- 3364 Okunma
- 33 Yorum
- 0 Beğeni
PAPATYAM...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Nazlı’nın içi içine sığmıyordu. Kulağına iyice yapıştırdığı telefonun karşısında ki müjdeli haberi veren ses; Aşkı, bir tanesi Levent’iydi.
---Annemle konuştum papatyam, bu hafta sonu gelecekler, seninle tanıştıracağım ve hemen babandan isteyecekler.
---İnanamıyorum, biz şimdi evlenecek miyiz? Senin eşin mi olacağım? Yaşasın… Ruya gibi…
---Evet, canım. Benim eşim olacaksın. Bunu kutlamalıyız, yarın her zaman ki yerimizde, iş çıkışı seni bekliyor olacağım. İyi geceler papatyam. Seni seviyorum…
Nazlı telefonu kapatıp, konsolun üzerine bıraktığın da, adeta mutluluktan uçuyordu. Levent’le tanışalı henüz altı ay gibi bir süre olmuştu ama ilk görüşten itibaren, birbirlerine büyük bir aşkla bağlanmışlardı.
Nazlı meslek lisesini bitirmiş ve sonra üniversite sınavlarını kazanamayınca, bir reklam şirketinde grafiker olarak çalışma hayatına atılmıştı. İşe gireli henüz üç yıl olmasına rağmen, çalışkanlığı ve azmi ile şirkette kendini göstermeyi başarmıştı. Alçak gönüllü ve iyiliksever olması, arkadaşlarının onu çok sevmesine sebep olmuştu. 1.70 boylarında, uzun ve düz, kumral saçları, badem yeşili gözleri, hafif kalkık burnuyla biblo kadar da güzeldi. Hemen sağ üst dudağının yanında ki ben, yüzüne ayrı bir gizem katıyordu. Birçok erkek peşinde koştuğu halde o, kimselere bakmıyor, kalbi kimse için çarpmıyordu. Ta ki, günü birinde, onunla karşılaşıncaya kadar…
Nazlı, müdürünün acil olarak istemiş olduğu çizimleri bitirmiş, bir an önce götürmek için aceleyle kapıyı çalmayı unutup, aniden içeriye girivermişti. Kendine geldiğinde iki çift gözün üzerinde olduğunu fark etti ve çok utandı;
---Şeyyy, affedersiniz müdürüm. Kapıyı çalmayı unuttum ama istediğiniz çizimleri getirmiştim. Siz acil deyince…
---Gelin Nazlı Hanım. Çizimleri alayım… Hı bu arada çizimlerin sahibi, müşterimiz Levent Bey…
Gerisini hatırlamıyordu Nazlı. Gözleri mıh gibi çakılıp kalmıştı genç adamın gözlerine. Tokalaşmak için elini uzatan Levent’in de içinde bir şeyler olmuştu sanki. Nazlı kendine uzanan ele, elini uzattı tokalaştılar. Birden yüzünün kızardığını hissetti, anlaşılmasın diye izin isteyip hemen odadan çıktı. Müdürün odasından çıktığında kendisini aptal gibi hissediyordu. “Kapıyı çalmadan nasıl dalarsın içeriye öyle? Adamı gördün kızardın, ya anladılarsa? “ diye, kendi kendine söyleniyordu.
İlk öyle görmüştü Levent’ini. Sonra Levent’in şirkete gidip gelmeleri sıklaştı. Her geldiğinde Nazlı’nın kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Yavaş yavaş diyalogları daha da artmaya başlamıştı. Bir gün Levent Nazlı’dan, iş için cep telefonu lazım olur bahanesi ile telefon numarasını istemişti. Sonra açılan telefonlar, öğle aralarında birlikte yemek teklifleri, hafta sonları tiyatro, sinema derken sevgili olmuşlardı bile… İkisi de havalarda uçuyordu adeta. Bir gün görüşmeden, bir saat seslerini duymadan duramıyorlardı.
