hata!
Yıllar önceydi, on dokuz yaşındaydım. Sevgi duyduğum bir bayana; seninle küçük bir yuvamız olsun ister misin demiştim. Aradan bir hafta geçtikten sonra evet cevabını aldım. Artık tek gayemiz vardı, iki kişiyi tek kişi yapıp, yollarımızı birleştirecektik. Okullarımızın bitmesiyle birlikte sözleştiğimiz yuvamızı; o, ben birde kızımızla kuracaktık. Kızımızın ismini Zeynep Yağmur olacaktı. Sarı saçlı, babası gibi renkli gözlü, annesi gibi akıllı olsun isterdik.
İlişkimiz boyunca sorunumuz yok denilecek kadar azdı. Birbirimize o kadar aşık o kadar bağlıydık ki, kısa süre içersinde birbirimiz için olduğumuzu anladık. Gerçekten çok seviyorduk birbirimizi. Hayatımızın sonuna kadar birlikte olacağımızı işledik kalbimize ve de beynimize. Benden iki alt sınıftaydı. Benim okulum bittiğinde o daha üçüncü sınıfa geçmişti. Okulu bitirmiştim ama ne yazık ki atamam olmamıştı. Bu olayla birlikte büyük bir karamsarlığa sürüklenmiştim. Kurmuş olduğumuz bütün hayalleri bunun üzerine yapmıştık ama olmamıştı. Kader bana okuduğumuz ilde vekil öğretmenlik yapma şansını vermişti. Yine kavuşmuştuk birbirimize. Her gün her saat birlikteydik. Bir gün görüşmediğimizde ertesi gün, yıllardır suya hasret olan çölün yağmura kavuşması gibi hasret gideriyorduk. Dizinin dibine oturup ellerini tuttuğumda gözlerinde kaybolurdum. O yıl hayatımın en mutlu yılıydı. Aynı yılı yaşayabilmek için tüm ömrümü tereddütsüz verirdim.
Ertesi yıl askere gitmeliydim. Çok huzursuzdum, canımın yarısı kalacaktı geride, sevdiğim insanı bensiz bırakıyordum. Maddi açıdan rahatlamak için askerliğimi asteğmen olarak yapacaktım ama sonra birlikte kısa süreli er olarak yapmamın, bizi daha mutlu edeceği kararını verdik. Döndüğümde aramızdaki tek sorun olan ailesini de ikna edip evlenecektik, kuracaktık o yuvayı. Şimdi düşüyorum da sanırım yaptığımız en büyük hata ailesiyle tanışamamamdı. Çok korkardı anne dediği o insandan. Her zaman sorunları olurdu, bitmezdi problemleri. Çoğu zaman onu teselli etmeme rağmen ağlardı saatlerce o kadın yüzünden. Ailesi onun bir asker ile evlenmesi istiyordu. İlerde maddi açıdan rahat olur diye. Onlar için sevgi saygı aşk geçiciydi. Askere giderken çok istemesine rağmen gelemedi beni uğurlamaya, malum olan ailesel sebeplerden. Askerliğimi bitirip döndüğümde görmek istediğim tek kişi dışında her kez gelmişti. Maalesef o yine gelememişti. Geldikten dört gün sonra gizli kapaklı on dakika kadar görüşebilmiştik. Bu olanlara kızmama rağmen, ilerde zaten hep birlikte olmayacak mıyız deyip geçiştiriyordum.
