- 3187 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Taşrada Tekbir Getirmek
Eskiden Tekbir getirirken, yumruklarımızı daha bir sert sıkardık. Avuç içlerimizi acıtma pahasına. Attığımız her sloganda, içimizden kopup giden bir parça olurdu da, zalimin üzerine savrulup gider sanırdık. Çarşamba günü de aynı duygularla gitmiştim hükümet meydanındaki etkinliğe. Amacım, telafiydi beklide içimde ki sıkıntıyı; belki de kefaretti gidenlerin yanında olamayışlarımıza.
Klasik olacak bekli ama “safınızdaydık”, ”yanınızdaydık”, ”bizde orda olmalıydık” ı dile getirmeye gitmiştik meydana. Yanlarında olamadıklarımızın, gıyabi cenaze namazını kılmak nasipmiş bizlere. Ardı sıra Fatihalar göndermek, yanına da Resul’e salavat getirip şefaatlerine ısmarlanmış dilekler bırakmak kalmıştı bizlere.
Azdık meydanda, azlığımız sayımızdaydı ama yanımızda Gazi’lerin heybeti, anne ve bacılarımızın bekleyişleri, şimdiye dek hiç mitinge gitmemiş, hiç tekbir sesi duymamış çocuklarımız vardı.
Biliyordum ki yıllar sonra hatırlayacaklardı bu olanları. Hayatlarında ki ilk mitingi ve tekbiri bu meydanda duyacaklar ve biz de buna vesile olacaktık ya, bu da yeterdi…
Mavi Marmara’ya biz de binmiş, gemilere doluşan İsrail askerlerine karşı omuz omuza bizde durmuş, biz e vurulmuş, biz de gazi olmuştuk..
“sanki” ama “sanki…”
Hacı Abi sunucuydu programda. Nasıl da heyecanlıydı ama, nasıl da…. ”Arkadaşlarım” diyordu, ”Kardeşlerim” diyordu, programa katılan gazileri sunarken. Yıllar önce de böyleydi Hacı Abi, Kudüs’ü ve Filistin’i kimselerin diline almaya cesaret edemediği, hatta bilmediği zamanlarda da… Şimdiki heyecanı ve Kudüs’e yakılmış ağıtları vardı eskiden beri. Bugünkü etkinlikte o olmasa program eksik olurdu zaten.. Kendisi platformun üzerinde, oğlu Mehdi’de yanımızdaydı. Belli ki, onda da babasından kalma Kudüs yangınlığı vardı,gözleri merakla çevresin de olup bitenleri izlerken, “Ne zaman tekbir getireceğiz ?”diye soruyordu Abdurrahman hocaya. Belli ki sığamıyordu içindeki duygular ve tekbir olup savrulmak istiyordu meydanlarda
Hacı Abi sağ eline mikrofonu alıp, iyice yaklaştırıp dudaklarına, kafasını da hafif eğerek, yine eskisi gibi Ehl-i Beyte selam vererek başladı konuşmasına. Necmettin ağabeyi sundu ilkin, Sıtkı Hocayı, sonra Hüseyin Levent’i ve diğerlerini. Programda ilk tekbir de Necmettin Abi’nin gemide geçen olaylardan bahsettiği sırada getirildi. Hani eskiden getirdiğimiz tekbirlerin tadından bahsetmiştim ya, bu sefer daha bir başkaydı içim. Allah’u Ekber derken tüm heyecanımla, gözlerimden yaşlar boşanacak gibi oluyordu da, havaya kaldırarak sıktığım yumruğum, gevşeyiverecek gibi oluyordu. İçime tarifi imkansız bir hüzün doluyordu bir anlam veremediğim.
Sonra Hacı Abi Cevdet abiden de bahsetti bizlere, zamanın Ebuzer’inden bahsetti katılaşmış kalplerimize, içimizi de acıttı ya, yüreğimizi yaktı ya, ama olsundu, biz onların yanında olamasak da, bugün o meydandaydık ya, onları Ebuzer’ce seviyor, en azından bu sevmelerimize güveniyorduk… Buda yeterdi avuntu olarak, biçare yüreklerimize.
Güzeldi program, her şeyiyle. Rabbim vesile olanlardan razı olsun.
Sonra dağılıp herkes işine giderken “Rabbim bizi seviyor” dedim içimden… Şu an bu meydandayım ya, bu şuuru nasip etmiş ya Yaradanım… Hamdolsun…
mehmet deveci