- 637 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
FİLİSTİN GERÇEĞİ
FİLİSTİN GERÇEĞİ VE BİZE ÇAĞRIŞTIRDIKLARI
Dr. Sadık Özen
Ülkemizle, Filistin ve İsrail arasında son olarak yaşanan olaylarla ilgili olarak yazacağım bir diziyle, yaşananları gerçekçi bir görüşle ele almak istiyorum. Yazacaklarımın bir araştırma ürünü olmadıklarını peşinen söylemeliyim. Bir T.C vatandaşı olarak, tanrının bana bahşettiği akıl ve mantık çerçevesinde, sahip olduğum ilkeler doğrultusunda düşündüklerimi ifade etmeye ve paylaşmaya çalışacağım.
Bildiklerim, değerli bilim adamı, yazar ve düşünürlerden edindiğim ve bilgi dağarcığıma atmış olduğum bilgi kırıntılarından ibarettir. Bunlara, kendi görüşlerimi da ekleyerek naçizane yorumlarda bulunuyorum.
Ne bir siyasi düşüncem, ne de insanları karalamak veya zora sokmak gibi bir amacım yoktur. Ülkesini ve ulusunu seven, ama gerçekleri de gören bir vatandaş sorumluluğu içinde, konuları çıplak bir gözle ve yalın bir görüşle ele alacağım bilinmelidir. Her türlü eleştiriye açığım, ancak yapılar eleştiriler de sunduğum bilgiler doğrultusunda olmalıdır.
ÖNCESİ VE SONRASI İLE İNSANİ YARDIM HAREKETİ
Önce şu gerçeği görmek gerekiyor. İsrail Devleti’nin kuruluşundan bu yana, bu devlet tarafından Filistin’e karşı bir devlet terörü sürdürülmekte ve insanlık dışı eylemlerle Filistin Halkı adeta bir soykırıma uğratılmaktadır. Türk Devleti ve halkı ise bu konuda son derecede duyarlı bir tavır izlemektedir. “İnsani Yardım Hareketi” olarak ortaya çıkan son durum bu duyarlılıktan kaynaklanmış bulunuyor.
İşin görünen yanı budur. Ancak her zaman için konular, görünen yanlarından ibaret olamayabiliyorlar. İnsani Yardım Hareketi ile ilgili olarak Fethullah Gülen Hoca tarafından ileri sürülen görüşlere, aynı siyasi ve sosyal fikirleri paylaşmakta olan bazı çevrelerce karşı çıkılması, bu ayrışmanın, bir siyasi rant paylaşımından kaynaklanmış olabileceğini düşündürüyor.
Acaba aynı alanın paylaşılmasında birtakım anlaşmazlıklar mı var, yoksa gelecekte oluşması muhtemel bir rekabetin sancıları şimdiden mi başlıyor? Her iki ihtimal tartışılmalı ama göz ardı edilmemelidir.
İnsanların yapıları içinde “İhtiraslı olma” dürtüsü her zaman için vardır. Başa geçmek, emir vermek ve yönetmek; günün birinde, insanları farkında bile olmadan “İstersen as, istersen kes” gibi mantıkla bağdaşmayan, zalimane duygulara sürükleyebilir. Bunun gibi, başarılı olmak, beğenilmek, alkışlanmak, pohpohlanmak ve desteklenmek, insanların örtülü ihtiraslarını marazi seviyelere çıkarabiliyor.
Napolyon, Hitler, Mussolini gibi büyük ihtiras sahibi diktatörler, ellerindeki güç ve gördükleri halk desteği ile dünyaya hükmetmeye kalktılar, kendilerini yayılmacı emellere kaptırdılar, savaşlar çıkardılar ve sonunda hem kendilerinin hem de ülkelerinin mahvına neden oldular. .
Günümüzde kendilerini bu diktatörlerin özentilerine kaptıranların çıkması oldukça zordur. Çünkü dünya bir taraftan emperyalizm ile birlikte daha büyük boyutlar kazanırken, diğer taraftan küreselleşme olgusu ile daralmakta ve teknolojik gelişimler nedeniyle ülkeler arasındaki mesafeler kısalmaktadır. Siyaset yeni bir kıvraklık kazanmıştır. Yeni icat edilen silahlar ise saldırganca düşünceler yaratmaktan çok caydırıcılıkları ile etkili olmaktadır.
