyecek göçtüğü sahilleri yabanların işgal ettiği ! hunharca geleceğine taş dökülen bir sahil, dalgaların acımasızca dövdüğü.
Ve sen / gözlerini aşkın işgaline bulamış, elleri sıcaklığında terleyen susuz dudaklar memleketi. Omuzlarını dolu zannettiği sepetlerin urganları acıtan, kırmızı yüreğini beyaz teniyle örtmeye çalışan gerçek ! dolduramam ki aşk sepetini.
Biliyorum ! kapasitesinin üstünde yük taşımış, mekanizması yıpranmış bir asansör gibi çok insanlar taşıdın yüreğinin en üst katına. Orada kalmasını istediğin değerli eşyalar, altında ezilmekten zevk aldığın sorumluluklar ve bazen gururunu zorlayan pekiler dolandı da diline,sen yine de usanmadın korkmadın ve belki sende olan herkes için her yokuşun bir inişi vardı da, bir senin olmadı rahat inişin ! mangal bir yüreğin tam ortasına doğru!!
Sana göre kalemin hep beyaz yazdı da gönül sayfalarını, kömür karası eller değdi tenine. Belki hep renk cümbüşü yağlı boya tablo işledin hayatı da, yakıcı güneşler soldurdu tuvalini. Ve belki titrek bir dudak dindirirdi susuzluğunu ama hep yetmişlik şişeler doldurdu bardağını.
Ve senin şefkatin, merhametin, fırtınalara korkusuzca açtığın bağrın cesaretin ! kancık yüreklerde karşılık buldu. Yanılma, hüsran, yarıdan geri dönme tüketti inancını. Sen bir güldün serin rüzgarlarla her daim öpüşen, lakin mendebur fırtınalar döktü yapraklarını.
Şimdi açmaya korkan gonca yüreğinle sen ! yine yeni güneşler peşindesin. Hallaç pamuğu gibi dağılan gönül bahçeni yeniden yeşillendirme derdindesin. Yaşadığın meşakkatli bir hayatla, şiirlerin isyankar dizelerindesin !!
Yeni yüzler, yeni düşler çıksa da karşına, gözlerindeki tanıdık figürlerle hep aynıyı görüyorsun. Sözler aynı / sevişler aynı / öpüşler aynı / heyecanlar aynı ! aynı olan hiçbir şeyi istemiyorsun. Geçmişinde silik namelerin doldurduğu defteri, bir kenarından ateşe verip yakıp yıkıp her şeyi, kendini yollara da vuramıyorsun!
Var olan gerçeklerinle, kör düğüm yaptığın düşlerin altında eziliyor asla ağlamıyorsun. Bütün nehirler içine akıyor da bir türlü taşamıyorsun. Hızlı bir debide akan ve yatağını değiştirmiş üzerine doğru gelecek, seni sel sularına katacak, azgın dalgalarında yüzdürecek, sahillerinde bereketli deltalar oluşturacak ama kurumayacak ! içinde düşlerinin olduğu suları tarlalarına salacak koca bir nehir bekliyorsun.
aslında sen ! daracık omuzlarında hasretle beklenen sevdalar taşıyorsun. Kalbura dönmüş bir yürekte kalan son damlayla yeşerecek sevda fidanını besliyorsun.
Ne kadar güçlü görünsen de bir ceylan kadar ürkek ve savunmasızsın. Bu yanını hüzünlerinle gizlemeye çalışıyor, o yanına değen tüm elleri yakıyorsun. Haklısın../ artık ellerin samimi sıcaklığına inanmıyorsun. Üzerinden kayıp meçhule gidecek bir el istemiyorsun. Hep kalsın yapışsın sıcaklığı ! her daim aynı olsun ve hep hissedilsin. Bu yüzden içinde yanan ve seni eriten ateşi dışarıya yansıtmıyorsun.
