- 2647 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK KALEME DEĞİNCE
Gün; vefasız bir sevgili gibi alıp başını gidince, bir ben kalıyorum tenhasında gurbetin.
Kucağımda yıpranmış bir kitap, zihnimde düşünceler, yüreğimde hüzün.
Ve nereye baksam sen varsın, her yerde yüzün.
…
Dudağımda büyüyor öksüz bir türkü, sarıp sarmalıyor tüm benliğimi: “Gurbet elde bir hâl geldi başıma / Ağlama gözlerim mevlâ kerimdir…”
…
Öylesine çeviriyorum kucağımdaki kitabın sararmış sayfalarını, okuduğum tek bir satırı bile anlamadan üstelik.
Ne türküler merhem oluyor yarama, ne heceler, ne şiirler sarıyor beni, ne de tenhasında yüreğimi sakladığım geceler.
Ben bana tutsak, ben bana hücre ve sığınıyorum içime…
…
Üşüyorum…
Biliyorum ki hiçbir şey ısıtmaz yüreğimi, yârin sesinden başka.
Düşüyorum…
Gecenin kirpiklerinden damla damla, o sonsuz aşka…
Düş/ün/üyorum...
Ferhat, Şirin’e ulaşmak arzusuyla her gün deldiği dağların, sabah kalktığında eski halini aldığını görse yine de aynı hevesle, aynı arzuyla o dağları delmeye çabalar mıydı?
Ya Kays?
Kendini “Mecnûn” eden Leylâ’nın öfkesine dûçar olsaydı her dem, yine de “Leylâ” der, yürür müydü çöllerde?
…
Yüreğimde bir yetim ağlaması: “Derman arar iken, derde düş oldum/Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir…”
...
Alnımın yazısı… Yüreğimin sızısı…
Yüreğim ayan sana, işte budur hali
Düşen seçemezmiş, tutunacağı dalı..
…
Yüreğimle haykırıyorum, yüreğinle duy beni: "Bende Mecnun’dan fûsun aşıklık istidadı var / Aşık-ı sadık benim Mecnun’un ancak adı var…"