AKLImı NAKiL EDİYORUM
Allah cc ; Zariyat Sûresi – 56 : "Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet -kulluk etsinler diye yarattım."
Diye buyurduğu halde niye O varlığın ÖZ’ üne… SAV’ e ilk seslenişi; “OKU!” olmuştur
Neden; Bana ibadet et… Secde et… (veya) kulluk et… Buyurmamıştır da “OKU!” buyurmuştur.
Çünkü okumadan lâyıkıyla ne kulluk ne de ibadet yapmak mümkündür.
Maun Sûresinde buyurur ki Allah cc ; “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki… Onlar kıldıkları namazdan gafildirler… Kalbleri kıldıkları namaza yabancıdır…”
Kulluk bilinci nasıl oluşabilir OKU-madan anlamadan… Bu nedenle gerçek KULLUK EN YÜCE MERTEBEDİR insan için. Başka türlüsü ise;
A’raf Sûresi – 179 : "… İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar."
“VAR” lığın var oluş sebebi OKU-maktır… Allah’ın buyurduğu şekilde OKU-malı ki
İbadet te kulluk ta mümkün olabilsin…
"OKU!" deniyorsa OKU-nacak bir şey “VAR” dır. Bu; “VAR” ve OKU-nacak olan şey Allah’ın İLMİ’dir… VAR-lık İLİM’dir… OKU hitabının muhatabı da AKIL’dır…
Talak Sûresi – 12 : “… Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.”
M.Arabî Fütuhat-ı Mekkiye’ de der ki;
“Allah var idi ve O’nunla birlikte başka bir şey yok idi… Halen de öyledir.
Var olanların hakikatleri de – ey Peygamber Allah sana merhamet etsin – böyledir.
Bu hakikat, bütün hakikatlerden sadece kendisinin önce, onların ise sonra gelmesi yönüyle fazladır. Çünkü bir şeyle beraber olmayan ile hiçbir şey beraber değildir.
Hakikatler (DIŞA) ilimde bulunduklarından farklı çıksaydı, bu hükümde münezzeh hükümden ayrılırlardı.
Şimdi de hakikatler, hükümde ilahi ilimde bulundukları hal üzeredir. O halde şunu deriz; Hakikatler vardı ve onlarla birlikte varlıklarında başka bir şey yoktu. Hakikatler, şimdi de taptıkları Ma’bud’un ilminde nasıl idiyseler öyledir.
M.İbn-i Arabî -Fütuhat-ı Mekkiye 1.kısım s.22–23
Kelimeyi şahadet getirirken neye şahit olduğumuzu ancak ilim sahibi olduğumuzda biliriz. Çünkü Allah buna şahitlik eder.
Nisa Sûresi – 166 : Fakat Allah sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik eder. Şahit olarak Allah yeter.
Evet… OKU-nacak olan Allah’ın İLMİ’dir… Harfleri, kelimeleri, sözleri varlıklardır.
Akıl, Kâinata bakarak okumalıdır… Kur’an’ı Kerim’de de bunun yazılı olanı vardır.
Orada her şey misâlleriyle anlatılmıştır ve hiçbir şey eksik bırakılmamıştır.
Peki AKIL nasıl okuyacak… okuduğunu okuyamadığını nasıl bilecek.
“AKIL ile NAKİL birleştiğinde TEVHİD doğar” der, Hocam Kulihvani…
Demek ki AKIL’ın okuyup okuyamadığının ölçütü NAKİL’dir…
AKIL, NAKİL ile “BİR” leşmelidir.
Nakil nedir?: Allah Resulü’nün (SAV) Allah’tan vahiy yoluyla aldığı ve tebliğ ettiği,
Mukaddes Kitabı KUR’AN-I KERİM ve “SÜNNET” dediğimiz SAV Efendimizin söz ve uygulamaları
Nakil deyince sanki nakliyatı, taşımayı çağrıştırıyor değil mi?
Allah cc’tan aldığını Resulü SAV’ e getiren Cebrail’in… gidiş gelişleri canlanıyor.
Ya da naklen yayın dediğimiz “CAN-lı Yayın”… Nakil edilen yayın…
Evet nakil CAN-lı olan HAYY olandandır… Ama bir yerden bir yere taşınıyor değildir.
Çünkü O bize şahdamarımızdan daha yakındır. Bir nakil söz konusu ise AKIL’ın şahdamarımızdan daha yakında olan bu “YER” e nakli söz konusudur.
Akıl nakile taşınacaktır…BİZ olacak… BİR-leşecektir ki TEVHİD olsun…
Nakille birleşecek olan AKIL nedir?