Aslında sen ! cücüğü küf kokan soyuldukça gerçek yüzünden utanacağın soğan misali bir sevda istemiyorsun.
Aslında sen ! bardakta su, iki tarafından da aynı yüzün göründüğü berrak yudumlamalar bekliyorsun. Susuzluğun kol gezdiği çöllerinde, bir ömür yeter dediğin içi dolu tek bir damla düşsün avucunun tam ortasına ! bunu bekliyor, istiyor ve tek bunun için bedevileşiyorsun!!
Aslında sen ! kumdan tepeler aşıp gözlerinde seraba dönüşecek, kör bir kuyuya dalmak istemiyorsun. Çıplak ayaklarınla kat ettiğin kumdan yolların sonunda, kucaklayacağın bir deniz olsun ! tenini sarıp sarmalayacak ummanın kollarında öleyim istiyorsun.
Kızgın kumlarda kavrulan tabanların, çöl soğuğunda buza kesmiş bedenin, gözlerini doldurmuş kum taneciklerinin, ruhuna verdiği sancıyı umursamıyorsun. Yüreğine yediğin darbelerin, çıyan ısırığından daha da öldürücü bir zehir olduğunu biliyor ! bu yüzden yalın ayak çıyanlar üzerinde yürüyorsun / direniyorsun.
Tüm bir ömrü tek nefeste soluyup içine almış müptela bir yürek taşıyorsun. Her şeye evet ama suskunluğa, hadi bir daha yüreğim demeye hayır diyorsun. Bitecekse başlamasın başlayacaksa asla bitmesin istiyorsun. Geçmiş fırtınaları unutmadan yelkenlerimizi sağlam direklere bağlayıp, bu mavi yolculuğa öyle çıkalım ! alabora olmasın düşlerimiz, yanımızda azık umutlarımız olsun, ısıracağımız bir dilim ekmek olmasa bile ısıracağımız çatlak iki dudak olsun ! doyacağımız tek nefes / bunu mu bekliyorsun.
Hep arayışla geçen ! yarınlarına aldanışların lanet tohumları ekilmiş, kızarmış bir yürekle işe yaramaz, elde var bir bile diyemeyeceğim balon bir hayatın tam da otuzuncu durağında dimdik karşımda duruyorsun. Gözlerim de sönmüş feri görmüyor musun ! alnımdaki çizgiler hayatın kahpe façaları, şakaklarımdaki kar taneleri, hep kış yüreğin ayazı boranı korkmuyor musun!
Ve düşük yapmış ! yeni ceninlerin bebeklere dönüşemeyeceği boş bir rahim yüreğim. Kanayan hırpalanan, damarlarında asiliğin dolaştığı ortadan ikiye yarılmış, ölümcül bir sessizlikte ecelini bekleyen ! ağır pençe darbesi yemiş güzel gözlü bir ceylan leşi / tiksinmiyor musun!
Ve yaralarım ! kabuk bağlamayan, kanımı bitiren, oluk oluk yüreğimi dolduran ağır yaralarım. Sinek ısırığı mı zannediyorsun !
Gücenme bana ! ben sana asla gücenmedim. Kustuklarım iğrendirmesin seni. İnan ki yıllardır midemi bulandıran, sancılarıyla kansere dönüşen, içimden bir yolunu bulup da atamadıklarım bunlar ! şimdi sana kusuyorum. Çünkü içimde tek temiz kalan yerde saklanan, yanındayım sesi kulaklarımda çınlayan, elini her daim açık tutan, kapısı kapanmayan bir ev var ! içinde de sen.
ne olursa olsun./ savaş bu yürekle
çünkü ben iyi biliyorum ki
en zengin topraklar büyük savaşlardan sonra elde edilmiştir
gücüm yok / savaşamam çekiliyorum dersen
esir düşer / nemrut bir kumandanın elinde oyuncak olursun.
unutma kaybedeceksen bile şerefinle kaybetmelisin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.