- 1223 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Sen Geldin / Bildiğim Herşeyi Unuttum
Gül sağnağında ağla şimdi…
Çünkü seni beklerken yağmurlarda eskittim yüzümü. Sen diye nice fırtınalara yataklık ettim.. Ağla ey yar ağla. Ağla ki, gözünden akan her yaş sonsuzluğum olsun..Sonbaharın beşiğinde sallanırken uzat kirpiklerini, uzat sızılarını..Kıvrılsın yanı başıma katransı acılaınr. Yoklasın şah damarım Azrail…Vurulsun sonsuzluğun ipi boynuma. Sen uzaklarda sancıyla baş edemezken bana mutluluk reva olur mu sevgili.. Şimdi sana kavuşmuşken ağla sevgili. Ağla ki güller yağsın avuçlarımıza. Her yağmur damlası “ Elif “ diye yüzünü semaya kaldırıp sonbaharın geçmesini dilesin. Sonbahar demek sende sızı demek biliyorum..
Durma diyorum..Ağla..Ben ağlıyorum çünkü. Sonbahar sancılarında yanında olmadığım için küskün bulutlar gibi ağlıyorum..Ve akan gözyaşı boncuğuna duamı ekliyorum..Sende ağla şimdi..Kirpiklerinde tek bir gözyaşı kalmasın. Aksın ki; tenime inen her ıslak kirpiklerin küllendirsin içimdeki suskuları..
Sonra gülümse..Gülümse ki; yeni anlamlar yükle fakir ömrüme..
Bekle beni. Sana diyorum. Az bekle Tek bir gece bensiz acılara boyun eğme..Tek bir gözyaşı bensiz akmasın bozkır nehir yataklarına. Seni beklerken nice deli nehirler doğurdum ben...Sensiz nice sabahları katlettim ben...Sen sandığım yıllar devrildi üzerime...Yanıldım...Kanatıldım....Seni beklerken....Nice kelimeleri susturdum ben...Büyüdüm seni beklerken...Irmaklardan süzdüm geçmisimi...Sonra vurdum alnımdan tüm sözcüklerimi....Uykusuzluğumu uyandırdım kaç kez.. Kaç kez sen sandım “mimsiz karanlığı...Senin gülüşlerin diye kaç kez karların üzerine serdim ateşimi..Üşüdüm...Üşüdüm...Kaç kez sorgulandım Filistin sorgularında... Seni beklerken binlerce Yusuf’u kurtardım Züleyha’sından..Binlerce Leyla’yı Mecnun’suz akan ıslak vaveylâlarından...Sana kavuşmak için bin dua ekledim Esmâ vakti aydınlığa...Sana uzanmak için binlerce gömleği yırttım sonra da delice fırlattım Firavun gözlü karanlığa...Üstüme atıldı Yusuf’un kanlı gömleği...Kaç kez zan altında bırakıldı yetimliğim...Yüzümden yüzümü söktüm...Hiçliğim giydirildi üzerime..Karanlıklarıma doğdun. Baharlarıma doldun.. Dibine çekildiğim denizlerden çekip aldın beni...Tırmandığım ama bir türlü başaramadığım kuyulara saldın ellerini...Çıkardın beni.Kan çanağı gözlerime çaldım ay yüzünü..Büyüyor zannettiğim çocukluğuma götürdün beni .. Mavi bilyelerin arasında Rengarenk balonlarına Elif çiziverdin ellerinle.Oysa hiçbir zaman bilyelerim olmamıştı benim. Sadece rahmetli babamın elleriyle yaptığı tahta bir oyuncak...Kısaca sen geldin, bahar gülümsedi yüzüme. Serin sularda yıkadın yetimliğimi...Yıkadığın yetimliğim ki; hep bozkırdı..bir o kadar çıplak...bir o kadar yalın ayak..Sevdanı giydirdin..Üzerimden çıkardın deli gömleğimi...Yaralarımı sardın baharlarınla...Acılarımı kabullendin...Onca sancın varken bir de benim acılarımı sahiplendin...Mühürledin beni bana....Baş göz ettin seni bana...Şimdi uzat ellerini. Kar yangınları içinde yanarım da üşütmem sonbahar ayazı ellerini. Sokul damarlarıma. Yanaş sıcak iklimlerime..Vaat edilmemiş olsa da Cennet yüzüme, sen sığın limanlarıma. Bil ki; ölüm seni bende yakalasın…
