.................
.......!
Ben gidişlerimin acısını çekerken sen; yemyeşil hüzün dağlarında at sürüyordun. Ben terk edilişlerime ağladığımda; senin için bu, bir zaferdi sanki. Ben ağlarken sen gülebiliyordun. Şimdi hesapsızca sana bunun nedenini soramadan gittin. Beni bilmediklerimle baş başa bırakarak......
Benim bilmediklerimin yanıtlarını alamadan şimdi başka meltemlerle, farklı diyarlara yol alıyorum. Ne gittiğimin yer belli, ne de gittiğim. Nerelere gitsem diye düşünemiyorum bile. Çünkü düşüncelerim korkutuyor beni. Korkularım korkutuyor beni. Beni ben korkutuyorum en çok. Bilinmez, uçsuz bucaksız, gözlerimin içindeki nefret ateşi ürkütüyor beni. Gözlerime baktığımda; ben yokum ayna da kara gözleriyle kızgın bakışlı bir kız... Kim olduğu bilinmez; bilinmeyen ufuklar da kaybetmiş kendini. Neler olmuş bu kıza diye soramadan. O beni yitirmişti. Bense seni....
Gecelerde kaybetmişim meğer seni... Aynada ki ben de; ben seni kaybettiğimde kaybetmiş beni... Sordum ona neydi sende ki ben? Meğer bende ki sen neyse onda ki bende oymuş. O bana bağlıymış, ben de…
Ben farklılıklar ararken; hiç farkı olmayan şeyler bulmuşum o uçsuz bucaksız ütopyamda. Ben gidişler ve gelişler evrenini yönetemeden, şimdi benliğimin Araf’ında kayıp; bir rüzgar ve bir çığlık arıyorum. Etrafta milyonlar ve ben tek başıma uçurumun köşesinden sana dönüyorum. Nefretimle karılmış bir harç sağlam tutuyor bu saman evi…