- 858 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KURU BİR AVUNTU DA OLSA KAZANAN BİZ OLACAĞIZ.
Kul hakkı ve helalleşmek nedir?
İşte iki gündür aklımı eşeliyorum bu sözcüklerle. Bir veda anında yüreğimize şevkat tohumlarını eken, insani duygularımızla birbirimize sarılma anında vicdanlarımıza emanet bırakırız adeta.
“Helal et hakkını!”
Ardından yüreğimizi kabartan, gözlerimizde bir damla yaş bırakan yanıt gelir:
“Benden sana hak geçtiyse helal olsun!”
Nedir kul hakkı? Neden helallik istenir?
İnsanlar birbirleri üzerindeki haklarını bağışlamaları veya bu haktan vazgeçmeleridir. Helalleşme, diğer alemdeki sorgulamadan kurtulmak için, şu fani alemdeki insanlardan haklarını helâl etmelerini dileme ve böylece borçtan kurtulma yoludur.
Şimdi sıra söz meclisten dışarıda. Halkın aklını karıştıran ve hakları ellerinden alınan mağdur gençlerimize ne diyelim?
Senelerdir bizi yöneten siyasilerin çizgisi sağ kenardan yeşil bir çizgi ile çizilmiş ve bunun adına da İSLAM diyorlar, kürsülerden de umutlarına sürekli kurşun sıkılan halka güven vaat ediyorlar değil mi?
Peki, bu güven dağıtma sözle mi yoksa yürekle mi verilmiş?
İşte bu anda geçmişte yaşadığımız duygusal travma ile göğsüm sıkışmıştı. İstanbul’da yıllar önce KPPS sınavlarının ilkine girdikten sonra ikincisine girmeyen kızımın sözleri, kurşundan ağır gelmişti yüreğime:
“Anne ikinci sınava girmeyeceğim.”
Bende;
“Neden kızım?”
Kızım;
“Girmem bir şeyi değiştirmeyecek anne. Çünkü baştan kaybettim!”
Şaşırmıştım:
“Bu da nereden çıktı? Sen yine de gir o ikinci sınava, belli mi olur, belki kazanırsın kızım…”
Kızım:
“Anne, sen beni anlamak mı istemiyorsun? O sınava girmem sonucu değiştirmez.”
Merakla sordum:
“Neden kızım, yeterince çalışmıştın?”
“Çünkü, sınava girenlerden bazıları beş on dakika sonra sadece adlarını yazıp, sınav kağıtlarını görevlilere teslim edip, salonu terk ettiler.”
Ben daha da şaşırmıştım. Sordum:
“Bu ne demek şimdi?”
Kızımın ahizeden kulağımı delerek beynime yayılan gergin sesi, adeta burnundan öfkeyle soluyan boğaların sesine benziyordu:
“Off, off anlamıyor musun, annee? Ya da ben yeterince anlatamadım galiba sana?”
Sakin bir sesle sinirden köpüren kızıma;
“Açıkla o halde!”
“Anne o çıkan kişiler KPSS’yi kazanacak kişilerdi. Beş dakikada hiç bir sınav kağıdı yanıtlanamaz/da ondan.”
Yukarıdaki konuşma 2004 senesinde iki üniversite okumuş ve bir devlet dairesinde işe girmek için hayatın içindeki yerini arayan kızıma aittir.
Üzülüyoruz, çünkü güven duygularımızı yitirdik…
Yıllarca okuyup, mürekkep yalayan, ailelerinin kıt-knaat geçinip de dişinden-tırnağından arttırıp da uzak şehirlerdeki evlatlarına gönderip okutan, çile çekerek okul bitince de mutluluktan havaya “KEP” atıp “Bekle beni hayat, sana geliyorum, hazırım şimdi!” hayallerinin bir sabun köpüğüne benzetiyorum. Anında sönen o baloncuklar gibi…
O işsiz üniversite mezunu gençlerimizin “umutsuz” bakışlarına takılınca gözlerim, içim acıyor…
Nasıl acımaz ki?
Çünkü bende bir anneyim?
Hani nerede kul hakkı?
Haklar cebren elimizden alınıyorken, bizi yönetenlerle o kürsülere İslam bayraklarını sallayanlar, KUL HAKKI yemiyorlar mı şimdi?
Ne diyor, Peygamberimiz?:
“Benim ümmetimden müflis o kimsedir ki, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekât ile gelir. Ama şuna sövmüş, buna iftira etmiş, onun malını yemiş, berikinin kanını akıtmış, ötekiyi dövmüştür de, sevabından bir kısmı şuna, bir kısmı buna verilir. Üzerindeki kul hakları ödenmeden önce hasanât-ı tükenirse, onların günahlarından alınıp, buna yüklenir ve sonra cehenneme atılır” (Buhari, Edeb, 102).
Ne diyor, bir hadisinde Allah’ın sevgili Resulü?:
“Şehidlerin kul borcundan başka bütün günahları mağfiret olunur” (Tecrîdi Sarih Tercümesi, VII, 349, 1084 nolu Hadis)
Şehit, dedim de aklıma en yakın dostumun oğlu geldi aklıma. Vatani görevinin en zorlu ilk üç-dört ayını İskenderun’da tamamladıktan sonra, Gölcük’teki görevi bekliyordu onu. Gitmeden önce yine;
“Hakkını helal et teyze” diye ziyaret etmişti beni.
Beni asıl hayrete düşüren bir konuşmayı aktarmadan geçemeyeceğim. Ona sordum:
“İsmail, senin gözünün biri tam görmüyor, diğeri de yarım görmekte, böyle bir göz kusurunda askerliğini nasıl yaptırıyorlar ki sana?
Beni ağlatacak, içimi dağlatan konuşmayı yaptı, çocukluğundan ergenliğine tanık olduğum İsmail-im:
“Bak teyzem, ben öyle korkak biri değilim. Dayım gibi ya gazi olurum, ya da bu vatan uğruna şehit. Doktorları kandırdım.Hadi teyzem beni oyalama, birliğime teslim olacağım. Hakkını helal et!”
O gidene kadar ağlamamak için kendimi zor tuttum. Bu nasıl bir duygudur? İçimdeki ses fısıldadı:
“Vatan Sevgisi!”
Bir diğerimiz çocuğuna “Testis Kanseri” raporu alıp, çürüğe çıkartırken, bir diğerimiz de;
“Vatanım için canım kurban!” diyebiliyor.
Evet, şimdi söz mecliste değil bizlerde. Çok haklarımızı yediniz efendiler, çokkk!
Madem ki cennet ile ödüllendirilip, cehennem ile cezalandırılacağız o halde zil çalıp/oynamak gerek tefle.
Zira İlahi adaletin terazisi asla şaşmaz.
Hakkımızı da helal etmeyeceğiz.
Emine Pişiren/Edremit-Akçay
07.06.2010
YORUMLAR
bir NUMARA, kaliteli ve sitemli yazınızı okudum.
Haklısınız.
Zaten genel helelliklere fazla güvenilmemeli.
Rab teala; " Helallik istediğiniz şeyi anlatarak helalleşin" diyor.
Yani eşinize bile; " Ben seni şununla, su vakitte, şöyle aldattım. Hakkını helal et" diyeceksin.Sıkıysa söyler insan.
O zaman hak yememek en iyisi.
Tebrikler.
10 NUMARA
emine pisiren
Teşekkür ederim
Sevgi ve ışıkla