Nazlı’da ki bu değişimi, işyerinde herkes fark etmişti. En çok ta Serdar… Nazlı’yı uzun zamandır seviyor ama utangaçlığından bir türlü açılamıyordu. Artık açılmasının da bir anlamı kalmamıştı. Nazlı başkasını seviyordu. Kahroldu, yıkıldı ama yine bir şey belli etmedi.
Bir hafta sonu Nazlı, Levent’le buluşmak üzere annesinden izin istedi. Annesi;
---Git kızım ama şu Levent’i bizimle tanıştırmanın vakti gelmedi mi? Akşama birlikte gelin yemek yiyelim. Hem bir görelim çocuğu…
Nazlı Levent’e söylediğinde, Levent huzursuz olmuştu. “Nerden çıktı şimdi bu?” dedi. İstemeye istemeye de olsa, Nazlı’nın gönlü olsun diye akşam yemeğine gitti ve ailesiyle tanıştı. Sıra artık Nazlı’nın, Levent’in ailesiyle tanışmasına gelmişti. Nazlı bu konuyu açtığında, ailesinin şehir dışında yaşadığını, en kısa zamanda geleceklerini, geldiklerinde de Nazlı’yı onlarla tanıştıracağını söylüyordu. İşte nihayet beklediği haber gelmişti…
Gece mutluluktan doğru dürüst uyuyamadı. Sabah erkenden kalkıp, duşunu aldı. Dümdüz olan saçlarını kuruttu, hafif makyajını yaptı. En sevdiği kırmızı ipek gömleğini ve krem eteğini giydi. Aynadan kendisine son kez baktı. “Güzelim işte” diye geçirdi içinden. Çantasını alıp, kahvaltı etmeden işe gitti…”Ahhh… Akşam olsa da, mesai bitse.” Çalışmak hiç o gün ki kadar zor gelmemişti. Her saat başı Levent’inin telefonları, heyecanını biraz yatıştırıyordu. Ve işte mesai bitmiş, her zaman buluştukları cafeye doğru gidiyordu.
Levent her zaman ki masalarında, elinde bir demet papatya ile onu bekliyordu. Nazlı gelince, oturduğu sandalyeden kalktı ve sarıldı. Elindeki papatyaları verirken, bir dalını Nazlı’nın kulağının arkasından saçına takıverdi. İkisi de çok mutluydu. Birer bardak çay içerken, ikisi de birbirlerine ne kadar mutlu olduklarını anlatıyorlardı. Bir ara Levent;
---Bize gidelim mi papatyam, dedi… Annemler gelmeden ortalığı biraz toparlasak?
Daha önce hiç Levent’in evine gitmemişlerdi. Önce afalladı Nazlı, sonra “Nasıl olsa bu hafta sonu nişanlanmayacak mıyız?” dedi içinden. Gitmekte bir sakınca görmedi.
---Peki aşkım, dedi. Ve birlikte Levent’in evine gitmek için cafeden ayrıldılar…
“Yapma aşkım” diyordu Nazlı. “Olmaz.” Ama duygular öylesine yoğundu ki, ikisi de duygularının önüne geçemiyordu. Hasretle ve büyük bir aşk ateşiyle dudakları birleşti, Levent’in parmakları, Nazlı’nın saçlarında dolaşırken, saçındaki papatya yere düştü. Levent’in parmakları yavaş yavaş saçlarından, ipek gömleğinin düğmelerine gelmiş ve açmaya çalışırken, Nazlı son kez “ yapma aşkım” dedi ama nafile. Kendisinde karşı koyacak gücü bulamadı ve bedenini Levent’in kollarına bırakıverdi...
