- 967 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
YARDIM MELEĞİ ( MEHLİKA )
İki genç; biri erkek, diğeri kız. Hayatlarının baharında ikisi de. Aynı üniversitenin Edebiyat fakültesinde okuyorlar. Erkek Felsefe Tarihi, kız ise Yüksek İslâm Enstitüsü öğrencisi.
Felsefe sınıfı üst katta, İslâm Enstitüsü ise bodum kat. Felsefecilerin adı solcuya, hatta dinsize çıkmış ! O yüzden alt kata inmeleri hiç de kolay değil. Başlarına neyin geleceği hiç de belli olmaz. Bodrum kattakiler deseniz, hiç de işleri olmaz üst kattaki ’ dinsizler’ le !
Erkeğin adı Faruk, kızınki ise Mehlika. Felsefe okuyor olsa da dinsiz falan değil delikanlı. Din düşmanı hiç değil. Koyu bir müslüman üstelik. Fakat bunu dışa vurmayan, dinini reklâm etmeyen, Allah ile kendisi arasında bir bağ olarak yaşayan biri o. Ne Hegel’in felsefesi, ne de Darwin’in evrim teorisi onun inancını zedelemeye, sorgulamaya yetmiyor. O Allah’ın varlığına, Peygamber’in O’nun elçisi olduğuna ve İslâmın en güzel din olduğuna ve tüm insanlık için indirildiğine kuşkusuz inanan birisi.
Fakat siyasî görüş olarak solculuğu, demokratlığı, ilericiliği, çağdaşlığı seçmiş. En ağrına gideni ise, birilerinin İslâm dinini tekellerine alması, siyasete alet etmesi ve kendilerinden olmayan herkesi dinsiz, din düşmanı olarak nitelendirmeleri.
Daha ilk gördüğünde içinde bir kıpırdamanın olduğunu hissediyor Mehlika’yı. Yeşilin tüm tonlarını barındıran baş örtüsü, yeşil gözleri, saf tertemiz yüzü, güleç ama ciddî bakışları çok etkilemişti onu. Yemekhane idi ilk gördüğü yer. Çok yakınında olmamasına rağmen görebilmiş ve etkisini yüreğinde hissedebilmişti.
Sadece yemekhane idi ilk önceleri onu görebildiği yer. Onun için iple çekti yemek saatlerini. Utanmadan çekinmeden yüzüne yüzüne bakıp fark ettirdi kendini ve ona olan ilgisini. Hoşuna gitti Mehlika’nın da. Yürekleri, gözleri birbirini arar oldu.
Okuldan daha uzaklarda görüşmeye konuşmaya başladılar. Aşklarını itiraf ettiler birbirlerine. Zamanla siyaset girse de aralarına, dinleri bağladı yine onları birbirlerine. Çok ateşli tartışmaları bile oldu. Yine de kopmadılar birbirlerinden.
Mezun olduklarında nişanlandılar. Faruk askere gitti. Mehlika çeyizini hazırladı o gelinceye kadar. Evlendiler, kavuştular sevdalarına.
Faruk siyasete atıldı. Partisinin ilçe teşkilâtında önemli bir görev aldı. Görüşüne uygun bir gazetede de köşe yazıları yazmaya başladı.
Ülkedeki İslâmî akımın temsilcisi olan bir parti iktidara geldi. Tüm yazılarında eleştirdiği, adeta yerden yere vurduğu bu parti, Mehlikâ’nın yürekten inanıp desteklediği parti idi. Mehlika, ilçe belediyesinin sosyal yardım kuruluşunda işe başladı. Çevredeki ihtiyaç sahiplerini, yoksulları araştırıp, onlara devletin, belediyenin yardım etmesini sağlıyordu.
Mehlika, tam bir yardım meleği olmuştu. Yaptığı işten büyük bir haz alıyor, bu şekilde Allah’ın da rızasını kazanmış olmanın inancıyla mutlu oluyordu.
