KUMSAL
Sakin bir maviliğin kara yazgılı toprakla buluştuğu tuz tanesi gibi parlak kumsalı. Aradaki bağlantının en yumuşak hali. Her adımımda, ayaklarımın altında ezilirken, eriyorlar sanki. İncitmeden, okşar gibi inceden kayıyorlar çıplak ayaklarımın altında.
Elime almışım plastik terliklerimi, yanımda arkadaşlarım. Bir gece sokulmuş kıyıya, dalgaların hışırtısında. Denizin suyu elleri olmuş, gel deyip karanlık sularına gelmemi bekliyor sanki. Ayaklarıma kadar yetişip ıslatırken baştan çıkarmanın derdinde. Bilmediği bir şey var ama. Ben diz hizamdan daha fazla asla içinde olmayacağım. Tedbirle yaşamanın yegâne sıkıntısı da bu belki. Macerasız bir hayat. Boğulma tehlikesi atlatmayan insan çok şey kaçırmıştır sanıyorum. Deniz… Tam iki defa canıma kastetmişti. Üçüncüsüne ne hacet şimdi. Bu defa teslim alır hafazanallah.
Sahil boyunca yürüyoruz. Üç arkadaş… Müziğimiz yanımızda, mehtabımız üzerimizde, yıldızlarımız gözlerimize doluşmuş. Gönlümüzde muhabbetin, birlikte olmanın sarhoşluğu. Koca koca insanlar, bir geçmiş zaman muhabbetindeyiz. Gönüllerimizdeki o çocuk haller çıkacak birazdan kalplerimizden. Elim sende oynamanın keyfi, gönlüm sendeyle son bulacak belki de yine. İlk gençlik zaman aşkları gibi mutlu kılacak bu gece üç kocaman insanın kalbini. Yabancı sahilin tanıdık gülen yüzleriyiz biz. Uzun zamandır birbirini bulmak için yalnızlıklara katlanan, bulduğunda mutluluğu gözlerinden, gülmekten yağan gözyaşları olup dökülen… Nerelerden nerelere…
Kumsalda bir ateş yakma zamanı. Sırt çantamda tedbiren aldığım küçük battaniyelerim. Saatler ilerliyor, sohbet durmuyor. Komikliklerin hepsi yaşayamadığımız geçmiş zamanlarımızın acıklı hikâyeleri, yaşadığımız aptallıklarımız, hatalarımız. Hazmımızla komik hale gelmiş, var olan tüm bir hayat. Hikâyeler yazmakta ne var diyorum yeniden. Hikâyenin kendisiyiz her birimiz. Bir güzeller güzeli bir yanımda bir kıvırcık saçlı diğer yanımda. “Yağmurun toprağa değme zamanının adı” demişti. Böyle bir isim, asılı kaldı aklımda ne toprağa düşebildi o damla, ne buharlaşabildi.
Bağdaş kurup oturduk, kuma bulanmanın hiç bir mahsuru yok. Takım elbise bile giysem otururdum, bu sohbet her şeye değer. Birazdan uzanacağım bile nasılsa yıldızlar üzerime yağsın diye. Ve yine kızacak zen bana. Üşütüp hasta olacaksın diye. Aldırma zen diyeceğim. Hasta olmadan sağlıklı olmanın kıymetini nasıl bileceğim.
Tamda bu boş sahile görünmez bir dergâh, bir otağ kuracağım. Yine “fikrimin ince gülü…” diyerek başlayacak zen söylemeye o güzel sesiyle. Gece coşacak. Bayılırım şarkı söylemeye ama söylediğimde bu bet sesle, eminim bayılacak ikisi de.