Sevdiği adamın olmuştu artık. “Olsun hafta sonu Levent’in anne-babası gelecek, nişan olacak nasılsa, ardından da hemen düğünü yaparız” diye düşündü ve kimseye belli etmeden, hafta sonunu beklemeye başladı. O günden sonra Levent sık aramaz olmuştu sanki.”Neden aramıyorsun?” diye sorduğunda da, işlerinin yoğunluğunu bahane ediyordu. Hafta sonu gelmiş ama Levent’in anne- babası da gelmemişti. Bir şeyler ters gitmeye başlamıştı farkındaydı ama anlam veremiyordu. “Neden, ne oldu? Biz birbirimize deliler gibi aşığız” diye soruyordu kendine, cevap bulamıyordu. Levent’in aramaları gitgide seyrekleşiyor, Nazlı aradığı zaman da açmıyordu…
İşte o zaman Levent’in hakkında, aslında hiç bir şey bilmediğini anladı. Bütün mutluluğu yok olmuştu. Levent’in evini biliyordu ya, gidip evinde konuşabilir, neler olduğunu öğrenebilirdi. İş çıkışı doğruca Levent’in evine gitti. Zile bastı, kapıyı açan yoktu. Bir daha bastı, bir daha… Kapı açılmıyordu. Elleriyle kapıyı yumruklamaya başladı. Çıkan seslere yan tarafta ki evin kapısı açıldı;
---Kızım kimi arıyorsun? Dedi. Annesi yaşlarında bir kadın, saçları ağarmaya başlamış, gözünde gözlükleriyle Nazlı’ya bakıyordu.
---Teyze ben Levent’i arıyorum. Arkadaşıyım da…
---Kızım onlar taşındı. Levent’in eşinin tayini çıktı geçen ay. Serpil gitti, hafta sonu da Levent evi taşıdı…
---İmkânsız, olamaz, benim Levent’im evli olamaz. O beni seviyor, biz evleneceğiz…
Yıkılmıştı Nazlı. Çok sevdiği adam böyle yapamazdı. O an ölmek istedi. Gözünde yaşlarla eve nasıl gittiğini hatırlamıyordu bile… Artık iyice içine kapanmıştı, kimseyle konuşmuyor, yemek dahi yemiyordu, zayıflamıştı. Peş peşe günler geçiyor,.Levent’ten hiçbir haber çıkmıyordu.Üstelik o ay adette görmemişti Nazlı. Test yaptırdı, hamileydi. Ne yapacaktı? Babası duysa evlatlıktan ret eder, hatta dayaktan öldürürdü…
Nazlı’nın bu sıkıntılı hali Serdar’ın gözünden kaçmıyor, çok üzülüyordu. Levent’in şirkete gelmeyişinden ayrıldıklarını tahmin edebiliyordu. Günlerce düşündü Serdar, ne olursa olsun Nazlı’yı bir kez daha kaybetmek istemiyordu. Her şeyi anlatacaktı sevdiği kıza, dertlerini paylaşacak ve Levent’i unutturacaktı.
Bir gün öğle tatilinde, bütün cesaretini toplayıp Nazlı’ya içinde ne varsa anlattı. Nazlı yaşlı gözlerini silerek, böyle bir birlikteliğin olamayacağını söyledi. Serdar; “Zamanla seversin beni” diyordu. “Fırsat ver bana, kendimi sevdireceğim.” Nazlı hıçkırıklara boğuluyordu. Sessiz bir şekilde “Sorun sen değilsin Serdar, anla artık ben hamileyim…” masadan kalkıp, koşarak Serdar’ın yanından uzaklaştı…
Serdar gece sabaha kadar uyuyamadı, düşündü durdu… Sabah olunca kararını çoktan vermişti… Bundan sonra ne olursa olsun, Nazlı’dan ayrı yaşayamazdı. Çok seviyordu, doğacak çocuğunu da kabullenip, kendi öz çocuğu gibi babalık yapabilirdi…
Sevgi SALMAN
YORUMLAR
bulunduğu yeri hak eden yazıyı okumakta geç kaldığım için
afedersin arkadaşım...
beğeniyle okudum yazını
yürekten kutluyorum...
her dem saygımla....
yazına yazılan yorumları gördüm de bu yazıyı yazar kendi güne seçiyormuş
gibi yorum yazanlara güldüm... boşa dememişler meyveli ağaç taşlanırmış diye...
