13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1104
Okunma
Uzun zamandır üzerinde çalıştığı kitabının artık son aşamalarına gelmişti. Bunun için çok çalışmış ve araştırmıştı. İlk önce doktorlarla görüştü birebir, bilgi alışverişinde bulundu. Gece gündüz o konuda makaleler ve yazılar okumuş, notlar almıştı. Arkadaş çevresinde ve öğrencileriyle de tartışmıştı bu konuyu. Onların ne düşündükleri kendisi için çok önemliydi.
Başaramamak korkusu üstünde büyük bir baskı oluşturuyordu. Sırf bu yüzden tanıdıkları araya sokup, rica minnet hapishanede hükümlülerle görüşmüştü. Bu görüşme doktor nezaretinde olmuştu. En ince detayları bile irdeliyor her hangi bir tartışmaya meydan bırakmak istemiyordu.
Bu onun için kişisel bir onur savaşına dönüşmüştü adeta.
Eve geldiği zaman yine yorgun görünüyordu. Eşinin son günlerdeki hali hiç hoşuna gitmiyordu Aynur’un. Onun için endişeleniyordu. Sıkıntıyla gözlerinin içine baktı.
_ Ben çalışma odama geçiyorum. Kitabımın son aşamasına geldim, lütfen beni rahatsız etmeyin!
_ !...
Çalışma odasından içeriye girdi yorgun ama umutlu ve mutluydu.
Çalışma masasının başına oturdu. Kalbi güm güm atıyordu. Önce nereden başlamalıyım acaba diye düşündü. Bilgisayarı bir türlü kullanamadığı için kızdı kendi kendine. Bir süre teybe sesini kaydetti - sildi. Birkaç kez tekrarlanınca bu durum canı sıkıldı. Teybe kaydederken sesimi konsantre olamıyorum ondan diye düşündü. Hâlbuki şimdiye kadar hep sesini kaydeder, ertesi gün asistanı da bilgisayara geçerdi.
Bir kez daha umutsuzluğa kapıldı. Sandalyesine yaslanarak sanki bir yerlerden ilham almak istiyormuşçasına odayı incelemeye başladı.
Çalışma masası normalde pencere kenarına konurdu ama o ışıktan hoşlanmadığı ve karanlıkta daha iyi yazdığını düşündüğü için duvar tarafına koydurmuştu masasını.
Masanın karşısında daha önce kazanmış olduğu ödül ve plaketleri duruyordu. Onlarla her zaman gurur duyardı. İki duvar boydan boya kütüphaneydi. Kendi kitaplarının yanında tarihi eser niteliğinde birçok kitap vardı babasından kalan. Masanın arkasında kalan duvarda ise ödül alırken çekilmiş fotoğraflarının yanı sıra aile ve manzara fotoğrafları yer alıyordu.
Yerler parke döşeliydi ve üzerine isteyerek halı koydurmamış parkelerde çıkan ayak seslerinden ilham almıştı.
Pencere kenarına ise uzanma koltuğu koydurmuştu. Camları da mümkün olduğunca büyük istemişti. Böylece çalışmaktan sıkıldığı an arka bahçede ve bahçe bitimin de başlayan ağaçlar ve yeşillik onu dinlendirirdi. Küçük bir de havuz yaptırmıştı sırf fıskiyesi için. Akan su ona hayatı hatırlatıyordu ve zamanın ne kadar çabuk geçtiğini ve ne kadar değerli olduğunu.
Tavanda aydınlatma için gösterişli bir avize duruyordu. O da başarının insan hayatına kattığı ihtişamı ve gözdeliği hatırlatıyordu.
Hayatında şimdiye kadar başarısızlığa tahammül edememiş ve en iyisi ben olacağım diye çabalamıştı. Okul hayatı boyunca da parlak ve okulun en çok aranan ismi olmuştu. Her yıl okul birincisi olarak ailesinin onunla gurur duymasını sağlardı.
Soylu bir aileden geliyordu ve bununla hava atmaktan çekinmiyordu. Zaman zaman alçak gönüllülük gösterse de insanlara tepeden bakmayı severdi.
Çok fazla arkadaşı olmazdı bu yüzden.
Özellikle üniversite hayatında çok daha fazla duyumsadı bunu. Zaten yazarlık hayatı da o zamanlar başladı. Kâğıtlara ufak ufak bir şeyler karaladı önceleri. Sonra yazmak onda bir tutku haline geldi. O günden sonra da aklına ne gelirse her konu da yazıp çeşitli gazetelere yolladı. İlk ödülünü de o zamanlarda aldı.
“Yalnızlık Psikolojisi Üzerine” diye bir makalesi yayınlamıştı gazetede. Kendi hayatını anlatıyordu bir bakıma. Onun için çok zor olmamıştı bu yazıyı yazmak ama ona ödül getirmişti işte. O makale halen çerçevelenmiş duvarında asılı durmaktaydı.
Yazıya dalıp gittiği fark etti ve kolları sıvamanın zamanı geldi dedi. Vakit kaybetmemeliydi.
Karar verdi bu kez kâğıda geçirecekti yazısını. Eskiden ne güzel önüne kâğıt ve mürekkebi aldığında içi daha bir coşar, yazdıkça yazardı. Şimdi bilgisayar çıkarmışlardı başına. Oldum olası sevememişti ne bilgisayarı, ne de ondan öncesinde daktiloyu.
Bir tomar kâğıdı çıkarıp aynı hizaya getirmek için birkaç kez masaya vurdu. Aynı hizada olduklarına kanaat getirdikten sonra mürekkebi koydu masanın üzerine. Dolmakalemini aldı elleri titreyerek. Dünya ile bağlantısını kesmişti o andan itibaren. Çalışma odasının kapısı açılınca tüm büyü bozulmuşçasına hışımla bağırdı:
_ Rahatsız etmeyin dememiş miydim?
Hiçbir şey söylemeden elindeki kahve tepsisini sehpanın üzerine bırakarak çıktı Aynur.
Sinirli bir vaziyette tekrar önüne döndüğü an eli mürekkebe çarptı ve tüm mürekkep masaya, kâğıtlara döküldü. Zaten kafasını bir türlü toparlayamamışken, şimdi de bu. Olacak gibi değil!
Siniri biraz daha çoğaldı ve dökülen mürekkebe takılıp kaldı.
Sanki her şey onun aleyhine gibiydi. Bilinmez bir güç onun tekrar eskiden olduğu gibi kitabı en çok satanlar ve en çok okunan yazarlar arasına dönmesini istemiyor gibiydi.
Masanın ve kağıdın üzerine dağılan mürekkebin aşağıya damlamasını izledi kayıtsızca ve öfkeli bir iç sesle “Tekrar beni aranızda görmek istemiyorsunuz ama ben yeni baştan yaratacağım kendimi” diyordu kendi kendine.