AŞK
Aşk bir arayıştır,hiç bitip tükenmeyen.Kendi ruhumuzdan bir parça ararız başka bir bedende ve karşımıza çıkan kişide hep ona bakarız.Farkında olmadan.Bana ne kadar benziyor, benim hissetiklerimi hissediyor mu diye düşünürüz.Eğer benzer yanlarını fark ederse ruhumuz orda takılı kalır.Gözü hiçbir şeyleri görmez.Güzelmiş çirkinmiş, iyiyimiş kötüymüş farketmez.Yere göğe sığdıramayız onu , her an her dakika beraber olmak isteriz.Peki nolur da aşk bir süre sonra biter.Onun için çıldırdığımız kişiler birden gözümüzden düşer.Çünkü zamanla tanıdıkça anlarız ki,farklı bir ruh farklı bir kişilik.Ondan sonra çatışmalar başlar aşk biter. Hayal kırıklığı, aslında her birey farklıdır.Hiç kimse kimseye benzemez ki öyle olması çok daha güzel.Ama ruhumuz bu kainatta hep kendi eşini arar, hayatımız son bulana kadar.Önce eşini bulduğunu sanır,sonra yine yanıldığını anlar.Bu kısır bir döngüdür eğer ki aşık olduğunuz, yani ruh benzeri zannettiğiniz insanı fazla tanıyamama şansızlığınız olduysa aklınız hep orda kalır.İçiniz yanar bir parçanız eksikmiş gibi hisseder, yıllarca üzülürsünüz. Oysa tanıma fırsatınız olsaydı aynı şeyler yaşanacaktı ,bir süre sonra o kişinin farklı kişiliğini görüp.Vazgeçecektiniz..
Kimbilir böyle olmasının böyle yaradılmamızın da bir sebebi vardır.Herkes ruh eşini bulsaydı , ne kadar durağan bir hayat olurdu. Aradığınızı buldunuz, artık bir amacınız yok.Ruhunuzun yenilenmesi, koşturması yok. Böyle bir ruh canlı olabilir mi?. Ruh durağan kalabilir mi?. Kimbilir dünya çok farklı bir dünya, bizde çok farklı insanlar olurduk.Sevginin aşkın peşinden koşmak, olmadan heyecansız durağan bir yaşam...
Aslında bu koşturmaların, arayışların son noktası mutlak aşkdır.İlahi aşk çok nadir insanların, ruhun çeşitli kademelerini aşıp oraya ulaştığı görülmüştür.
Yani kısaca aşk var veya yok. Biz hep ruhumuzun eşini aramaya devam edeceğiz. Bu arada aşkın olmadığı yere sevgimizi koyup, beğendiğimiz bir insanla ömür boyu dingin bir hayat yaşıyacağız.Çünkü aşk zordur, aşk bitmeyen bir enerjidir. Kısa süreli bile yaşasak bizleri farklı dünyalarda ağırlar aşk, unutamadığmız tatlar ve acılar yaşatarak. Aslında bu konu yaz yaz bitmez. Herkesin istediği aşka ulaşması dileğiyle...
YORUMLAR
Bir sır bu işlerde sanırım.
Her gönülde aranılan, her aynada bulunduğu sanılan hep aynı his mi?
Yine aşk mı?
Yani aşk dediğimiz, hep bulduk sandığımız, hiç bulamadığımız şey; bir insanı mı arıyor?
Eğer aradığı o ise, onda neden barınamıyor, başka baharlara kanat çırpıyor?
Başka bir şeyler olmalı...
Hep aranılan, hiç bulunamayan, hep rastlanılan, hiç tutulamayan...
Nedir bu aşkın sihri? Üç harfte, üç seste, üç günde anlatılabilir mi bu kadar şey?
Ah, ah...
Yazınız, bir yönüyle hiç çözülemeyen, ama hakkında hep konuşulanın terdadı gibiydi.
Güzeldi, ama gizliydi. Tam çözülemedi...
Zaten hangimiz bu başarıyı elde edebildik?
Sorular, sorular yine sorular.
