- 1227 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
YALNIZLIĞI YALNIZ BIRAKMAK
Yalnızlık bir kişinin veya bir nesnenin tek başına bırakılışıdır. Bu tek başına bırakılma veya kalma isteyerek veya istemeyerek meydana gelebilecek bir olgu olabilir. Yalnızlığın önemi de buradan gelse gerek.
Ölen bir kişinin, tek olarak kabrine konması ve onun orada tek başına kıyameti beklemesini düşünün. Bu kabirde bekleyiş sürecinde, kabrinin cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olma durumu kişinin sağken yapmış olduğu ferdi ve toplumsal ibadetlerinin sonucu olarak karşısına çıkar. Kabirdeki kişi, etrafındaki mezarlarda yatan kimselerle, mezarlık denen toplumsal bir yerde ferdi olarak görev aldığı kolayca anlaşılabilir.
İnsanların içlerinde yaşayıp da, toplumsal bütünlüğü yakalayamayan fertler etrafınızda dolaşır durur. Sizinle konuşur, yer, içer; uyur, gezer, eğlenir… Ancak onun ruh dünyası, toplumun ötesinde bir yalnızlıkla baş başa kalmıştır. Bu yalnızlık, onu toplumun adalet mekanizmasından uzaklaştırmaz. Aslında o, yalnızlığı yaşamakla varlıkla yokluk arasında bir köprü gibi durur. Vücudu toplumla iç içe, fakat ruhu yalnızlık denizinde yüzer gider…
Belki de onu yalnızlığa iten, toplumda görmüş olduğu kokuşmuşluk, zulüm, işkence ve haksızlıklar yatmaktadır. Ona göre, Rabbinin emirlerini dinlemeyen toplumlar; Ad, Semud, Eyke, Kureyş ve yakın zaman kavimleri gibi toplumlar karşısına çıkar. Bu topluluklar; çokluk içinde adaletsizlik çarkının dönmesini isteyen ve çarkın arasında, Müslümanların ve mazlum gayri Müslimlerin ezilmesini büyük bir zevkle izleyen eli kanlı insanlardan başkası değildir.
Bazı insanlar için yalnızlık bir tutku halini alır. Kendini kadehlerle baş başa bırakarak, bununla mutluluğu yakaladığına inanır. Mutluluk, onun sarhoş olma halinin dışına taşamaz. O, sarhoşken mutludur. O zaman yapmadıklarını yapmaya çalışır, söylemediklerini söyler. Ancak o insanın dışında yaşayanlar, onun sarhoş olduğu zamandaki mutsuz olduğunu görüp bilirler. Yani o, sarhoşken de, sarhoş olmazken de mutsuzdu…
Toplumun dertleriyle dertlenmeyen insanları, toplumda çok görürsünüz. “Bana değmeyen yılan bin yaşasın.” der avunur, dururlar. Başkalarını sokan yılanın, bir gün kendilerini de sokacağını akıllarına getirmezler. Kendi mutluluklarının anlık olmasını isterler. O an, onlara zarar gelmesin de, ne olursa olsun. Gündelik düşünürler ve yarınlara başlarını kaldırıp da bakmazlar. Başkalarına yardım etmekten de uzaktırlar. Ancak kendileri, yardıma muhtaç bir duruma düştü mü; kedi yavrusu gibi çırpınıp dururlar. Rabbimiz böyle kişileri şöyle tanımlar. “İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce O’na yalvardığını unutur ve Allah’ın yolundan saptırmak için O’na eşler koşar. De ki: “Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin.” (Zümer, 8.)
Toplumda içinde yaşayan insanlar, o toplumun yaşamı içinde erimişse ve yaşamsal olarak da, hiçbir sorun çıkarmıyor ve görevini tam olarak yapıyorsa, o kişi dünyada rahat yaşar. Müslüman için bu kural iki kere işler. Birincisi bu dünyada rahat yaşar. İkicisi ahiretini de kazanır. Yani cennete ulaşır. Toplum içinde yaşayarak; gerçek doğru ve değişmez kurallara sımsıkı bağlandığı için kazananlardan olur. Bu kişi, yüce Allah dışındaki bütün ilahları reddeder. Yalnız bir tek olan yüce yaratıcıyı seçer ve ona eşler, ortaklar koşmaz. Rabbi de onu cennetiyle mükâfatlandırır.
