10
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1911
Okunma
Kendi günümü alamadım günlerinizin önüne.
Doğacak günün tamtamları çalışla uğuldayış arası, estiğinde düşlerimin kulağına, benim olana geç kalmışlığın irkiltisi ile güne başlangıç yaparım.
Sizden kaçırabilecek miyim günlerimi?.
Göreceli olarak başarılıyım. Saati gösteren akrep de erkenci. Hiç itirazsız…
(Benden yana mı, benden yana gözüküp sizden yana mı, hep kuşkulandım durdum)
Yapılacak şeylerle başlanan günleriniz, bir şey yapmama üzerine kurulu günlerime koşut.
Farkettiniz aykırıyız birbirimize.
Siz traş olurken bir şarkı ya da bir türkü mırıldanr mısınız?
Kadınlarınız için traşı süre olarak birkaç kat aşan hazırlıklar vardır da onlar da türkü mü mırıldanırlar o her neyse yaptıkları şeylerde?
Sonra geceden kalmış suskunluklarınızı mı kusarsınız yekdiğerinize, kirletmez adını “iş” koyarsanız, verdiğiniz her emrin, hani görev koyarsanız adını.
Güne sağır olanlar birbirine nasıl “duyar”lı olur, inanmamı beklemeyin.
Sizden aklıbaşında bir uygarlık tanımı beklemiyorum zaten, bu nafile…
Sabahlarınızdan bir sabah doğmadı.
Sabahlarınızdan kaçırıp kuytuda köşede bir sabah ta çatamadım kendim için.
Kesin ve sert çizgiler koydunuz aralarına gece ile sabahın ak ile karanın.
Kırıldınız hududunda ikisinin, ikisinden de oldunuz.
Bense daha sabahın başında geceyi kendimden sayarım.
Gecede geceboyu asumanda tüten o gizli aydınlıktan, geceyi hiç rahatsız etmeyen aydınlıktan, hatta geceye benzeyerek biraz, gecenin tüllerine sığışmış aydınlıktan
Gün’ü beklerim. Gün, geceyi umuda eklemek için güzeldir. Gece, günü ummak için…
Hayır. Ben sabahlardan söz edecektim sadece.
Her sabahtan atıldığım yaşama, ışıldayan demir olmak için…
Bu kadar yaş sonra bile gerekliliğine kani olamadığım, “neye ve niçin çalışmak?”
Olsun, çalışmak. Işıldayayım da gecede bir anlamım olsun, bu birinci şart.
Diğeri, suskunlukla başladığımı güne, ne güne ne geceye söylemek.
Süresiz –duygu- mahkumiyetimin geceyle gündüzün deveranı arasında, bir damardan bir başka damara taşınırcasına devinip durmasını izlemek. Bir tür aldırışsızlık, duyarsızlık geliştirmek.
Geceler, gündüzler bende eklenebilirliği ile önemli.
Unuttum, bir şeye dikkat etmemişim. Size bunu söylemeliyim.
Uyandığımda gün doğmuşsa, devir teslim töreninde bulunamayıştan ötürü o günü size yazıyorlar. Ben o gün hissizim, sizliyim, bizliyim. (Buna iyi diyenler çıkacaktır) İşte o gün uyur gibi, uyanığımdır. Büyü bozulmuştur. Size pek çok şeyi anlatma yetim de ilginç biçimde yok olmuştur. Dudağımın kenarına bir somurtklanlık, bir çocuk çaresizliği çöker kalır.
Bilmem ki buraya kadar bir şeyler anlatabildim mi?
Yoksa, yoksa iyice anlatılanlar arasında yittim mi gözden?
Eğer bir yetenekten sözedilecekse, o da alabildiğince olağanlıklar, sıradanlıklar, hatta bayağılıklar içine/içinde dilsiz bir öykü koyabilmiş olmam olabilir.
Bazen bir bulvar dolusu insanla fiberoptik bir düzlemde frekans buluşması oluyor. Sanki hepinizi aynı saniyede hatasız görüyorum, ve siz de beni. Yine sellerce akan sizler dokunmadan geçip gidiyorsunuz. Gölgeli ve ışıklı olarak…Dünya koca bir hayal-perde bizler…Kalbim, cadde ırmağında sele kapılmaktan mestlik içinde...
Biriniz durup gözlerime bakmadıkça...
Bazen de birileri başkalarına el sallıyor...
Biri olası tehlike, biri olanaksız umut...
Daha evden adımımı atmadım dışarıya.
Tam sekizde çıkarım.
Romana konu olmak, roman yazmak için değil.
Değil bu, bir öykü…
Dedim ya; olağanlıklar, sıradanlıklar…
Bildiğim de bana kalsın.