Okullarımız bitmişti, benim askerliğimde, ama halen bir işimiz yoktu. Bir iki ay içinde o iş buldu Aydın’ın bir kasabasında. Ben işsizdim. Onun işi de pek iç açıcı değildi. İşsizliğin verdiği stres ile ona yükleniyordum. Sağ olsun her zaman teselli etmiştir beni. Onun iş bulmasından bir ay sonra bende Antalya’da bir arkadaşımın yardımıyla iş bulmuştum. Aramızdaki mesafeler, sevginin aşkın aksine gittikçe artıyordu. Aramızda bitmeyen tek şey sevgi kalmıştı. Bir zamanlar tartıştığımız mevzu aklıma geldi “ aşk ile sevgi aynı değildir” demiştim ona ama çok kızmıştı olur mu öyle şey diye. Bak olmuştu işte aramızda aşk sıfıra inmişti sadece aramızdaki bağı, sevgi iplikleri tutuyordu. Antalya da işe başlayacağım gece telefonum çaldı arayan o idi. Otel odasında yatmak üzereydim. Telefonu açtım, hayırlı olsun demesini bekliyordum ki aramızda bulunan her şeyin bittiğini, ayrılmamızın daha iyi olacağını, çok acı çektiğini söylüyordu. O gece iki saate yakın konuştuk uyuyamadım. Sabah işe başlayacaktım ama sevinmeyi bırak, iş aklıma bile gelmiyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, işe sayesinde girdiğim arkadaşımdan özür dileyerek Eskişehir’e döndüm. Belki de bu parçalanmaya bu ayrılışa suni teneffüs yapmak için dönmüştüm. Günler önce çok mutlu olmamıza rağmen ne olmuştu, neydi benden aniden soğuma sebebi. Kafamda bu sorular çığ gibi büyüyordu. İki gün sonra bana bir mesaj yazmıştı. Benden özür diliyor, her şeyi düzeltebileceğimizi yazıyordu. Dünyalar benim olmuştu tekrardan. Bende inanıyordum bunları aşabileceğimize. Bende karşılık olarak şu mesajı yazdım. ( ... ) inanır mısınız o kadar yıl geçmesine rağmen halen o mesaj telefonumda kayıtlı duruyor ve de benimle yaşayacak. Tam buzlar eridi derken yine soğumuştuk. Saatlerce yalvardım, ağladım. acı çektim bu süreç içersinde, ama bazı şeyler kafasına yazılmıştı ve de silmek mümkün değildi. Beş yılımız verdiğimiz kocaman ilişki telefon denilen kahrolası iletişim aletiyle son buluyordu. Medeni insanlar böyle olmamalıydı. Bugün beş günlük ilişkiler bile böyle bitmiyor, ama biz beş yıllık ilişkiyi tek kalemde çizmiştik. Yanına gitmek istedim, en azından veda edeyim diye ama istememişti. Anlamsızca kaçar durumdaydı benden. Beni halen sevdiğini ama aşkın heyecanın bittiğini söylüyordu. Uzun süre bu şekilde konuştuk ve de bir akşam son damlayı koydu. Bana “Beş yıl boyunca benim için ne yaptın” demişti. Dünyam yıkılmış, nefesim daralmıştı. Bunlar yenilir yutulur laflar değildi, hazmedemedim. O ses o cümle halen beynimi kemirerek yankılanıyor kafamda. Bu ilişkinin ardından söylenemezdi bunlar, belki sinirli bir anda boş bulunarak söylenmişti ama beni yıkmıştı. Yaşayan bir ölüye çevirmişti. Yemeden içmeden kesmişti o zamanlar beni bu sözler. Askerden döndüğümde yetmiş kilo idim. O yaz bitimin de üç ay içersinde kırk beş kiloya düşmüştüm. Açlık koymuyordu bana sadece olan bitenler yıpratmış, bitirmişti beni. Alıp götürmüştü yaşamımı. Bu sözlerden sonra bir daha aramadım onu. Artık bende de bitmişti bazı şeyler. Onun aksine benim sevgim bitmişti aşkım halen yaşıyordu. O ise seviyordu ama aşkı bitirmişti.
Beş ay sonra bir arkadaşımdan duymuştum, Ankara’da daha güzel bir iş bulmuş ve de bir gönül arkadaşı. Her şey yolundaymış mutluymuş onunla. Ayrılmamızın ardından on ay geçtiğinde Şanlıurfa’ya tayini çıktığını ve de evlendiğini duydum o Ankaralı asker ile. Ne ilginç dimi, yıllar önce aşkı sevgiyi hiçe sayan ailesi de asker ile evlenmesini istiyordu. Benim dediğim insanı, benim dediğim kalbi, gözleri, elleri kaybetmiştim tamamıyla. Evliliğinden iki yıl geçmesine rağmen ben hala kimseyi sevememiştim. Kalbimde halen o vardı. Benim aşkım böyleydi. Gerçekten çok büyüktü. Onun gibi pes etmedim, zorlukları görünce kaçmadım dünyalar kadar sevdiğim insandan, kolay yolu seçmedim. Sonunda bende bir bayanla bazı şeyleri paylaşmaya başlamıştım. Fazla yürütemedim bu ilişkiyi. Çünkü ona baktığımda, onu değil eski aşkımı görüyordum. Elini tuttuğumda gözüne baktığımda hayali geliyordu karşıma. Bir gün evimde kızı öptüğüm de, bana dönüp “Sen beni öpmüyorsun, beni de görmüyorsun, ben sadece onun yerine geçmiş bir aracım senin için” dediğinde kafamda bir soru işareti oluştu ve de daha fazla hayalleriyle, duygularıyla oynamak istemedim bana gerçekten bağlanmış, aşık olmuş birinin.