İsrail tarafından mağdur edilen Filistin halkına insani yardımlarda bulunulması son derece doğal olması yanında, bütün insanlık âlemi için kaçınılmaz bir görevdir. Ancak bu çeşit yardımlarda, ırk, dil, din ayırımı söz konusu değildir. Nitekim bu güne kadar yapılan yardımlarda böyle bir durum söz konusu olmamıştır.
Türk halkının içinden, özellikle de politikacılardan Filistin’e özel bir ilgi gösterilmesi olayı ve tutkusu yeni değildir. 40 yıla yakın bir zamandır, yurdumuzda laiklik ilkesini yeterince benimsememiş bir kesimin siyasi lideri ve onun kurduğu partiler tarafından sahip çıkılan Osmanlı zihniyetinin sürdürülmesi fikriyatı her geçen gün daha da güçlendirilmeye çalışılıyor. Bir farkla ki, artık görevi o liderin öğrencileri devralmış bulunuyor. Son zamanlarda Filistin ve Gazze olaylarının fazlaca öne çıkarılma çabası işte bu yüzdendir.
Meseleye bu açıdan bakıldığında; insani yardım gibi son derecede ulvi hareketlerin, siyasete vasıta olarak kullanılması zehabı uyanabiliyor ki, bu fevkalade yanlış ve ürkütücü bir durumdur. Zira insani yardımlar; siyasi amaçlı, ırksal veya dinsel istismarlar veya ayrımcılıklar için değil, tamamıyla insani duygular ve insani amaçlarla yapılmalıdır.
Konuyla ilgili olarak Fethullah Hoca Efendi’nin meseleye bakışını olumlu karşıladığımı söylemeliyim. Çünkü ben de aynı şekilde düşünmekteyim. Zira uluslararası insani yardımlarda bulunmanın uluslararası kuralları vardır. Bu görevlerin; Kızılay, Kızılhaç ve benzeri kuruluşlarca yerine getirilmeleri gelenek haline gelmiştir. Bu güne kadar bu tür yardımlar gidecekleri yerlere, bu kurumlar aracılığı ile ulaştırılmışlardır. Uygulanan yol hep bu olmuştur.
Açılımı bile tam belli olmayan IHH adındaki vakıf veya derneğin; İsrail Devleti’ne kafa tutarak, İsrail’in yapılacak hareketi engelleyeceğini defalarca açıklamasına rağmen, gemilerin gönderilmesinde ısrar etmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu duruma seyirci kalması yakışıksız olmuştur. Bu suretle, bir taraftan insani yardım amacına ulaşamazken, diğer taraftan devletimiz rencide olmuş, ne yazık ki 9 vatandaşımız can kaybına uğramış ve onlarca yurttaşımız da yaralanmıştır.
İsrail’in savurduğu tehditler karşısında, konunun IHH dernek veya vakfının inisiyatifinden çıkarılarak devletçe ele alınması gerekirdi. Bu takdirde, olaylar patlak vermeden önce Birleşmiş Milletler Örgütü’ne başvurulması daha yerinde ve daha akılcı bir yol olurdu.
Uluslararası sularda seyretmenin, uluslararası hukuk kurallarına bağlı olduğu bilinmelidir. Canı isteyen herkes, uluslararası sularda dilediği her şeyi yapamaz. Başımız sıkıştığında sözünü ettiğimiz ve başvurmak zorunda kaldığımız uluslararası hukukun bizi bağlayıcı hükümlerinin olduğu göz ardı edilebilir mi?
Konuyla ilgili empati yapmamızda yarar var. Acaba bu tür bir zorlama ve eylem, dış ülkelerin herhangi birindeki bir dernek veya kuruluş tarafından bize karşı yapılmış olsaydı bunu kabullenebilir miydik?
Yazdıklarımın İsrail’den yana olmak tarzında değerlendirilmeyeceğini umarım. İsrail’in bu insanlık dışı saldırısını hiçbir şey mazur gösteremez. Bunu ben de kınamış ve lanetlemiş bulunuyorum. Benim ifadeye çalıştığım husus bu çeşit bayağılıklara kendimizi muhatap etmememiz gerektiğini vurgulamaktır. Zira Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir ve her koşulda kendisine yakışır tarzda hareket etmek zorundadır.
08. 06. 2010
www.fikirplatformu.net
www.edebiyatdefteri.com
www.antalyabugun.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.