Dünya dönüp durdukça hep soracağız galiba Flycan. :)
flycan57
ne güzel yazmışsın .(aşk )anlatılmaz yaşanır demiş aşkı yaşayanlar,tam ruh ikizimi buldum dediğin anda öylesi bir yalanını yakalarsın ki, aklınca o seni uyuttuğunu sanır ,ama yakta uyuyan kendisidir de farkında değildir, güzelim aşk ı yaşayan aşkı anlatır elbette sahi aşk varmı inan bilemiyorum .umarım sen gerçek aşkı yaşarsında bizede anlatırsın en safından .sevgilerimi bıraktım sayfana saygılar...
aşkı şekere batırmışlar yine de aşık şekerin tadını alabilmek için nice cefalar çekmiş,ruh eşini bulabilme yolunda...
aşk görmeden de severmiş
sevda eşini
rab dilediğinde
buluştururmuş onu sevdiğiyle
az biraz burada
öz biraz diğer tarafta
konu aşka girince yazmak istiyor insan keyfince,kederince...aşk yaksa/da güzeldir,yanmayan ne değer bilir,ne de değer verir.
Güzel yazınız için teşekkürler...gönül tahtınız güzel ve hayırlı olandan sizi ayırmasın...
Ah, aşk ah!
İşte hoş bir yazı düştü, gönül sayfalarımıza, can bir dost gönülden.
Diğer yarımız, deriz, ararız, bulduğumuzu sanırız,rastlarız, ama erişemeyiz; zira bir başka gönülde konaklamıştır, beki de geçici tutsaktır.
Ah, aşk ah!
Aşkın kimyasını bilim adamları araştırsa bile, aşkın varlığı ve yokluğu insanın ruhsal anatomisinin ayarını kaçırdığı ve derinden etkilediği kesindir.
Zekanın nasıl ki çeşitleri var, aşkın da çeşitleri olduğu kesin.
Aslında AŞK evrensel bir duygu ve her insan AŞKI özlüyor.
Yan etkileri de acı mı acı ve çok can yaktığı da bilinen bir gerçektir.
En derin hasarı ruha veriyor.
Aşk her daim konuşulur, yazılır ve çizilir.
Türküler-şarkılar-bestelere bir bakın hele...
Her birinde aşk tadı vardır, değil mi?
Sevgili flaycan, nefis bir tat bırakmışsın gönül sayfalarımıza.
Esinlerin daim olsun canım...Teşekkürler/Tebrikler
Sevgi ve ışıkla
flycan57
Sevgi nasıl anlatılsın ki...önce yaşaman tatman lazım;acı çekmen,hasrete düşmen lazım...Sabah yatağında uyanınca kan ter içindeyken ilk onun adını anman lazım...Sanki duyuyormuş gibi kelimelerini seçip öylece veciz konuşman lazım...Kendini yok sayarken;varlığında aşkını ölümsüz yaşatman lazım...Issız bir adadaki kumsala dahi adını rumuzlu yazman lazım...Duyuldu mu gizemi biter;kendinden de saklamalısın...Seviyorsan sahilde yağmur altında yalın ayak dolaşmalı;kayalıklara dalgalarla nasıl bıkmaksızın buluştuklarının sırrını sormalısın...Bu işin seni kısmı teferruat olmalı...Yalnızca her sözcük;nemli gözler eşliğinde SEVİYORUMLA son bulmalı...Onu anımsatan her şeyde gözlerin istemesende dolmalı...Mevsimler eşit,günler sıradan,geceler hüzünlü olmalı...Odadaki soba yaz ve kış daima kullanılmamalı,varlığı bile unutulmalı...Meyve tabağına bir sürü süslenmiş elma,portakal,çilek,vişne konmalı ama yememeli...belki uykudaki randevuya engel verir diye;nes kafe bile içmemeli...Yatınca hemen uyumalı;rüyasında aşkına devam etmeli,bir yandan bitmemesi için bir yandan uykuda olsun karşılık görmek için dua etmeli ve düşünde bile kalbini incitmemeli...Onun için herşeyi bırakıp gitmeli;ama sevgisinden azıcık bile bitmemeli...Her yenilenen hücrenle aşkın tazelenmeli;ölen eski hücrelerine onunda ölmesine vesile oldular diye buğzetmeli...Sesin gayri ihtiyari titremeli,ellerin hemen buz kesmeli...Gözlerin görürken özlemeli,yoksa onun geleceği yönü kapamaksızın gözlemeli...VE SEVİYORUM sözcüğünü cümle sonuna eklemene gerek kalmamalı;belki de cümle dahi kurmakla vakit kaybolmamalı...AŞK VE SEVGİ GÖNÜLLERDE DURMAKSIZIN EBEDİYYEN YAŞANMALI...ANCAK YİNE İKİ GÖNÜLDEN BAŞKASI İLELEBET DUYMAMALI...SAYGILARIMLA