Artık haber alamıyordum belki de almak istemiyordum. Bu küçük ilişkini ardından bir iki yıl geçti yaşım çok ilerlemişti. Bir gün karşıma biri çıkıverdi, nereden geldiğini bilmeden. Ona o kadar benziyordu ki şaşırmıştım yılların ardından onu gördüğümü zannettim. Yürüyüşü, konuşması, yüzü, gözü, ikiz kardeşinin olmadığını bilmesem şüphelenecektim. Bir arkadaşımdan isminin Seçil olduğunu öğrendiğim an inanamadım. İyiden iyiye merak etmeye başlamıştım. Bir ay boyunca takibe aldım onu. Nerede çalışır, nerede oturur, ne yer ne içer her şeyi hakkında bilgim oldu. Sonunda tanışmayı da becerdim. Evli olmadığını ve de kalbinin boş olduğunu anladığımda daha da yüklendim hislerine. Bir süre sonra artık oda arayıp sormaya başlamıştı. Kalbinin kapılarının aralandığını görür gibi oldum. Bazı şeyleri paylaşmaya başladık. Yaşımız gereği liseli aşıklar gibi değildik ama yinede mutluğu yakaladığımıza inandık. Ailelerinde tanışmasıyla işin boyutunu evliliğe yönlendirdik. Sonunda küçük bir yuvam oldu. Ama ilk aşkımla değil ona her şeyi ile benzeyen başka biriyle. Bir yıl sonunda bir de kızımız olmuştu, sarı saçlı ve de benim gibi yeşil gözlü. İsminin ısrarla Seçil olmasını istedim, annesinin ne kadar benim ismimde Seçil diye karşı çıkmasına rağmen.
Bu gün elli altı yaşındayım. Geçen yıl kaybettiğim eşimin mezarına gittim ve bu olanları tek tek anlattım ona. Evliliğimiz boyunca hissettirmemiştim bu yazdıklarımı hiçbir zaman. Gittiğimde ona olan özür borcumu vermiş oldum. Acaba ben gerçekten de onumu, sevmiştim yoksa sırf birine benzettiğim için görünüşünü mü? Gerçekten yıllar boyunca ona mı, aşıktım yoksa isminin bile aynı olduğu ilk aşkıma mı? Acaba kızımın ismini neden Seçil koymuştum annesinin ismi de aynı olmasına rağmen. O günden bu güne adını koyamadım bütün bu yaptıklarımın. Yıllar önce birine duyduğum aşkın sevginin eserimiydi bu. Eğer öğleyse bütün hayatını bana adayan eşimin suçu neydi. otuz dört yıl önce birinin yaptığı hatanın kurbanı olduğunu bilmeden yaşamak onun hakkımıydı. İşte bu yanıtsız sorular yıllarca boğdu beni. Sonunda özür diledim ama kabul etmiş miydi acaba, umarım etmiştir. Yarın torunumun yaş günü, altı yaşına girecek. Tatlı sevimli bir kız, annesine çekmiş güzel Zeynep Yağmur ’um.
( Son iki paragraf hariç tüm kitabımda ki yazdıklarım üniversite yıllarında ve de öğretmenlik yaptığım yılda yaşadığım olaylardır. Son iki paragraf da kurgudan ibaret. Olsaydı böyle olurdu dediğim kısımlar. Bu satırlarla birlikte kitabımı bitirmiş bulunuyorum. Beğenen beğenmeyen, okuyan okumayan herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Yeni başladığım kitabımda buluşmak üzere hoşça ve doscakalın. )
murat yıldız