Sevgi Salman
Ben her türlü yoruma açık biriyim, biliyorsun arkadaşım...İnsanı yerden yere vurmamak koşulu ile, yapıcı her türlü eleştiriye varım...Bu eleştiriler sayesinde bilgilerimiz artar.Ama amaç "BAĞCIYI DÖVMEK" ise, dövmeye kalkanlara "yazık" derim...
Sevgi ve saygım her zaman sonsuzdur...
---İmkânsız, olamaz, benim Levent’im evli olamaz. O beni seviyor, biz evleneceğiz…
İşte replik bu.
En kof haliyle bir yeşilçam hikayesi. :)))
Ne Serdar olmak isterim ne Levent.
Sevgi Salman
Çok teşekkür ederim.Sevgi ve saygı ile
Güzel işlenmiş güncel bir konuydu..akıcı, detaylı anlatımı sonda da bekledim..son biraz acele bitti..devamı olmalıydı..
tebrikler..
Sevgilerimle
Sevgi Salman
Çok teşekkür ederim.Sevgilerimle...
Bazen elimize aldığımız kitabı bitirince mutlu oluruz, bazen çok üzülebiliyoruz ve aynı şekilde öfkeden deliliklerin olabildiği de olağandır gözlemlerimce. Bu sebepledir ki genelde tavsiye üzerine okurdum ortaokul ve lise yıllarımda. O zamanlar roman okurdum çünkü genel itibarı ile tabii lisede biraz değişti ama romanları mutlaka önceden soruştururum "okudunuz mu, sonu acı mı" yani dilimizle dram mıdır vs. Tam bir kanaatim olmadıkça okuyamam, korkarım ve şimdi bu Serdar olmasaydı sanırım yine gözlerimi bırakıp gidecektim. Bilmem ama bizde genel görüş olan "acı ses getirir" e pek inanmam ve hep de tersine yürürüm çünkü ümit evvelde O'nun adıdır ve olmadan yaşanmazdır gerçek. Buna dikkat edilmeli evet burada sözüme binaen düşünce yoktu belki ama sevindim az da olsa böyleli olmuşa....
Öykü, türü itibarı ile biraz üstten değinimdir hani çok aman aman ayrıntı olmamalıdır tabii ayrıntıyı yüzde saklamanın esas olduğu da unutulmamalı. Tek cümlelikmiş gibi, dilden anlatılıyormuş gibi edebi metin sunumu yapılamaz. Gün yazılarında böyle bir şeye rastlamıştım ve üzülmüştüm açıkçası okumuyor muyuz acaba, kendimizi mi kandırıyoruz gibi gibi...Burada da ayrıntılarla genel bakışı süslemiş olması güzeldi kalemin.Telefon görüşmesi ile giriş ve süre öncesine gidiş ile okuru aydınlatmak, hani ne oluyor,kim kimdir ya da nedir vs. sorularını bırakmayan halden. Kişi,yer ve zaman önemli hususlardır bunları atlayıp da anlatmak hiçbir şey yapamamış olmaktır. Bir nazlı var ama nedir,kimdir,anlatılanda kim onun neyidir neyi değildir ya da ne oluyor ...Kabaca taslağı oluşturmak,plan dahilinde yazmak eksiklikleri en aza indirgemeye yardımcı olur daima ve evet denilebilir anlık ilham ve devamen getirisidir sunu ama değil bitince okurdan önce okunmalı hem de çok kere.Ve sonuca da biraz özenle bakılmalıydı burada...sadece öneri. Burada anatomi değerlemesi bitince başarısız demeyeceğim, itina vardı bunu görebiliyoruz ; teşekkür etmeli ama daha gayrete teşviki de göz ardı etmemeli.
Yazım hataları vardı.