ALİ SOYTÜRK 07 OCAK PERŞEMBE 2010
flycan57
Her şeye bir tarif-açıklama getirmeye meraklıdır insan; görebilmek, tanıyabilmek, tutabilmek, dahası sahiplenebilmek için bunu yapar. Kuşatabilmek için nesneleri, şeyleri, mevhumları, sınırlandırır ve bir çerçeve içine hapsetmek ister; kıskanır da sonradan.. Bunu bütün eşya için sürekli denemektedir..Bazı denemelerinde ise çaresizlik içerisinde kıvranır; o nu bir yerlere hapsedip sahiplenemediği için. İnanç gibi, sevgi gibi, aşk gibi kavramlara yeterli açıklamayı getirememektedir. En çok meşguliyetinin bunlarla olmasının anlamı da bu sahiplenememek...Bu mevhumların ucu açıktır; her meslek ve meşrepten insan için. Ucu açık olan şeyler delirtir insanı !...İnsan merak eder, görmek ister öteler ötesini..Ne çare? Hep yarı yolda , rotasız olduğunu görür ve hırçınlaşır. Onlarca çözüm üretir hiç biri tatmin etmez onu.
Aşk, bu ucu açık mevhumların en delirtenidir. Kime, niye, neden ve niçin sorularının karşılığı hep hayal kırıklığıdır. Çoğu zaman , eliyle tuttuğu gördüğü değildir. Gördüm zannettiğini ise asla tutamamaktadır. Aşk, biraz zamana benzer aslında. Kendisine sorarsanız; o, düz bir çizgidir, geçiyorum işte, bir yolum var ve ben gidiyorum, kimseyle işim olmaz der. Zamanın bu arsız tavrına karşılık biz ne yaparız? Bütün silahlarımızı kuşanıp üzerine yürürüz. Çağlara böleriz önce, olmadı devirlere, olmadı, asırlara, yıllaara, aylara, haftalara, saatlere, saniyelere, saniselere ve anlara böleriz. Tek amacımız onun bu pervasızlığına karşı, ona sahip olmak, istediğimiz gibi kullanmak...Oysa, o, hiç aldırmaz, geçer gider ve ardından bizide sürükler, ansızın gömü verir toprağın derinlerine...O hala geçip gitmektedir oysa...
Aşkı bence böyle anlamlandırmakta bir mahsur yok, zamanı, bölerek aşağı inerken, başka bir yoldan severek ,aşka çıkarız...Aşk, şahsımızda, bize bıraktıkları ile bir düşüş gibi algılansa da gerçekte bir yükseliştir. Yani aşka inilmez, çıkılır. Kullandığımız malzeme sevgidir. Bildiğimiz sevgi. Nesneleri önce gözümüze alırız, bu bize bir tat veya nefret verir, biz işin sadece tat yönünde duracağımızdan, nefretin defterini açmıyoruz. Aldığımız bu tada verdiği hazza göre sevgi ismini koruz, bir hoşluk. Memnun olma durumu. Eğer bir yerinden tutunabilirsek onunla birlikte olmaya devam eder, gördüğümüz mevhumu, şeyi içselleştirmeye başlarız, benimseriz, onunla olmak isteriz, o bizi anlasın isteriz. Bütün yakarışlarımız bunadır. Kat ettiğimiz bu yolun tamamı sevgiye aittir. Bu süreçte biz hep sevgiyi yaşarız. Aşk daha henüz yukarılardadır. Bence aşk sevgiden daha aşkın bir şey. Daha yukarılarda..Aslında biz ona ulaşmak için hep sevgiyi tüketiriz. Sevgiyi kullanma biçimimiz , bizim aşka yönelişimizin tarzını belirler. Mesafe ve nitelik-kalite belki. Aşkın kalitesi olur mu? Bence olur. Filozofların ve ermişlerin kanaati aşka giden yolun an'ı yaşamaktan geçtiği yolundadır. An'ı yaşamak sevgiyi bölmeden kesintisiz yaşamaktır. Devamlı diri ve titrek halde bulunma...Göz, gönül, beden aynı yönde ilerler..Yedi duyumuzla teslim oluruz ona...
