CENAZEMDEN DİLA'YA MEKTUPLAR...
CENAZEMDEN DİLA’YA MEKTUPLAR...
saat: DİLA’YA DİLA VAR:
BENİ ÖLDÜ SANMA... GÖMÜLDÜĞÜM ANDA... YÜZÜNÜN MİHRABINDA... SAKIN DİLA... BEN MAHYA... HER DEM, HER NEFESİNDE BİR BEBEK GİBİ, HER SANİYE İHYA...
solan gözyaşı çiçeklerim ve çürüyen kahır toprağımla.... bağrı sağır bir avcıyım bugünlerde... her şeyi duyuyorum ne acaip... ama ceylana uzak... mesafeler sonsuzluğa aşkın gibi... ben Dila’mı arıyorum.... yıllar arta kalan bir kaç katre üzüm kızı... bu arada Dila’m ben senin hiç görmediğin meleğinim... bilirsin cinsiyeti olmaz meleklerin.... ikliminde cinsiyetsizim... daha doğrusu kimliksiz bir tin’im... zeytin dallarına asıldı bedenim... hani senin olduğun mevsime yakin... izmir’in bir bahçesinde, bir çiftçinin beklediği bereketim... bir damla su’yum konya’nın kıracında... evet doyasıya yağmurum, bardaktan boşanırcasına... bu halimle bir köylünün duasıyım gecelerde.... sen heceleme boşyere geçmişten gelmeyen ve asla gelemeyecek kızıl atlı İlyas’ı.... çünkü İlyas yok bu devirde, bu şehir günahkar, karlı değil artık fanuslar... huzuru bekleme beyhude, huzur şimdi bir mezarlık içinde.... daracık, senin olan ve tüm gailelerden uzakta... senden, benden ve her nesneden uzakta... belki de bu yüzdendir ölümü sevmem sen’den sonra, nefes’ten, heveslerden sonra... Dila nazlı galaksim, eksenim, yörüngem, iklimim, sevgilim... Su’yum sonsuzum ve Ateşim iklimim ve Hava’m aynam ve toprağım makberim... belki bir trilyonda mikrondur onulmaz kaderim... kederle kader arasında tek bir harftir amelim...
saat: DİLA:
BENİ ÖLDÜ SANMA... GÖMÜLDÜĞÜM ANDA... YÜZÜNÜN MİHRABINDA... SAKIN DİLA... BEN MAHYA... HER DEM, HER NEFESİNDE BİR BEBEK GİBİ, HER SANİYE İHYA...
evet Dila, bugün duyulacak ismim, ve zayıf cismim süzülecek bir muhteris rüzgarla... ne olur bana kızma, merhaba sana ve hem de elveda... konuşacak şimdi evliya, okyanus mescitlerimden sana dair yazılamamış ve konuşamamış Firavun yanlarımla... tecellini beklerim misalimdir sanki Musa.... beşikten yükselirim, bağdaş kurar ruhum, nurum huzunda.... ve o dem İsa olur, dile gelerim sen diyen yanlarımla... varımla, yokumla... şunumla bunumla... hatlarım, noktalarım ve sonlarımla... Mansuri bir edayla... evet Dila... ölü şairlerle boy ölçüşemem ama yine de denerim dünyadaki bütün mazmunlarla.... kifayetsizliği dikeriz İdris ve ben Mahya...
saat DİLA’YI DİLA GEÇİYOR:
BENİ ÖLDÜ SANMA... GÖMÜLDÜĞÜM ANDA... YÜZÜNÜN MİHRABINDA... SAKIN DİLA... BEN MAHYA... HER DEM, HER NEFESİNDE BİR BEBEK GİBİ, HER SANİYE İHYA...
sela’m okundu... delindi şimdi, bir oyuk gibi, ortası erimiş mum gibi, dikeni kırılmış gül gibi... annesi ölmüş DÜN gibi... babası kayıp AN gibi... sonu mechul ZAMAN gibi... işte ölüyorum... işte soluyorum... gözlerinin çizgisinde şerha şerha, oluk oluk dökülüyorum... düşlere müşrik gerçeğe asi oluyorum... ve gülüyorum....
nasıl bilirdiniz merhumu sayın DİLA?
BİLMEZDİM Kİ...
nasıl bilirdiniz?
SADECE ADINI...
nasıl bilirdiniz?
ÖLÜMSÜZ...
nasıl!!!!!!
...............