SOKAK BAŞINA MASKE, SÖZ SONUNA SAF
Bir sokak başı gülümsemesi bulmalıyım kendime. Bu şehirde sokakta ne olacağı bilinmez. Oradan sıyrılmadan kalabileceğim, beni düşündürecek bir şey bulmalıyım. Bu günlerde hırsızlık nedir ve bu ülkede kaç çeşitte olur, en azılısı kimdir diye düşünmeye başladım. İlk olarak kaç çeşitte olacağı konusunda bir bombardımanla karşılaşınca anladım ki çeşit bol. Büyük ödenek yolsuzluklarımı dersiniz, yoksa örtülü ödenekten bağışlarımı. Akrabaya peşkeş şuraya dursun, artık yedi sülaleni kalkındırma projesi diye bir proje var. En azılı olanları unutmayalım o zaman, onlarda baklava çalanlar. Ne oldu o çocuklara bilen yok, o zaman kazan kaldıranlar şimdi onlarla ilgilenmek bir yana dursun, yenilerine bile burun kıvırıyorlar. Nedeni açık, artık pirim yapacak yeni durumlar var. Kendilerini popüler yapacak film galalarına gidiyorlar. Kahramanlar Irak’ta alkışlanıyor, pozlar veriliyor ve olmadıkları gibi gözüküyorlar. O zaman Rumelihisarı civarında yaşayan evsiz Mahsun’un gerçek ve ibret verici hikayesini anlatmalıyım.
Mahsun soğuk gecelerde ısınmak için araba çalıp sabaha kadar gezdikten sonra çaldığı arabaları yıkayıp temizleyerek eski karakollarda devamlı dayak yiyerek ödemektedir. Bu yaşadıklarına bir de eroinman bir kıza duyduğu platonik aşk eklenince hayatı içinden çıkılmaz bir hal almıştır...
Bir adam düşününki Mahsun, falakadan şişmiş ayaklarıyla yeraltından çıkıp yeryüzü dünyasına karışır her sabah. BMW’i o çalmamıştır. Otomobil çalmaz Mahsun, sizin yaşamınızdan bir gecelik rahatlık çalar. Otomobilinizin rahat koltuğunu çalar, geceleri dolaştığınız şehrin aydınlığını çalar. Bir kadın sever Mahsun. Bir şilep geçer kadının gözlerinden. Eroin dolaşır damarlarında. Kadının saçları dolaşır Mahsun’un aklına. Bir tekne batar sevdiğinin yüzüne dokununca. Her gün bir düş batar Mahsun’un denizinde, her gün yeni bir düşe inanır Mahsun inatla. Yaşama inandığı için.
Bir adam düşün hisar altlarında ki ben İstanbul’u iyi bilirim soğu beter olur sokakta umudu olana . Bir kadını sevmek eşsizdir o şehirde , umutlarınız varsa ve siz her güne yeni umutlarla başlıyorsanız. Mahsun ruhumun ters köşesinde her sokak başında gördüğüm adam aslında o kadar gerçek o kadar inanılmaz ki biz o gerçekliğe inanmamaya başlıyoruz bir süre sonra. Soğuktan elleri şişmek , zor anlarda bir hayale sarılarak yatmak bazen o şehrin ışıkları öyle bir hal eder adama. Bir kadının yüzünde bir anda bulunan mutluluk yok olur ve ne olursa o an olur ve ruhunuzun filikaları tamamen dolmuştur. Tüm karanlık üzerinize dinamitlenir.
Düşünmek gerekir o zaman, Mahsun ne kadar biziz değil mi? Bizde bir şeyleri istediğimiz zaman aynı duruma düştük. Üstelik hakkımız olan şeylerdi ve Mahsun’a çok görülen bizde çok görülmüştü. Mahsun mu daha suçlu yoksa Mahsun’a sosyal devlet anlayışından uzak olan devlet mi, biz mi? Bu hikayeyi anlatmanın en güzel yollarından biridir sanırım Derviş ZAİM’in ‘’tabutta rovaşata’’ filmi. Bu anlattığım hikayede filmin konusu. O zaman o sokak başında bizden bir olayla karşılaşınca hangi maskeyi yüzümüze takacağız seçmeliyiz, ağlayan yüz mü, gülen yüz mü? Kaç yüzün bileşkesi oluruz o sokak başında.
Bilemem ama bu saldırı ve öz yok oluşunun altında kalırız bu yüzden. Hangi yıkıntının altında kalacağımızı biz seçmek istiyorsak ilk önce gören,hisseden,bilinçlenen göz olmalıyız. Öyle geliyor ki geç kalacağız, tepkisiz olmak suça bir noktada iştiraktir. Bu yüzden tepkisiz kalanları da karşı safta. Bizse diğer safta, bir toplumda yaşadığımızı ve olanların bir parçasının da bizim olduğumuzu unutmadan
yaşayalım. Yazımı bir ustanın N.Hikmet’in bir şiiri ile kapatmak istiyorum.
Dünyanın En Tuhaf Mahluku
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı rahat.
Ve sönmüs bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hala şarabımızı vermek
için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
-demeğe de dilim varmıyor ama-
kabahatin çogu senin, canim kardeşim
Güzel günlerde görmek ümidi ile…..
Kubilay yıldız
YORUMLAR
Okudum, dibe vurdum, göğe çıktım. Sonra yine en diplere...
Deve kuşu olup başımı gömmeyi de yediremem kendime. her kaldırdığımda yediğim darbeleri de yok sayamam hayattan...
Yaa biz bu dünyayı nasıl bu hale getirdik... Helal olsun cümlemize...
kaçışlarda sürü olacağımıza düzen adına, insanlık adına bütün olabilseydik keşke...
Bireysel feryatlar kolay bastırılıyor, üfürme kadar bile duyan olmuyor... Gürlemek lazım... lazım da nasıl...?
Saygılar Kalemine...
Sevgiler ÖZ' den...