Tarih, başardım diyenleri yazmaktadır. Bizim bunları anlamamız güç. Anlamaya çalışmamızsa bu aşamada mümkün. Anlamaya çalışıyorum; kainatı bir muvazeneye sokmam gerek önce, eşyayı yerli yerince dizmek ve ya dizildiği, görüldüğü gibi kabullenmek. Aşk, diridir ve sütatükoyu kabul etmez. O halde olduğu gibi kabullenemeyiz. kendimize göre bir muvazene kurmalıyız. Eşyanın tabiyatına kontra-ters düşmeden. Bir değerler sistemi geliştirmeli ve tepesine aşkı oturtmalıyız. Velilere göre aşkın da tepesinde Hakk, Allah bulunmaktadır. Zaten onlarca bütün çabada budur. O sırf bu aşk dediğimiz şeydir. Zaten başka şey de yok. Vahdet-i Vücud. Tepesinde Hakk'ın olmadığı bir aşkı yaşamak mümkün mü? İşte bu sorunun cevabı kurduğunuz muvazene ile ilgilidir. Sizi sevmekten belki men etmez ama, sevgiyi, neyi değer alarak yaşayacağınızla ilgili bir şey. Hakk inancı pazarlıkla olacak bir şey değil elbet. Ben Hakk inancımla birlik, insanı başa alan bir muvazene-iklim oluşturmaktan yanayım. İnsanı başa aldıktan sonra eşyayı düzenlemek.. O halde biz yürüdüğümüz yolda önce nesneleri-şeyleri severek işe koyulmalıyız. İnsan olmamız nedeniyle zaten insan hep yanımızda. Bütün bu sevgilerin toplamıyla insana yönelmek, severek mesafe almak. Bu durum da biz aşık oldum dediğimizde neyi söylemiş oluruz?Zaten çıkınımızda varolan sevgi bizi bir anda, bir yere, şeye, nesneye, sevgiliye zumlamaktır yaptığımız şey. Bir anda aşık olmak mümkündür kanımca, mesele yaşatabilmekte. Devamlı ve titrek halde aşkı yaşamak. Bu bir çaba, özveri isteyen bir şey. Hayat gibi...Bütün bu anlattıklarımdan aşkla ilgili ne demek istediğimi bir cümleye indirgersem, ne anladığım daha iyi anlaşılır. Aşk, bence damıtılmış sevgiden ibarettir. Bütün kirlerinden arındırılmış bir sevgi. Elbette ancak yaşayınca anlaşılabilecek bir şey. Sadece yaşayabilir miyiz diye gayret içerisindeyiz o kadar. Şairler bu mesleğe, meşrebe en yakın guruplardır. Onun için burada yazdım. Elbette her şey herkes için sevebildiği kadar anlamlıdır. Gerisi çalıda çiçek...
Kutladım efendim.Selam,saygı...
flycan57
flycan57
Dünya kuruldu kurulalı, insanoğlu hep " aşk" ı anlatır...Yazılrda, şiirlerde...
Bilmediğim bir konu hakkında yorum yapmamak en iyisi :))) sadece okumakla ve tebrik etmekle yetineyim...
Sevgilerimle...