- 492 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Her Yerde Ben (!)
Aynanın soluk görüntüsünde aradığım ben…
Yeşeren otlarla birlikte tarlalarda yetişen ben…
Bazen bir ağaç, bazen bir hayvan kılığına girerek tüm evrene sahip olmaya çalışan ben… Kan deryasını su niyetine içen, çelik yığınları arasında can veren, görünmeyen varlıkların peşinde kendisini arayan ben…
Var olduğu halde yok olmayı isteyen, olumsuz işlerin peşinde durmadan koşan, doyurulmamış güdülerin esiri olan , et ve kemik yığını ben…
Ayinlerde kendinden geçen, dinler aracılığıyla kurtuluş yolunu arayan, bir gün ansızın öteki dünyaya göç eden, kendi kendini kemiren ben…
Ağlayan, gülen, ıstırap çeken, başını gövdesinden ayrı düşünen, toprağın özü, doğanın ta kendisi ben…
Ama belki de sadece ben değil, beklide sen… Evet aynı şey sen ve yine de sen…
Yasakların damgaladığı sen ve ben…
Yasaklar senin ve benim mayam.
Mutlu olmak, sevinmek, gülmek, yaşamak istemek, huzur duymak, güzel olan şeylerden yararlanmak, yaşamdan zevk almak… Yasaaak…
Üzülmek,a cı çekmek, huzursuz olmak, pişmanlık duymak, sürünmek ve de ölmek… Serbeeest…
***
Bilinmeyen bir dünyanın Tanrısının gölgesinin sırtında bir kambur varmış. Kendi kamburunun acısını kullarından çıkarmak isteyen Tanrının gölgesi, bir gün uçsuz bucaksız evrende dolaşırken bu dünyaya uğramak aklına gelmiş.
Bir de bakmış ki kendisine en çok benzeyen yaratıklar burada var ve hatta bazılarının kendisine tıpatıp benzediğini bile sanmış..
Ama bu yaratıklar vahşi oldukları gibi çok da mutluymuşlar.Hayvan etlerini çiğ çiğ yeyip, çırıl çıplak dolaşıyorlarmış. Birbirleriyle yegane haberleşme araçları ise elleriymiş.
Az, fakat öz haberleşiyorlarmış. Bazen daha doğrusu binde bir tehlikeli bir hayvan görürlerse ses çıkararak yani bağırarak yerini elleriyle gösterirlermiş.
Birbirlerinin ne yaptıklarını merak etmezler, birbirlerini herhangi bir nedenden dolayı öldürmezlermiş.
Amaçları yaşamak için yemek ve öldürmekmiş, ama sadece hayvanları…
**
Tanrının gölgesi bir bakmış ki bu yaratıklar sadece şekil olarak kendisine benziyor. ”Olmadı!” demiş.
Bunların ne bir şikayetleri, ne birbirleriyle mücadeleleri olmadığını görünce kötülük dolu değneğini bu dünyaya doğru savurup gitmiş.
Kötülük değneği bu yaratıklara dil vermiş, zeka vermiş. Konuşanlar başlamış dedikoduya, münakaşaya; zekası olanlar başlamışlar her şeyi kendileri için istemeye.
**
Tanrının gölgesinin bir gün gene dünyaya yolu düşmüş. Bir bakayım ne değişti görmeyeli demiş. Bakmış ki istediği olmamış.
Hani bunlar birbirlerini yemiyorlar, birbirlerini boğazlamıyorlar?
Savurmuş ikinci kötülük değneğini de. Bu değnek sadece ihtiras vermiş insanlara.
Bundan sonra da kavgalar, savaşlar ve doğal olarak da ölümler başlamış.
Rivayete göre, bu değneklerden birisi yani ilki hâlâ okyanusun dibinde çakılı bir vaziyette duruyormuş, ikincisi ise insanlar tarafından öyle küçük parçalara ayrılmış ki bir daha onu ne gören ne de bilen olmuş.
**
Kim bilir, belki de ikinci değnek de benim…
YORUMLAR
Sayın lidya, eleştirinizden sanıldığından çok fazla yararlandım.Söylediklerinizin tamamı haklı ve doğru. Çünkü bu yazı uzun yıllar önce karalanmış bir deneme ve yazıldıktan sonra da üzerinde herhangi bir çalışma yapılmadı. Yani ham haliyle okuyucuya sunuldu. Dolayısiyle iyi bir okuyucunun görebileceği birçok zayıf yanları tabii ki var.
Zaman bulduğumda eleştirileriniz doğrultusunda bu yazı üzerinde çalışma yapacağım.
Teşekkür ederim.
Saygılarımla.
anatole france'in penguenler adası'na bir bakın derim ben...
bir misyoner kötü bir fırtına sonucu penguenler adasına düşer. gözleri iyi görmeyen bu misyoner penguenleri insan sanıp vaftiz eder. bunun uzerine gökyüzünde olaylar karışır. Tanrı ne yapacağını şaşırır ve penguenleri insana dönüştürür. adada sıfırdan medeniyet başlar. hırs, tamah, cinsiyet, şiddet, savaş gibi penguenlerin daha önce hiç tanımadıkları kavramlar doğmaya başlar ve olaylar gelişir.
kitapta karekterleri kullanarak tarihsel kişiklere de göndermeler var. jean darc, voltaire, virgilius, napoleon, emile zola, dreyfus bunlardan bazıları...
sizin yazınızda "Bilinmeyen bir dünyanın Tanrısının gölgesinin sırtında bir kambur varmış." dan sonraki kısım güzel bir anlatı fakat geliştirlmesi lazım. hele penguenler adasını bildikten sonra bu geliştirme kesinlikle şart.
anlatının giriş kısmı biraz zayıf olmuş. ayna zor bir metafor. ondan özgün bir ifade bulmak neredeyse imkansız.
"Aynanın soluk görüntüsünde aradığım ben…"
peşinden gelen cümleniz de zayıf olmuş.
"yeşeren otlarla birlikte tarlalar da yetişen ben"
ondan sonraki ilk bölüme kadar olan cümleler de zayıf olmakla birlikte biraz toplanma var yine de. şöyle söylesem daha iyi.
yazarını tanımasaydım ilk iki cümleden sonra devam etmeyebilirdim öyküye...
belki bu tür bildik ifadeler yazının ortasında bir yerlere yedirilebilir ama girişte olmasa daha iyi. okuyucunun öykünün oltasına takılması ilk iki cümledir aslında..
birçok yazınızı okudum burada. takip etmeye değer bir yazarsınız..
başarılarınızın daim olmasını dilerim..
lidya tarafından 6/14/2010 7:48:56 AM zamanında düzenlenmiştir.