- 903 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kâbe Koruyucusu
Havada farklı bir durum vardı. Birazdan olacakları farketmiş olmalı ki; kara bulutlar
bütün göğü kaplamaya başlamıştı. Ebrehe’nin kızgınlığı, zalimane bakışları
ve şeytanca düşünceleri kalbini karartmaya yetmişti. Habeşistan’ın bu Hristiyan
kralı Arabistanlı Arapları Hristiyanlaştırmak için ne kadar çapa sarfettiyse de bir
türlü onları inançlarından döndürememişti. Öyle bir şey bulmalıydı ki, Bütün Arabistan
halkını emri ve etkisi altına almalıydı. Danışmanlarına danışıyor, fikirlerini söylemelerini
istiyordu; ama kimseden olumlu, iyi bir öneri çıkmıyordu. Birden kafasında şimşekler çakmıştı.
Evet, aklından geçeni yapmalıydı. Ancak bu şekilde bütün Arabistan Arapları’nı inançlarından
uzaklaştırabilirdi. Komutana hazırlık yapması için emir verdi. Bakışları değişmişti. Kızgın
yüz ifadesinin yerini şeytan gülümseyişi almıştı.
* * *
Bütün kara bulutlar dağılmış, gökyüzü tüm iştihamıyla ortaya çıkmıştı. Arabistan halkı
günlük işlerini yapıyordu, birazdan olacaklardan bihaber. Biraz sonra yer sallanmaya
başlamıştı. Evler sallanmaya başlamıştı. Halk tedirginlik içindeydi. Ne olduğunun
farkındalardı. Ellerinden bir şey gelmezdi. Güçsüzdüler. ’O(c.c) kendi mabedini korur’
dediler ve dağlara çekildiler. Birazdan olacakları dağlardan izlemye çalıştılar.
Eskilerde günümüz tankların yerine kullanılan filler, doldurmuştu Mekke’yi. Hepsinin
üzerinde askerler. En önde de Ebrehe. Etrafa bakındı kimse yoktu. Korkudan kimse kalmamıştı.
Bu durum Ebrehe’nin gururlanmasına neden oldu. ’iyi bu iş kolay olacak’ dedi. Askerlerine
emir vererek filleri Kabe’nin üzerine sürmelerini istedi. Ama bir şeyler vardı. Filler
hareket etmiyordu. Askerler ellerindeki kırbaçları fillere vurmaya başladılar. Fakat fayda
vermiyordu. Ne olduğunu anlayamamışlardı. Ebrehe delirmişti. Askerlerine bağırıyordu. Fillere
ne olmuştu. Ebrehe kızgın ve sinirli bir şekilde bağırırken, her tarafı bir uğultu sardı.
Kuşların kanat seslerine benzeyen bir uğultuydu. Bakışlarını uğultunun geldiği yöne doğru
çevirdiklerinde ne görsünler. Tüm ordu şaşırmıştı. Ebabil kuşları bütün gökyüzünü
kaplamıştı. Güneş görünmüyordu artık. Kuşların uğultusu her yanı sarmıştı. Her yer kararmıştı.
Kuşların kalabaklığı gökyüzünü tamamen kapamıştı. Ordunun korkusu kuşların ayaklarındaki küçük
taşları gördüklerinde daha da arttı. Azap için yaratılmıştı Ebabil kuşları. Şimdi azap sırası
Ebrehe ve ordusuna gelmişti. Çünkü Müslümanların kıblesi olan Kabe’yi yıkmaya gelmişlerdi.
Yaradan kendi mabedini koruyacaktı elbet. Ordu sağa sola kaşışmaya başlamıştı. Kuşlar
ayaklarındaki taşları bir bir ordunun üzerine bırakıyordu. Taşlar değdiği yeri delip geçiyordu.
Kısa bir süre sonra Ebrehe ve ordusundan eser kalmamıştı. Yer kan gölüne dönmüştü. Bütün ordu
yenilmiş ekin yaprağı gibi delik teşik olmuştu.
Kâbe’nin Koruyucusu Kâbe’yi korumuştu.
Mehmet ŞAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.