“Keşke”li cümleleri yasakladığım dostlarım olacaklar benim için. Keşke’li cümle kurmadan hayaller kuracağız, bizi mutlu kılacak her şeyi içine alarak. Birlikte yaşlanacağız, kurduğumuz hayallerde. Üçümüzün ortak isteği bir kız çocuğu, lafın arasında bir yerden yine girecek hayalimize. Çöp çekeceğiz aramızda. Kısa çöpü çeken bir kız çocuğu için seçilecek. Bu sohbetin uzağında kalan hayatından, bir kız çocuğu getirecek bize sonra. İsmini biz koyacağız. Bizim kızımız olacak. Şimdiden kalabalık bir hayat, onu bekleyecek. İki meleği olacak her zaman onu düşünen. Yaramazlık yapsa bile hoş görülen, zevkle şımartılan, lüleli saçlı bir kız çocuğu. Onu bu gece büyütmeyeceğiz ama. Bu gece bizim gecemiz. Bu gece biz büyüyeceğiz, belki de. Belki de büyümekten vazgeçeceğiz. Karışacağız hayallerimizin kumsalında denizin tuzlu suyuna. Bir ara küçük balık olmamın şaşkınlığıyla ve denizin tuzuna alışamayan gözlerimi açamadığım için, az daha büyük bir balığa yem olmaktan kıl payı kurtulacağım. Gece denizin üzerini örtüğü halde beni yutmaya kalkan büyük balığa kızacağım “bu saatte yemek yenir mi, kilo alacaksın” diyerek.
Gülüşeceğiz… Kumsalda bir gece… Dünyadan çok uzakta… Sohbette geçecek hayatın bir anlık kaçamak dostluğun da. Konuşmaya doyamayacağız sabaha kadar. Çok üşüyeceğim. Denizden esecek o gece rüzgâr. Başımızı ağrıtacak denizin şarkısı. Sesini kısmak için bir düğme bulamayacağız.
Ateş sönmeye yakın artık. Getirip tutuşturduğumuz ağaç parçaları demini almış közdeler şimdi. Kızıl yakıcı bir köz. Gecenin en güzel kızı ateş. Işıl ışıl yıldızları seyretmekten bizi vazgeçiren çingene güzeli ateş. Bir parçasını gönlüme koymak ve yanmak isterdim bu gece.
Kalkıp gitme zamanı gelir her zaman nedense. Çingene kızı üzgünüm… Sen şimdi tek başına raksına devam et gecenin yıldızlarıyla. Biz yine terk etmeye meyyal duruşumuzu alıp omuzlarımıza, evimize gitmeliyiz. Battaniyelerimize sarınıp gönlümüze koyamadığımız közünü özleyerek harika rüyalar görme zamanı…
Yine gelelim bu sahile. Yine bir çingene güzeli raks etsin gözlerimizin önünde. Sohbetleri birbirlerinin peşine ekleyerek doyalım denizin tuzlu, toprağın kuru, gönlümüzün tatlı hayallerinde.
Yeniden yeniden gelmelere gidelim yine evlerimize.
* Gidilmeye gerek kalmayan tüm yollar niyetine...Hatun kişi niyetine... Er kişi niyetine...
YORUMLAR
canımıniçi....
bir yıldız seçtim gökyüzünden... şimdi ışıl ışıl bana bakıyor terasa her çıktığımda...adı azize ...daha doğrusu ona bu adı ben verdim))))
bana kumsal ı anlattı demin... yani burdan okumama gerek yok)))haha))) puanımı ona veriyorum..şimdi karşılıklı kahve içicez....çatlamakta serbestsin şekerim))))))))))))
sevgilerimle...cg
“Keşke”li cümleleri yasakladığım dostlarım olacaklar benim için. Keşke’li cümle kurmadan hayaller kuracağız, bizi mutlu kılacak her şeyi içine alarak. Birlikte yaşlanacağız, kurduğumuz hayallerde.
HER ŞEYİ VE ANI ÖYLE GÜZEL SERİYOR Kİ GÖZLER ÖNÜNE....
GIPTA EDİP KEYİFLERLE OKUNAN YAZI
BAŞARILAR..
üçüncümüz sitemize kayıtlı olmadığından benim sayfamdan yorum yapmak ıstedı..........umut ediyorum anlayısla karsılayacaksınız....evrensel...
not:aslında üç'ün biri olduğunun farkında değil...hahha
.......................................................................
üç'ün birisi ben olmak isterdim ama sanırım hayallerle gerçek arasında ince tül bir perde var. geçmek istesek de tüle dolanıp kalıyoruz. bir türlü geçemiyoruz öbür hayata. geçmayi başaranları recm cezası veriyoruz sonra. taşı ilk atan en günahkardır aslında.
baştan çıkartılmış belki kendisi de defalarca ama ilk taşı atıp ruhunu rahatlatmak istiyor beyaz melek. bir, iki, üç değil yedi büyük taş atıyor siyah meleğe. günahı taşlıyor hiç işlemediği günahkar adledilen.