Faruk, iktidar partisinin dini kullanarak, çeşitli suistimaller yaptığını, yardımlarda bile çeşitli yolsuzluklar yapıldığını evde ve yazdığı köşesinde iddia ediyordu. Bunlar aralarında sert tartışmalara neden olmaya başlamıştı.
Tam da o günlerde dünyaya gelen kızları Yasemin, evlerinin havasını bir anda değiştirivermişti. Mehlika, doğum izninden dolayı bir süre işe gitmemişti zaten. Faruk da evde hatta gazetedeki köşesinde bile sevgiden, mutluluktan söz etmeye başlamıştı. Okurları eleştirmeye bile başladı onu. Aşk, sevgi yazılarını ona yakıştıramadılar. ’ Memleket elden giderken, sen de mi düştün aşk derdine ?’ Diye mesajlar almaya başlamıştı okuyucudan. Öyle ki, istifa etmek zorunda bile kalmıştı.
Bir süre eşiyle, kızıyla ilgilendi sadece. Parti teşkilâtına bile gitmemeye başladı. Eşiyle, çocuğuyla gezmeye, akraba ziyaretlerine gitmeye başladı. Halkla iç içe oldukça, onlarla konuştukça, yaptığı hatanın farkına varmaya başladı.
İnsanlar çok zor duruma düşmüşlerdi. İş yerleri birer birer kapanmaya başlamış, işsiz sayısı artmış, çoğunluk borç batağına düşmüş, intiharlar, bunalımlar, ahlâksızlıklar çoğalmıştı. Memleketin her tarafından yolsuzluk kokuları tütüyordu.
Gazetesine yeniden döndü. Daha bir hararetle yazmaya başladı. Ülkedeki gerçekleri, yolsuzlukları, suistimalleri anlattı. En çok Mehlika’nın tepkisini alıyordu şimdi.
Mehlika da bebeğine bakması için annesini yanına çağırmış, işine dönmüştü. Yoksulların çoğaldığının o da farkındaydı. Fakat devlet hepsine yardım edilmesi için kaynak gönderiyordu onlara. O da ihtiyaç sahiplerini bulup , onları dağıtmaktan zevk almaya devam ediyordu.
’Oy almak için dağıtılıyor o yardımlar !’ Diyordu Faruk. Çok kızıyordu Mehlika.
Seçimler geldi çattı. Bu sürede Faruk’la Mehlika arasında tartışmaların dozu bebeklerini ve anneyi ağlatacak boyutlara bile ulaştı.
Kendileri adına kurban kesilmesi için para yatırdıkları hayır kurumunun, kurbanları kesmediğini öğrendiklerinde çok tartıştılar. ’İftira!’ dedi ve inanmadı Mehlika..
Seçimi kaybetmişti iktidar. Yeni gelenler önce belediyelerden başladılar soruşturmalara. Yapılan sosyal yardımlarda kanıtlandı en büyük yolsuzluklar. Bir liralık alımlarda üç-beş liralık faturalar alınmıştı. Halka ne kadar yardım yapılmışsa, o kadar büyümüştü vurgunların miktarı.
Şimdi mahkeme köşelerinde, hakim karşılarında, hatta hapishanelerde, bu yolsuzlukları yapanlar hesap vermeye başlamışlardı.
’Gördün mü ? Yıllardır anlatmak istediğim buydu işte ! Bu sahtekârlar, bu sahte müslümanlar, insanlarımızın duygularını suistimal edip, böyle soydular işte memleketi!’ Diye bir akşam yemeğinde haykırdı Faruk ,Mehlika’ya.
’İftiracılar ! Dinsizler ! Allah’sızlar ! Deyip kalktı masadan Mehlika. Bebeğini hazırladı, kendisi hazırlandı. Annesini ve bebeğini de yanına alarak vurdu kapıyı, çıkıp gitti yuvasından !
Fikret TEZAL