- 593 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SON
Kurtardığın aşkın, aşk olup olmadığına çok dikkat et… Sevginin içinden koparıp alırsın, kimse dokunmasın, kimse canını acıtmasın diye sarıp sarmalarsın. Bir gün gelir, kurtardığın için veryansın eder, seni düşüncelerinle baş başa bırakan zalime borçlu olduğun her şey için, nefretini adarsın…
Aşkın seçim dolu yanlarını gördüm, öyle bir yâr vardı ki, mevsimler yer değiştirirdi o varken, geceler gündüz olurdu aniden…
Öyle bir yardı işte… Aşkın tenhasında bir yerlerde karşılaşmıştık onunla, çocuk saflığında… Biz büyüdükçe, duygularımızın da büyüdüğünün farkına vardık.
Mesafeler ortasında bir gönül tuzağıydık, yara aldık. Canını bağışlayacağın canı iyi seç, öyle bir can olmalı ki, sana da kendine de bir can katmalı…
O hep olmalı ki yanında, ona verdiklerinle beraber ikinizi birden aydınlatıp, refaha kavuşturmalı…
Aşkın hüzün kokan yanına rastladım daha çok, aşk acı çekmektir dendi hep, ben de düşündüm ki aşk ile acı aynı evde bir arada kalabilir, biri diğerinden daha üstün olsa da ikisi bir arada olduğu müddetçe yaşanıp, yaşatılabilir.
Aşk acı çekmek değilmiş sadece, acıdan ibaret hiç değilmiş. Büyüyünce duygular da büyüyormuş, yenileniyormuş meğer…
Aşkın öyle bir yanı olmalı ki, hüzün kokan anında bile mutluluğu tatmalı… Aşkın içinde öyle bir yâr olmalı ki, aşkla tek başına kalmak insanı korkutmamalı…
Seni tanıdım daha çok, sandım ki aşk sendin, aşk senden ibaretti. Yüreğim, yara bere içinde, sanırsın ki bana ait değil, o artık senin sadece…
Aşkın öyle bir güzel yanı olmalı ki, mutsuzluğunda seni yaşatan tek neden o olmalı… Böyle bir aşkı hiç yaşatmadın bana, sen hep hüznün yüzünde saklıydın ben de sandım ki, aşk sensin, aşk böyle bir şey demek ki deyip de aldandım…
Mazimin en koyu rengine eş tuttun kendini ey yâr! Aldanırken, aldattın…
Anladım ki, aşk mevsimsel bir aldanmadan ibaretmiş, grip gibi, geçer gider ama yerini sevgiyle süslermiş. Seni unutmamak için çabalarken, yıpranmış yüreğim sevgini de aldı benden, unuturken gömüldün sevgisizliğin içinde…
Anladım ki aşk iki kişinin aynı anda üşüyüp, aynı anda terlemesiymiş. Hem sıcak, hem soğuk, hem acı hem tatlı, ama aynı duyguların yüreği alev alev yaktığı bir serüvenmiş.
Sende bunu göremedim yâr! Sen hep acıydın, çok acıydın… Sonrasında iki seçim sunuldu önüme, ya sen ve de mutsuzluk, ya da sensizlik mutsuzluk…
İkisi de aynıydı, önemli olan seni mutlulukla baş başa bırakmaktı.
Şimdi anladın mı gidiş biletinin dönüşsüzlüğe neden adandığını? Biz hiçbir şey olamamışken, seçim dolu bir yargıdan ibaretken, aşkı böyle kolay, böylesine acı bir şekilde harcayamazdık…
En iyisi senin, aşkı acıyla bütünleştirecek bir tutsakla, benim de aşkın iki taraflı bir serüvenden ibaret olduğunu hissedeceğim biriyle olmamdı.
Aşk öyle bir şeymiş ki, hem soğutur, hem gücendirir, hem de çok fena sevdirirmiş! Ben böyle bir aşkı hiç tatmadım, yüreğine kanarken, acının tadıyla kavrulurken, acının mükafatını almayı unuttum.
Şimdi seni de unuttum, merak etme son yolculuğuna uğurladım, yüreğimden atıp, kopardım. Sana ait tek bir acı kaldı, aşkın en hüzünlü yanı…
Seni unuttum, bu kez gerçekten unuttum. Vazgeçemem sanmıştım, aşk gibi aşk olmayan aşkların sonu, bir filmin sonu gibi olurmuş.
‘SON’ yazar ve de bitermiş. Her aşk bitmez, bunu da yüreğin katılaştıkça öğreneceksin. Her aşk bitmezmiş, aşk gibi olmayan aşklar söner gidermiş.
Yani hem senin, hem de benim gibi… Birbirimizi taşıyamazken, aşkın yüküyle ezildiğimiz gibi… Aşk sandığımız aşkın küllerini acılara serpiştirdiğimiz gibi…
Dilara AKSOY