Misalen,
"Nazlı’nın içi içine sığmıyordu. Kulağına iyice yapıştırdığı telefonun karşısında ki ( BAĞLAÇ OLAN Kİ DEĞİL BURADAKİBU SEBEPLE AYRI YAZIMI OLMAMALIYDI FAKAT NE OLDUĞUNA SİZİN BAKMANIZI İSTERİM)"
"Nazlı’da (AYNI ŞEKİLDE BAĞLAÇ YOK BURADA) ki bu değişimi, işyerinde herkes fark etmişti. En çok(EVET AYRI YAZIM DOĞRU FAKAT BAĞLAÇ OLAN "DA-DE" HAL EKLERİNDE OLDUĞU GİBİ SES OLAYLARI OLMAZ "DA" OLMALIYDI BURADA) ta Serdar…
Benzer durumlar var özne sonrası gerekli virgülün olmaması vs. ama bütün itibarı ile özenle hareket edildiği belli bitişik bir soru edatı göremedim ve özel isimden ayrılmamış ek de; sadece biraz daha dikkat etmeli.
Şimdi...
Hikayenin içeriği sinirlerimi alt üst etti. Üzüldüm, öyle de bir cümle kurdum ki...Sevmek bu kadar ucuz gösterilebiliyor işte ve buna sadece gerçekten sevmeye inananlar kanıyorlar. Nazlı da az anormal insanlardan olsaydı hani kaba tabiri vardır bunun yazmayayım da işte öyle olsaydı Levent'i sulu götürür susuz getirirdi de ...Ve böyleli insanlar ne hikmetse hep de temiz isterler ve hiç bilmezler ki kendi lekeleri yine kendilerinin hayat dikenleri. Bunlar yazılmalı, bir çocuk okuduğunda "hımmm" diyebilmeli, çocuklar yani evlenmemiş olanlar, henüz tam erginliğe ulaşmamış olanlar inanabiliyorlar da Allah böyleli yani Levent tiplileri yeryüzünden temizlese duadır dilimdeki. Serdar'a gelince o sadece hüznü az sakladı tabii sonrası yine zorluklarla olur da burada asıl dikkat çekilmesi gereken başka bir şey...
Genel itibarı ile okunmaya değerdi.
Sevgiler.
**Havin_** tarafından 6/8/2010 6:15:15 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgi Salman
"teşekkür etmeli ama daha gayrete teşviki de göz ardı etmemeli." Hep şunu söylemişimdir..."Benim daha öğreneceğim çok konu var.Zaten kim kendine " Tamam ben oldum" diyebilir ki? Öğrenmenin sınırı yoktur, eğer edindiği bilgileri kendine yeterli gören varsa; olduğu yerden daha ileriye gidemez...
Yapıcı yorumunuz beni mutlu etti, bu kadar özenle yazılmış bir yorum, karşınızdaki insana değer verme göstergesidir.Bunun için ayrıca teşekkür ederim...
Ama hepimiz klavye başındayız, bitişik ve ayrı yazılarda hepimiz klavyenin kubanı da olabiliyoruz...
Tekrar teşekkür ederim... Yorumunuz gerçekten bilgi vericiydi...
Sevgilerimle
Sevgili lacivertiğnedenlik öncelikle sayfamı ziyaret etme nezaketinize teşekkür ederim... Sizin gibi ben de yazıların nasıl ve kimler tarafından günün yazısı seçildiğini bilmiyorum...Tepkiniz bana değilmiş, teşekkür ederim... Daha önce sizi sayfamda hiç görmemiştim, sayfama ilk defa gelip bu şekil yorum yapmanız beni biraz incitti...Keşke daha önceden de sizi sayfam da görüp, yazılarım hakkında eleştirilerinizi alabilseydim. Belki o zaman yazılarımın içeriği hakkında sizden yardım alma olanağım olurdu......
Yine de çok teşekkür ederim... Siz de şiir de bir üstadsınız.Tebrikler
Sevgi ve saygı ile
mavideydisevgi tarafından 6/8/2010 2:12:13 PM zamanında düzenlenmiştir.
lacivertiğnedenlik
Sevgi Salman
seviyor sevmiyor seviyor sevmiyor seviyormuş ; acaba diyorum hayatın içinden yazılan yazılar var veya bilimsel anlamda analiz yazıları var bazen okuyorum çokta güzel yazılar ,insanlar bu yazıları neden es geçer anlamış değilim,bu günün yazıları kısmında bir hata var hep aynı isimler nöbetleşe yer değiştirerek güne geliyor,acaba bu isimler durmadan birbirlerinemi puan veriyor ben çözemedim ,şimdi aforoz edilirsem şaşırmam doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlarda..