*****
turuncu, yeşil ve beyaz kamp ateşi yakıyorlar bu ibretlik hikayeyi dinledikten sonra ve binbir gece masalları kitabının kendi baplarına geri dönüyor kız çocuğu hayallerini erteleyip...
kitabın kapağında sönmüş bir ateş ve gökte yıldızlar kalıyor,
bir de çok uzaklarda çıplak bir ağaç, en uç dalında tek bir yaprak. . .
samuel backett'ın waiting for godot * godo'yu beklerken * kitabına inat uzaktan gülümsüyor tanrı...
yine yaseminler açtırıyor
yine hanım ellerini sarkıtıyor duvarlarda
ve kelebekler selamlaşıyor gelinciklerle
bir martı falezlere yuva yapma telaşındayken
gökten toprağa bir damla düşüyor. . .
*****
bu gece ilham kapıları ne kadar açıkmış, değil mi?
TEBRİKLER.
__________ MUHTEŞEM ÖTESİYDİ YAZINIZ!
nerden tutsam ucunu da çekmeye başlasam diyorum...
bu yazıyı okuduğumdan beri, hani çocukken bayramlıklarımız alındığında baş ucumuzda ve yastığımızın altında saklanır dı ya işte aynen sakladım gönlümün en güzel yerinde...sarıldım uyudum kimi gece hayaline yaşayacaklarımızın...bekledim hep ...bekledim...
neyi mi bekledim. Yazıyı ne zaman altın tepside sunacağını mı ... Hayır tabi ki...Ne zaman olduğunu bilmediğimiz ama yapacağımız yolculuğu, gideceğimiz sahil şehrini ve de okuduğumdan beri hayal ettiğim kumsalımıza varmayı bekledim.
Şarkılar söylemeyi, hem de en içten söyleyeceğimiz Melike Demirağ'dan "arkadaş" parçasını söylemeyi, finali "fikrimin ince gülü" ile yapmayı, ateş yakmayı, hele de anılarımızdan bahsetmeyi, sohbetin sabahı bulmasını ve tir tir titrememizi ama soğuktan değil de yaşanan anın heyecanından .
Çingene kızına yüklenen bir kimlik göremedim ama canları sağolsun bazı arkadaşların...
Öyle güleceğiz ki altımıza yapacağız derler ya işte öyle bir kahkaha seline düşeceğiz...Çınlayacak her bir kum tanesi, midyeler, kayalar...
Çınlayacak kulakları sahilde bizim gibi sabahlayan gençlerin...Ve bize katılmak isteyecekler gitarlarıyla, eşlik etmek adına...Neşe kaynağım olacaksınız o gece...
ve sarılacağim olanca gücümle sana sıkacağım kollarını canını acıttığımı farketmeden ...
bana güç veriyorsun diyeceğiz ikimizde aynı anda ve bakıp birbirimize gülüşeceğiz...
ya üçüncümüze ne olacak...hiç bırakırmıyız ona da sarılacağız...
gözlerimizden çok açık kapı bırakacağız, hiç konuşmadan anlaşacağız...
ve kız çocuğu gelecek aklımıza önce hüzünleneceğiz sonra yaşatacağız okuduğumuz şiirlerde...
ve sabah olacak dönüş zamanı gelecek...ben dönmek istemiyorum ...masalımız olmalı bizim...hep bir masalım oluyor nasıl olsa...sizinlede bir masalın içine girmeyi ve perisi olmayı isterim...
çok dugulandım çokkkk...ama sözüm var ağlamayacağım ...
evimize dönüşümüz hiç bu kadar acı vermeyecekti bana...
Gelelim günümüze, biz neden gidemedik de bu hayallerimiz yarım kaldı...niye bana hüzün doldu...anlarsın sen...ve banada anlatırsın dimi...
kimbilir belki bir gün bir yerlere gideriz ....görüşmeye...
sana kucak dolusu çiçek de yetmez....canımmmm...