İçinde zalimlik, kâfirlik bulunan biri, toplumda sorunlar çıkardığı gibi yalnız başına yaşamasını bilmeyen yalnızdan başka bir nesne değildir. O, toplumda ve aklınıza gelebilecek her yerde yalnızdır. Gittiği yalnızlık ormanında, en uysal ve en zararsız hayvanları bile kendine düşman ilan ederek, öldürmekten çekinmez. Adeta öldürmekten büyük zevk alır. Çünkü o, kendisini, ölüm makinesine dönüştürmüştür. Nesli ve tabiatın yeşilliğini yok etmeyi kendine ilke edinmiştir. Yine o, pisliğini tertemiz suya bulaştırır. Yeşil ağaçları keser korkmadan. Kuşların yuvalarını bozar. Ormanda sönmeyen bir yangın çıkarır. O, ormanda yaşayan yalnız adam olmaktan çıkmış ve bir canavara dönmüştür. O, bir takım taşları yontarak, kendine tanrılar edinmiştir. Kendi emeğinin karşılığını artık siz düşünün...
Toplumu kucaklayan insan, yalnızlığı da toplumsallaştırır. Her şeyden önce, yüce yaratıcıya hakiki bir kul olur. Hayvanları sever, kendine hayvanlardan bir sevgi ağı örer. Hayvanları korur ve kollar. Hayvanlar arasında görev taksimi yapar. Güvercinler, çoktan posta işlerini almıştır. Ebabil kuşları, bir ordudur düşman karşısında. Akbabalar, şahinler nöbet tutar kulübelerinde. Karıncalar, rızık temin eder fabrikalarda. Arılar; harıl harıl, bal yapar… Kısaca bütün hayvanlar kardeş olmuştur. Hayvanlarla insanlar, birlik ve beraberlik içinde yaşamasını bilirler. Orman ise onları kuşatan kocaman bir çadırdır.
Bu yalnız adam, yaptığı işi sevgiyle yapar ve etrafına sevgiler aşılar. Ağaçların sevgi çiçeği ve yaprağı ile donanması için çaba sarf eder. Yağmur yüklü bulutları ve yükselen dağları düşünür. Yüksek dağlardan aşağı doğru bakar. Lavların, hızla denizden yukarı fırladığını görür. Su ve ateş kardeş olmuştur denizin ortasında. Bu kişi, bütün bunları yaratanı tefekkür eder yalnız başına…
Bu sevgi dolu yalnız adam, ormanda bir de eş bulsaydı çoğalırdı. Bu kişi; güzel insanların, yüce yaratıcıya hamdeden neslin çoğalmasını sağlardı. Yapılan her iyiliğin, kat kat sevap kazandırarak hiç kesilmeksizin, kıyamete dek sevap kazandırması ne kadar güzel bir şeydir. İşte tek başına yaşamanın belini kıran da bu olsa gerek. Neslin çoğalamaması, iyilerin yok olması ve kötülerin çoğalması...
Zalim birinin, zalim evlatlarının güzelce yaşaması ve hakka teslim olması en iyi yol olsa gerek. Önemli olan, yalnızlığı toplumsal olaylarla bağdaştırıp ikisini de birlikte yaşaya bilmektir. Kişi yalnız da kalsa, bu yalnızlığı kendi lehine döndürebilmelidir. Yalnızlıkta yüce yaratanı, rızık vereni ve bizleri koruyan yüce Rabbimizi unutmamamız gerekir. Tek olan, kadiri mutlak olan yüce Allah’tır.
Selam olsun, Müslüman olarak can verene,
O büyük günde kazanıp da cennete girene.
17.07.1997
İstanbul
YORUMLAR
İDRİS ÇETİN
Selam ve Saygılar...