kutlarım sizi eleştirim şahsınıza değildir sadece sizin yazınıza denk geldi saygılarımla / belkide forum konusudur bu tartışma
Ağyara katılıyorum, çok bizim ülkemizde en iyi ihtimalle sakatlanmalıydı:) Şaka bir yana, başarını tebrik ediyorum. Ama sona sanki biraz daha vardı da, işin çıktı yazamadın ve orada kestin gibi oldu. Çok küt bitti anlayacağın. Adam bir gece de karar verdi. Hamile bir kızla evlenmeyi kabul etti. Bitti. Yazının tamamına bakarak konuşuyorum ve tekrar ediyorum. Akıcı bir şekilde devam eden bir öykü, neredeyse olaylaın ortasında bitmemeliydi.
Güzel yazıyorsunuz, her zaman söylüyorum. Çok da iyi bir okursunuz...Bu yüzden taktiri hak ediyorsunuz.
Tekrar tebrik ediyorum.
Sevgi Salman
Teşekkür ederim, elemden geldiğince okumaya gayret ediyorum...
Sevgilerimle...
Yazınızı kutlarım,birinciliğe layık görülmüş,İnşallah nice nice kutlamalarda beraber oluruz.Sevgimle her vakit.
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Toplumsal örneklerini bizzat gördüğümüz, duyduğumuz bir konuyu akıcı ve çekici bir dille işlemişsiniz. Ders alınacak mesajlarda içeriyordu. Bu arada, Serdar'ın durumununa gelince; her ne kadar Nazlı' yı çok seviyorum dese de ileri de o çocuk yüzünden sürekli sıkıntı yaşayacaktır muhtemelen...
Tebrik ederim sizi ve güne düşen güzel yazınızı.
Sevgi Salman
:))) sonu yoruma açık bıraktım...Kim bilir belki çok mutlu olurlar.Nazlı eşini mutlu etmek için elinden geleni yapar ve Serdar'da eşini gerçekten çok sever, mutlu olurlar...
Belki ikisinin çocukları olunca, Serdar Levent'in çocuğunu itip kakmaya başlar...Mutsuz olurlar
Belki Nazlı sorunlar çıkarır...
Belki, belki diye gider.Hayatımız da belkilerle dolu değil mi? Yarın ne olacağını bilmiyoruz :))
Sevgi ve saygı ile
Mustafa Sakarya
Sevgi,ciğim tebrik ediyorum canım. Güne düşen yazını çok beğenmiştim zaten. Sevgilerimşle :)))))))))))
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Sevgi Salman
“Minareyi çalan kılıfını hazırlar” hazırlarda “mızrak çuvala sığmaz” diye de dip not düşmüş Atalarımız. Serdar ne kadar ben gönüllü kılıflığa razıyım dese de, ilerleyen zamanlarda çuvalı delen mızrak hep rahatsızlık verecektir Serdara, dolayısıyla Nazlı’ya. Allah doğacak bebeye yardım etsin.
Ha Levent mi, onunda kapısını çalarlar, bir yerlerden çıkar “ah”lar, hiç merak etmesin.
Türkiye standartlarına göre fazlaca mutlu bir son gibi. Buradan anlıyoruz ki sevgili yazarımız Sevgi hanımın yüreği çok yufka :-)
Tebrikler, saygılar, selamlar
Sevgi Salman
Zaten Nazlı yeterince Serdar'ın yanında kendini eksikli hissedecek, ömür boyu eşinin yüzüne baktığın da, onun bu iyiliği karşısında ezilecek...Şu üç günlük dünyada bırakalım olabildikleri kadar mutlu olsunlar :)))
Çok haklısınız, kimsenin "ah" ı, kimsede kalmıyor...
Sevgi ve saygı ile
Sevgi Salman
Sevgi Salman
çok güzeldi ders verici nitelikte... kutlarım hak ettiği yerde... sevgilerimle...