Akılın sözlük anlamları içinde ilim ve idrak olarak ahmaklığın zıddı olmasının yanında… Mani olmak engellemek, alıkoymak ve bağlamak gibi anlamları da var…
Yani akıl… Bağlı olan, engelli olan ilimdir…
Bakara Sûresi – 255: “Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar.”
Aklın bu bağı, engeli BEN demesidir… Bu engelleri aşmalı ki ÂŞIK (AKIL)… Aşkı ile yandığı
MAŞUK’a… NAKİL’ le bildirilene kavuşsun…
Nasıl birleşir akıl ile nakil?
Birleşmek nedir… BİR olmak değil midir? İki ayrı şey nasıl BİR olur…
"Birisi geldi; bir dostun, bir sevgilinin kapısını çaldı;
Sevgilisi; Kimsin a güvenilir er? Dedi.
Adam; Benim… Deyince;
- Git… Dedi
- Şimdi çağı değil
- Böylesine sofrada ham kişinin yeri yok.
Ham kişiyi ayrılık ateşinden başka ne pişirebilir, ikiyüzlülükten ne kurtarabilir?
O yoksul gitti; tam bir yıl yollara düştü… Sevgilinin ayrılığıyla kıvılcımlar saçarak cayır cayır yandı.
O yanmış-yakılmış kişi pişti, olgunlaştı… Geri geldi, gene sevgilinin evinin çevresine düştü.
Yüzlerce korkuyla, yüzlerce defa edebi gözeterek kapının halkasını çaldı; ağzından edebe aykırı bir söz çıkacak diye de korkup duruyordu. Sevgilisi;
—kapıdaki kim? … Diye bağırdı. Adam;
—A gönüller alan… Dedi,
—Kapıdaki “sensin”. Sevgilisi;
—Mademki “BEN”sin, gel içeriye gir… Dedi.
—Ev dar, iki kişi sığmıyor."
(Mesnevi, c.1, sh.3068-3075)
Orada… AŞK’ta ikiliğe yer yoktur… Orası BİR’in evidir. İkilik halindeki AKIL’ın BİR-leşmek için NAKİL’le bildirilene duyduğu hayret, hasret, muhabbet… AŞK’tır.
AŞK… Muhabbet ; "Öz ve çekirdek". Meselâ kalbin içine ve özüne " HABBETÜ’ L KALB " denildiği gibi tahıl cinsinin bir tek tanesine de " HABBE " ismi verilir.
HABİB’im sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım… Buyurduğu ve “KÛN” emriyle VAR kıldığı şeydir. İlk varlıktır… İlimden DIŞA ilk yansıyandır… İLK AKIL… İLK NOKTA… ZERRE… HABBE… MUHABBET… AŞK
SAV Efendimizin “Ben ilmin şehriyim… Ali ise kapısıdır” Buyurduğu Hz. Ali Efendimiz, bu tek noktaya işaret ederek; “Ben “B” nin altındaki noktayım” buyurur. TEK NOKTA’ dan yayılan, genişleyen Kâinat… varlık…
Bundandır ki İlim. Yani “VAR” lık… Tek nokta idi… onu cahiller çoğalttı… Ben dedi, sen dedi…Bu cehalet ilmin zıddıdır… ASLI olan İLİM-le görüldüğünde her şey yine tek noktada toplanacaktır. Bu VAHDET-İ MEVCÛD noktasıdır… Tüm mevcudatın TEK-liği noktasıdır… Akıl tekrardan o ilk AN’ı görür… Yani her şeyin tekrar ilk var oluşuna… HABBE… MUHABBET… AŞK haline dönmesidir…
O zaman Akıl ile Nakil’in birleşmesi… yani “BİR” leşmesi… İKİ iken BİR olması… bir dönüşümdür… Ama Mesnevi’deki hikâyede anlatıldığı gibi Sevgili öyle hemen birleşmeyi kabul etmiyor ki… Henüz aşıkını ham görüyor… Olgunlaşmamış yani… Yanmalı, pişmeli… (Bu demektir ki; AKIL HENÜZ BİLMESİ GEREKTİĞİ KADAR BİLMİYOR…)
İşte bunun için düşer Mecnun çöllere… Âşık olduğu Leyla için… Kavuşmak için… “BİR” leşmek için… “BİR” leşme gerçekleşince ortada ne Leyla kalır ne Mecnun…
Akıl nakil ile birleştiğinde de ortada ne akıl kalır ne nakil… İLLÂ ALLAH… Bu ana kadar LÂ İLAHE diyordu akıl… şimdi hiç olduğunu anladı… Sevgilinin aşkı ile eridi… yok oldu…
Daha önce AKIL Sevgilinin kapısında “BEN “ diyendir… BEN dediği kimdir… Sevgiliye dönüşecek olan nasıl sen olursun… Sen sen olduğun sürece nasıl ikilikten kurtulup ta SEVGİLİ ile BİR-leşebilirsin…?
