KUL HAKKI
Bir felakettir yaşadığınız ama bu felaketi hakketmişliğiniz vardır; büyük bir haksızlıktır uğradığınız ama başkasına yaptığınız haksızlığın bir bedelidir bu; Bir yanda uğradığınız haksızlık; bir yanda ilahi adalet vardır. Bazen de size haksızlık gibi gelen, felaket gibi gelen şey aslında ödülünüzdür ilahi kaynaktan size bahşedilen… İşte bu noktada kişi kendini bilmeli: Ben neyin bedelini ödüyorum ya da ödemekteyim diye sorgulamalı. Hak, hakkaniyet gibi kavramların ilâhi adalet katında değerini düşünerek yaşadığı hayatın “başkalarını uğrattığı haksızlıkların” sonucu olduğunu idrak etmelidir. Geçen zamanı geriye alıp aynı koşullarda “hakkı teslim etmek” mümkün değilse de bunu itiraf edip helalliğini almaya bakmalıdır.
Bazı insanlara, belki de sevdiği kullarına, böyle fırsatlar verir Allah. Geçmişle yüzleştirir, hesaplaştırır. Bu hesaplaşmada, ödeşme yoktur aslında. Çünkü zamanın kaybettirdiklerini geri getiremezsiniz. Yaşanan acıları, yaşanmamış da sayamazsınız. Diğer yandan kapanmayan yaraları yeniden kanatmak da mümkündür; kanamayı durdurmak da. Sebeplerinizi anlamaya çalışmak; uğradığınız haksızlıkları gidermese de size “teselli” kapıları açabilir. İşte bu kapılar, size sunulmuş lütûflardır ki bunları kullanıp kullanamamak çok önemlidir.
Eğer yaşadıklarınızın sebebi kendi yanlış kararlarınızsa, bu kararlar başka başka hayatların akacağı mecraları belirlemişse ve bu mecralarda sürüklenen diğer insanlar bu mağduriyetlerinin acısını bir ömür boyu çekmektelerse bu şansı kullanabilmek sizin için gerçek bir nimet olacaktır. Bu nimet “affedilmek, bağışlanmak” şansını yakalamaktır. Ne talihsizdir o insan ki bu şansı kullanamaz! Bu dünyada helalleşmeyi başaramayan bu kişiler bilmeli ki, kendilerini kandırabilirler; karşılarındakini de kandırabilirler fakat O’nu kandıramazlar!
Hak ve hakkaniyet kavramları o kadar önemlidir ki geçen zaman içinde “hükümsüz” sayılamazlar. O’nun mahkemesinde zaman aşımı yoktur, kul hakkı bağışlanmaz. Her türlü kul hakkı; birisi hakkında “kötü zan”da bulunmaktan tutun da iftira atmaya kadar. Canına, malına, namusuna kastetmekten tutun da kalp kırmaya kadar… Siz yaptıklarınızı istediğiniz şekilde perdeleyin, istediğiniz renge boyayın, istediğiniz kılığa sokun, başkalarını ve kendinizi kandırırsınız ancak. Siz hafife aldınız diye hafiflememiştir, siz küçümsediniz diye küçülmez yediğiniz “haklar”. İğne de çalsanız altın da yapılan eylemin adı aynıdır. Hele çaldığınız ve harcadığınız size inanmış bir “gönül” ise; kırdığınız alelade cam değil de “kalp” ise ve o kalp ki aşkın merkezi, inancın meskeni, insan olmanın, insan kalmanın şartı ise o zaman vay halinize! 25.04.10
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.