Sus...Tek bir söz etme …
Şimdi lâl zamanı....Kapat gözlerini..Kuyularda inleyen binlerce Yusuf’u saklıyorum...Sen ise sevdamızı demlemiş yavru ceylanlara içermektesin...Susuyorum Yunus’un dizlerine çökerek...Seni anıyorum Süleyman evrâdında...Sen ise dualarına beni katıp binlerce " lâm " iniltisine " Elif’i " katıyorsun...Yanıyorsun Mecnun’a yanan Leylâ gibi...Susuyorsun Yusuf’a susayan Züleyhâ gibi...Kanatıyorsun yüreğini korkusuzca bıçağa boynunu vuran Esmâ gibi...Durma şimdi...Ellerini aç gökyüzüne bir dua gibi...Yağ bozkırlarıma bir deryâ gibi...Boynunu bükme sakın...Ezberlese sonbahar senin narin bedenini.." Nun " gibi dik dursun başın..Eğme diyorum sancağını..Aldırma ömrümüze biçilen hasrete..Aldırma bedenine vaat edilen miadı dolmuş hastalığa.Kan bürüse de gözlerimize..Hüzne sürgün edilse de vuslatımız...” Elif ” gibi gülümseyelim suskunluğa...Elif ki; ne yüce bir kelimedir Tur dağında. Unutma sevgili; hiçbir yara duasız bırakılmamıştır..Bırak aksın kanımız..Damlayan her kanın düştügü yerde binlerce " umut " inkişaf etsin. Etsin ki Cennet müjdelensin solgun yüzlerimin bayram sabahına Bırak hasret bize yüklensin...Her hasret cığlığı gömlegimizden damlasın...Damlasın ki binlerce suskun " Esmâ " dile gelsin Süleyman esvarında..
Sonbahar acısıyla kavrulan yâr,
Sen geldin…
Bildiğim her şeyi unuttum..
Gayri bildiğim tek şey SENDİN…
Bildiğim her şeyi senden bildim..
Unuttum senden gayrı her şeyi..
Üç beş hatırladığım olduysa da sana yordum hepsini...
Tanımsız kıldım senden kalan her şeyi..
Senin olduğun her şeyi kabul ettim...
Acıyı,
Sancıyı,
Gözyaşını da kabul ettim..
Senden gelen her şeye kabulüm..
Biliyorum..
Getirdiğin her cümlede bir mutluluk varolacak.
Söylediğin her sözden avuçlarıma umut dolacak..
Velhasıl....Sen yaşadıkça bu ben…/ ketum / esrik / adam mutluluğu yaşayacak.
Ağla gülüm ağla..Ben gülleri ağlamaz bilirdim ama ağla ne olur. İkindi suskunluğuna yağ sen. Gül sağanağında süzül üzerime. Elbet bu sonbahar da geçecek. Ya ikimiz yaşayacağız ya da ikimiz öleceğiz..
Susma, ağla gülüm...
Ağla ki; susuzluğuma can olsun gözyaşların..
Ağla ki; suskunluğuma ses olsun ıslaklığın..
Vakit; gül sağanağında ıslanmak vakti…
O güller ki ;Adında binlerce dua saklayan....
Her nefesinde binlerce İbrahim yanan...
Her gülüşünde binlerce Elif’i doğuran...
--------------
Ey sevgili;
Ben olmadan acıya ağlarsan,
Benden habersiz sonbahara kapını açarsan
Yemin olsun ki, hakkımı helal etmem..
Senin olan her şeye varım..
Acıya da..
Mutluluğu da…
Çünkü seni seviyorum " gülüm "
10 Eylül 2007 23.45
İsmail Sarıgene