İnsan aynaya bakar da; “ İşte bu gördüğüm BEN-im” der
Ha böyle yapacaksan bari şunu yap;
Babadan gelen sperm hücresi ile anadan gelen yumurtalık hücresinin mikroskopta çekilmiş fotoğrafını büyült kendi boyunca… Koy yanına… bak aynaya bakalım…
Önceki gördüğünden daha fazla SEN-sindir o…
Çünkü o haldeyken AKIL bilir kim olduğunu ama sonradan “BEN” lik KAB’ına sıkışır da içindeki su DENİZ’e ulaşamaz… Bir şeyin içindeki SU’yu çıkarmak için KAB’ını sıkmak lâzımdır…
"Oku!" dedi.
Aleyhissalâtu vesselâm:
"Ben okuma bilmiyorum!" cevabını verdi.
-Melek beni tutup kucakladı, takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı. Tekrar:
"Oku!" dedi.
…
"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin kerimdir, o kalemle öğretti. İnsana bilmediğini öğretti" (Alâk 1-5) dedi."
(Buhari, Bed’ü’l-Vahy, Enbiya 21, Tefsir, Alâk Ta’bir 1; Müslim, İman 252, (160); Tirmizi, Menakıb 13, (3636).
Ben diyen ham akıl… O zaman sıkılmayı, çileyi hak ediyorsun… Sen içindekini bilmezsin de dıştaki KAB’ını sen sanarsın.. Kimsin sen? Der SEVGİLİ… Kendini bilsen bileceksin kim olduğunu… Ben dediğin için kovulursun kapıdan… içeriye alınmazsın…
Dışındaki o kab sana misâl olarak anlatır ASLında kim olduğunu…
Sen de bir aşkın… İki olan Ana-Baba’nın birleşmenin sonucu değil misin?
Senin var oluşunda aynı aşkın yansıması değil midir? Babadan gelen sperm hücresi anadan gelen yumurtalık hücresi ile BİR oldu da sen oldun… Yumurta hücresi bekledi Leyla gibi… Gel bende BİR olalım dercesine… Sperm hücresi ne mücadeleler verdi… Mecnun olan AKIL’ın Leyla olan NAKİL’e ulaşması gibi…
Allah var idi ve O’nunla BİR’likte başka bir şey yok idi… halen de öyledir…
Ne diyor buna akıl?
“Ben O’muyum?” diyor. Bunu derken bile ikilik içinde diyor; BEN-O
Sen O’musun değil misin?
Bunu bilmek için O’nu biliyor olman gerekir ki seninle aynı mı değil mi bilesin…
O’nu biliyor olsan zaten soracak bir şeyin kalmaz. Görür ve bilirsin kim kimdir…
Ama bilmiyorsan nasıl bilmediğin bir (şey olmayan) “ŞEY” ile kendini aynı sanırsın…
O’nu bilmediğin halde BEN, O’yum diyorsan… O’nu bilmediğin belli zaten de bunun ötesinde kendini bilmiyorsundur… “Kendini bilen Rabbini bilir” buyurulmuş…
Sorarsın; "O, nasıl bir şey?"
O, ne "BİRŞEY" ne de bir "ŞEY",
"HERŞEY" değil O, O’ndan her ŞEY,
Ah nasıl AKIL gerekir.
"ŞEY" olan sen, nasıl şeysin,
Sen CAN nefesli NEY’sin.
Kendin nasıl üfleyesin.
O, NEYZEN’in OL gerekir.
“İnsana bilmediğini öğretti.” Alak Sûresi..
Aklıma öğretilenleri NAK-i- L ETTİM….
***
Akıl diyor ki;
Can nefesli NEY olduğunu anlayan AKIL… Dışım NEY’se içim O’dur der…
-Dışımın NEY olduğunu bilirsem bilirim ki NEYZEN’im O’dur. İçimdeki Rahmân nefesi O’nundur. der
-Dışım NEY olursa ancak içim O diyebilirim der
-Dışıma bakıp ta bu da NEY…bizim gibi diyenler bilmeli ki onların da içindeki O’dur ama bilmedikleri için dışta takılıp kalırlar der.
-Dışın neyse, hayatın, yaşadıkların… “halin ne ise müşterisi sen oldun” der Kenan Rıfai…
o zaman için de dışın gibidir…
Aklını selim edenler için : SUyun testisi BUZdan…
BİZ…BİRiz..
Halim KÖK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.