6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1435
Okunma

Uzunca bir süre yaz işleri, tarla, bahçe derken Ağustos ayı gelmişti. Ayşe’nin oğlu ortaokulu bitirmiş, bu yıl liseye kayıt yaptırmaları gerekiyordu.(O yıllarda ilköğretim sekiz yıla çıkarılmamış, ilk ve orta okul diye ayrıydı) Bu arada, abla ve eniştesinin evlilikle ilgili konuşma tekliflerini, hep geri çevirmişti. Çok ağır şartlarda, hem evin hanımı, hem de erkeği gibi çalışıyor, oğlunun bütün ihtiyaçlarına yetişiyor, ara sıra da kaynatasının işlerinde de, çalışıyordu. Böyle gelini nerede bulacaklardı, eşiyle sadece beş yıl bir hayat sürmesine karşılık, neredeyse oniki yıla yakın bir süredir, hala onları bırakıp gitmiyor, onlara hizmetten yüksünmüyordu. Ayşe’nin bu aşırı fedakarlığına da, akrabaları şunun için üzülüyorlardı.Yaşı henüz gençken, kendine bir yuva kurmazsa, ilerde oğlu yetişip, kendi hayatını kurunca , o çok yalnız kalacaktı.
Ablası Emine’nin evinde yemekten sonra, evlerinin bahçeye bakan terasında, çiçek kokuları arasında çay faslı devam ediyor.
Evin ikinci kızı Saliha ve İbrahim, İstanbul üniversitesi Fransız filolojisinde beraber okudukları için, iki odalı küçük bir daire kiralamışlardı okula yakın bir muhitte. Okullar açılacağı için, İstanbul’a gitmeğe valizlerini hazırlıyorlardı.
-Eee ablam , şurada bir ay ya var ya yok, bize yine yol görünüyor.
-Aman oğlum,şu çayımı bari gönül huzuruyla içeyim, şimdiden gitme türküsü çağırma.
-Tamam anam, özleyince sen Handan yengemlere telefon et, biz hafta sonları onlarla görüşüyoruz, haber verirler, hemen geliriz.
-Yanımdaki gibi olur mu, biz Faruk ve babanla yalnız kalıyoruz diye hüzünlendi, Ayşe’nin ablası.
-Hanııım, üzme çocukları, artık ikisi de koskocaman insanlar, hayatlarını kazanmak, eğitimlerini tamamlayıp, bir düzen tutturmak zorundalar. Ha sahi, bizim Ayşe kabul etmiyor değil mi, şu evliliği?
Ev telefonunun çalan sesi konuşmaları birden böldü.
-Aaa teyzem sen misin, nasılsın iyi misin? Hı hı, tamam. İbrahiiim, teyzem seninle konuşacakmış.
Telefonda teyzesiyle bir süre konuşan İbrahim, yüzü gülerek ailesinin yanına geldi:
-Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz.
-Dur oğlum ne oluyor?
-Annem , ben size demiyor muydum, teyzem gönül rızasıyla, Vedat enişteye evet demezse, onu kaçırırım diye. Ben eniştemle konuştum, o razı. Ayşe’yi razı etmek sana düşer İbrahim demişti. Ben de ona, razı olmazsa, teyzemi sana kaçırırım, demiştim. Allah (C.C.) yüzümüze güldü.Teyzem, yarın Ulvi’nin liseye kayıt işleri için Düzce’de, çarşıda buluşalım, diyor.
Ben bu akşam organizasyonu yaparım, Meryem halayı da ararım, yanımızda akıllı uslu biri olmalı, bizim çılgın Ayşe’yi zaptetmeye. Arkadaşlarımdan birine arabayı kullanması için rica ederim.Yoksa bu bizim deli kız, beni tehdit eder, kendimi arabadan atarım diye.Meryem halamla ikimiz iki tarafına oturursak kaçış yolu kapanmış olur.
-İnşallah bu işi yüzünüze gözünüze bulaştırmadan becerirsiniz, oğlum, yoksa bizim kız, kaynata yanında ömrünü tüketecek.
Uzunca telefon görüşmelerinden sonra, İstanbul Kartal’da oturan damat Vedat’a ve onun ölen karısının babası, Ayşe’nin de özbe öz amcası Hasan amcaya durumu anlattılar. Hasan amca, zaten oturununu hoş tutar, çocuğa yetimliğini hissettirmez diye yeğeni Ayşe’nin damat Vedat’la evlenmesine hep sıcak bakmıştı.
Akrabadan Meryem halaya da durumu anlattılar, sabah Ayşe’yle buluşunca, kayıt için Düzce’ye götürür gibi arabaya bindirip, doğru Kartal’a Hasan amcalarının evine götürmeye karar verdiler. Zaten damadı da amcasının alt katında oturuyordu.
-Tamam oğlum, haydi vaktinde yatın, sabah ola hayrola.
Hayırlı geceler dilekleriyle herkes odalarına çekildi.
DEVAM EDECEK
yaşanmış, gerçek yaşam öyküsü