- 974 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
adı ayrılıktı
gecenin ölümüne bir kez daha tanık oluyordu gözlerim.yada gündüzün o sancılı doğumuna şahittim.kirpiklerimde asılı kalmış yaşların o manedar ağırlığında göz kapaklarımı kaldıramıyordum.
korkularımdan saklandığım...
bir köşesinde titreyerek ağladığım...
acizliğimi,yenilmişliğimi odalarına hapsettiğim...
aynalarına bakarken,bazen utandığım bazense gururlandığım...
hiç kimsenin varlığını bilmediği gönül şehrimdeki evimdeydim.
kollarımda halsizlik,dilimde kuramadığım sevgi sözcüklerinin yası...
ve biraz acıkmış hissi...
inançlarla açıp her defasında küçük kız çocuğu olduğuma küstüğüm anlar gibi...
yine elim gönlümün en ucra köşesindeki evimin açık verecek noktasında.
adımlarım yeni dünyaya gelmiş bir martının afallaması ve partaklığında...
kalbimse, günün seherinde yaratılmış gibi dingin,sevmeye ve nefrete yabancı çaylak.
sabahın ayazı yakıyordu burnumu.ellerim kurumuş ve birbirine sıkı sıkıya sarılmıştı.
başım yerde,gönül sahiline düşmüştü adımlarım,sanki kırılacak gibi bileklerim temkinli ve halsizdim.o gökyüzüne uzanan yeşillerimin ardından güneşi sobeledim.
çizgilerin gölgesinde ince bir tebessüme tebessüm ettim.
rüzgar saçlarımı önce dağıtıp sonra okşuyor ve kulak ardıma düşürüyordu.benimle eğleşmesine kızıyor ve rüzgarın ne asi ne yakıcı,ne engel yok eden yakışıklı peri olduğunu biliyordum.
elbisem üzerime yaslanmış uyuyordu sanki yükü omuzlarımdan dökülüyordu.
kendim hariç tüm varlığı en koyu biçimde hissediyordum.farkındalığım güven veriyordu..
adımlarımda yine zerafetin beni yere dokundurmayıp göğe kaldıran büyüsü ve yine gözlerimde zümrütün çaldığı derin yeşil...
üzerimde güçlü bir muska tesirinde kabus ayetleri...
anlaşılmayan sözler kulağımda tekerrür ediyor,adımlarım hızlandıkça yollar uzuyor,nefes almaya takatsizken,bir okyanus ortasına düşüyorum.çırpınmaya mecalsiz...önce gözlerim ufukta boğuluyor,sonra bedenim dalgaların esaretinde.ve yine koşmaktayım nereye gittiğimi bilmeden,neden kaçtığımı bilmeden.ve bayılma hali.
gecenin kucağında gördüğüm bu kabustu beni dışarıya savuran.
sahile kavuşmek üzereydim.ve rüzgar yine eğleşiyor yine düz durmuyordu...
gözlerimin içine boşaldı bir anda deniz,üzerinde martı ölüleri serilmiş.
beynime giren bir kurşun yerinden kıpırdamamaktaydı...
ayrılıktı bu...
evet.
ayrılıktı.
denize açılmaktan vazgeçip evime dönüyordum.
yine dingin bir sabah,
yine yeniden yaratılış,
ve yine afallayan,
paytak paytak yürüyen,
martı yavrusu gibi,
benliğim.
YORUMLAR
Ayrılıklar insanın benliğinde nasıl ve ne kadar acı veriyor, sadece kendisi biliyor.Dediğiniz gibi "hiç kimsenin varlığını bilmediği gönül evi..." Gönül evlerini biliyoruz da, içinde neler yaşanıyor bilmek imkansız...
Düşüncelerin en temiz biçimde kaleme alınmasıydı.TEBRİKLER...
Sevgi ve saygı ile...