- 699 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Ve aylardan eylül...
Eylül... Hüznün dalga dalga koyulaştığı an…
Bulutları hep şimdiki zamanın renginde. Gözyaşlarını taşıyamayan ağaçların/yaprakların hissettiklerinden dolayı süzülmesi mi hazan?
Yorgun ve yaşlı bir ihtiyar elindeki eski bastonla sonbaharı anlatıyor…
Aylardan eylül…
Bu kadar mı sararır her yer? Ayrılık kokuyor her sokak. Üzerine bastığım kaldırımlar gri, tıpkı hayatım gibi. Kelebeklerin ahengini bekliyorum… Şiddetle yağan yağmurların cama vuruşunu seyrediyorum…
Ellerimi tutmalı… Yoksa o eylül kalıntısı olan kara toprağa düşecek ruhum/cesedim.
Bırakmak mı yoksa bırakılmak mı bu poyraz?
Aylardan eylül…
Tüm mevcudat yaşatmak için yaşamını yitiriyor. Belli ki insandan maksat âlemdir düsturu ilham edilmiş. Rüzgâr gurbet sarhoşu olmuş. Kendisini bir sağa bir sola savuruyor eylülün bağrında…
Ve aylardan eylül... Son kez bahar yaşanıyor
Küçük bir bebeğin çığlığında…
Her şey mevte (ölüme) yol alırken o yeryüzünde
Yeşeren ilk meyvelerden oluyor…
Yaşatmak için yaşayanlar/yaşamayanlar ruhlarıyla raks ediyor.
Eylül…
Çiçekler soldu, tohumlar oluştu ve eylülle kara toprağa girdi.
Gökyüzü gurbete, hüzne daha fazla dayanamayarak ağlamaya başladı…
En sonunda da sıra “dünle geçti cancağızım düne ait ne varsa
Bugün yeni şeyler söylemek lazım”
Diyen mefkûre insanlarını beklemeye geldi…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.