- 600 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İstanbul'a Hasret
Belirli kısmını okuduktan sonra, hangi mühim(!) işin kurbanı oldu, bilemiyorum. Nazenin bir varlığın hediyesiydi üstelik. Şimdi mahcup bir edayla elime alıp her geçen yıla göre ilerlemiş yaşımla birlikte en baştan okumaya başladım.
İstanbul’a Hasret! Üstadın, gazete köşelerinde kalmış, o zamanki İstanbul’u görme, değişim ateşinden yükselen zifiri dumanı koklama açısından bir başyapıt sayılabilir. Her bir denemenin, günlük manzarayı ironik bir dille sunması, zannımca İstanbul’a hasret biz Anadolu insanı için görmekten öte, bir tarihin idrakine varmak açısından önemlidir.
“Hepimiz Fatih’ten, fetihten bu yana İstanbulluyuz.” anlayışı, bir anlayıştan ziyade, daha çok kalbi ve zihni melekeleri pas tutmamış her Müslüman için yaşamdan gayedir. Zira Ezeli Nur’un parmakla gösterdiği hareketin membaı olmak, bu toprakta yaşamış; ancak gayesini başka tarafa çevirmemiş olanlar için hem ümit hem de yücelik namzedi beslemeyen gurur kavramlarını, sadece madde olmaktan çıkarıp bizler için manevi, uhrevi; bilhassa ötelere bakan gönüllerden olma payesini yüklemiştir.
Tüm bunların, kalemimin noksan bıraktığı ve maalesef gücünün yetmediği daha bir sürü özlemin, tutkunun, bazen bizim için yapılan gönül koymuş eleştirilerin adresini-haddim olmadığı halde- gelin ben vereyim; siz de o duyguların içine girin. Özellikle ruhundan başka değişen her şeyine rağmen İstanbul’dan vazgeçemeyen ve dahi yedi tepesinden birini olsun hayatında, görme imkânı bulamayan, Anadolu’nun, bahtı İstanbul’u seyre açılmamış, mis gibi buğday kokan insanı, üstad Necip Fazıl’ın sükût u isyan arası bir çizgiye oturmuş kaleminden, ecdadımızın mozaik ruhunu tekrar görmeye, hal-i pür melalini yeniden duyumsamaya çalışsın. Zira geçmişe özlem duyanların ebedi ikametgâhıdır kitaplar…