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Hak edilmiş bir yazı idi.T.E.B.R.İ.K.L.E.R
Sevgi Salman
ALİ SOYTÜRK
ALİ SOYTÜRK
ALİ SOYTÜRK
Sevgi Salman
Tebrik ederim çok beğenerek okumuştum. Layık olduğu yerde. Sevgilerimle...
Sevgi Salman
Arkadaşım güne gelen yazını kutlarım , gündüz acelem vardı, okudum, yorum yazamadan çıkmiştım.İbret alınacak bir yazı, sevgilerime.
Sevgi Salman
Tebrik ederim,güzel yazmışsınız.Akıcı bir dil,ne çok süslü,ne çok sade.Fazla derinlere ayrıntılara inmeden,okuyucuyu boğmadan bitirmişsiniz.Yüreğinize sağlık Sevgi abla.Saygılarımla.ERen
Sevgi Salman
sabah okudum öyküyü ama iş yerinden erken çıkmak zorunda kalınca
okuduğumu ifade edemedim...
değişik bir kalem gücün var dost...öykü zaten kendini okutuyor ama anlatım o kadar güzeldi ki...
hayatta neler kursağımızda kamadı
kimler umudumuzu boşa çıkarmadı ki.?
her inanışın bedeli
her sevginin karşılığı sevenlerde hep ömürlük oldu...
sevgi zaten ömür işi ay değil yıl değil...
sevgiler o güzel yüreğine...
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Sevgilerimle...
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Sevgili Sevgi, günümüzde sıkça yaşanan bir olayı güzel kaleme almışsın.
Hep böyle değil midir zaten, seni isteyeni istemez, ulaşılmaza ulaşmakla ömrünü harcar insan.
Sonuç ortada malesef. Hel bir de karşına kadın taciri çıkarsa, Allah cümlemizi korusun. Anlattığınız olay kaçınılmaz olur.
Tebrikler...sevgilerimle...
Sevgi Salman
YÜREK ÇARPMASIN BİR KERE .....KAN DELİ AKAR DAMARDA....İŞTE O AN HİÇBİR ŞEY DÜŞÜNÜLMEZ. SADECE SEVGİ VARDIR. HER ŞEY PEMBEDİR. GERÇEK ORTAYA ÇIKINCA........ SEVİNDİRDİN ÜZDÜN...TEKRAR ELİNDEN TUTUYORSUN.... DEVAM EDECEK GİBİ.....DEVAM SEVGİ HANIM BUNU SEN ÇOK GÜZEL YAPIYORSUN..... KUTLUYORUM SAYGILAR
Sevgi Salman
Sevgi Hanım ne yaptın yine...? Yazılarınla önce gök yüzüne merdiven kuruyor bulutlara ulaştırıyorsun... Sonra birden merdiveni çekip alıyor okuyucuyu yere çakıyorsun.... Daha sonra dayanamayıp tutup elinden kaldırıyor normal hayata döndürüyorsun... Bu öykünde öyle... Önce sevindik. Sonra kahrolduk... Daha sonra ohhh bee çok şükür dedik... Tebrikler.. Saygılar Selamlar...
Sevgi Salman
Maalesef bu tür insanların varlığı, sevgiyi derinden etkiliyor. Yozlaşan dünyamızda, sahte duygulara da imkan sağlıyor. Önce yürek seviyor, dsevgi ise gerçekleri göremiyor maalesef. Çok etkileyiciydi Sevgiciğim. Kalemine sağlık. Sevgilerimle canım.
Sevgi Salman
Çok anlamlı ve ders niteliğinde bir yazıydı. Genç kızlarımızın iyice tanımadan arkadaşlık kurmalarının ve ilerletmelerinin sonucunun ne kadar kötü olduğuna tanıklık ettik yazınla beraber.. Adam bir de evliymiş. Serdar sahiplenmeyecek olsa sonu ya intihar ya da kötü yol olabilirdi. Tebrik ediyorum çok güzel bir anlatımdı. Kalemin çok kuvvetli arkadaşım. Sevgilerimle...