- 463 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SICAK VESİKA
S I C A K V E S İ K A
( DÜŞÜNGÜLÜ E L E Ş T İ R İ )
Bir imgeyi parçalamak bazen
bir atomu parçalamaktan güç. Eintein
Coğrafyasındaki uluslaşma süreci daha olgunlaşmadan yola çıkan Adnan Gül, Çukurova’ya üzerindeki feodal kalıntıları atamadan gelmiş, o toprakların özlemiyle yanıp tutuşuyor.
Toplumsalı bireysel dille yazıyor, kendinden toplumsala varıyor. Yaşamdaki kavrayış ve çağrışımları yansıtış şekli bize, yazarın kendini yazıyormuş izlenimi veriyor. Dilinin ses bayrağı olan şairin şiirini birlikte dinleyelim. “ ey ‘ehiltaş’… / saca bağlı arkadaş… / belli ki aklına çekersin ekmekleri, / yanarsın ama yakışır sana ataş… / değilsin ki yaslı, / değilsin ki duvarında iz… / değilsin ki mısır çöreğinden ağrılı… / değilsin ki ölüme gardaş” (s.26) Acının içinden gelen, yokluğu yoksulluğu bilen şair, alın teri ve ekmeğin izine düşmüş. Yaşadıklarının birer vesikası olan şiir kitabına, ‘Ekmek, sizin öykünüzdür…’ diyen Aziz Agustinus’dan alıntılar yaptığı gibi, Anadolu’da yaşayan şairlerden de şiirler koymuş.
Adnan Gül’ün şiirlerinin yapısını imge oluşturmaktadır, yukarıdaki dizelerde görüldüğü gibi, zaman zaman da ses ve ritimden faydalanmaktadır. O şiirinde imgeyi, nesnel gerçeklerin belleğe yansıması olarak düşünüyor. Onun şiiri kof değil, anlam yüklü, bir yörenin sesi. “ellerime gömülen yerdeyim… / kısa değilim ki kendimden, / başlamadığı gibi ; kaldığı yerde…” (s.39) Şiirlerinin gizemi bir okuyuşta çözülmüyor. Okudukça sözcüklerin arasına giriyor, düzelerdeki zenginlikleri görüyorsunuz. Şair devinimlerini güncele dönüştürürken eğretileme ve imgelerle farklı bir bakış açısı getiriyor, imgeler oldukça işlevsel. “asri huyumdur, yalnızlığa yeşermek, / ateşimdir yatağına girdiğim göl, / kahırdır tomurcuğum…” (s.32)
‘el at ki açılsın, nehre giden yol…’ diyen Adnan Gül, ‘Sıcak Vesika’da şiir dilini oluşturmuş, manifestosu eksik . “yatkın değilmiş tamire sözüm… / yakışmasam da güne, gün… / biraz hayrına babamın… / biraz daha ucuz, piyasada, / bulunurmuş parça, / sikindirik göbeğine beynimin…” (s.41) Genellikle noktalamalı dizeler müstakil, virgülle sonlandırılan dizeler birbirine yaslanmış. Zaman zaman uzlaşı ister gibi görünen şair, gürleyen ve muhalif şiirlerini yeraltına indirmiş.
Kendisi, “değil ama hiciv mevsimi ” dese de, sözcüklerden yan anlam çıkararak şiirle hiciv mevsimini yakalayan şairin yazdıklarını birlikte okuyalım. “azıtıyor dilimi, yarı açık göbeğini / zillemiş karpuz…” (s.55) Albenili kırmızı karpuzun dilimleri alındıkça en tatlı kısmı ortaya çıkar, ona da göbek denir. Mevsimi geçen veya zamanında kesilmeyen karpuzun çekirdekleri çatlayıp zillenir. Son yıllarda beyaz tenli, albenili göbeklerini açarak moda yaratan genç kızlara serzenişte bulunarak karpuza zilli diyor.
‘Geleceğe ilişkin ütopyaların beslendiği, yaşama ulandığı kültürel bir öğedir şiir.’ diyor Veysel Çolak. ‘ışığını sınayan, çiğ ipektim ben’ diyen şair, nesnel gerçeklerle şiirsel gerçek birlikteliğini tarihsel döngü içinde yapıyor. “iyi bahçıvan diyorlar ki bakanlar ; / ışıltıya benzer yanılgıya, / çekilmiyor kahrı ipeğin !..” (s.111) Şair, iletmek istediği mesajı kurgunun geniş katmanlarına iyi yayamadığı gibi, bazı şiirlerde kıvamını da bozmuş. Dizeleri ve hatta şiirin bütününü sosyal konulardan kurulması şiirselliği öldürmüş…
Kimliğinin izine düşen Adnan Gül, şiirin cesur kişilerin işi olduğunu biliyor. “kalırım toprağa taştan ağır… / sanırım ki çırpınan şu kuş, / lal yakınımdır, / sesimdir, alacalı gün, / hep beni çağırır…” (s.67) Şair, alacalı günde kendini çağıran sese kulak veriyor mu, birlikte okuyalım. “severler ama o dostlar, / alınmam bicili rengine, / kefenlerimin (!)…” (s.67) Onun devrimci yanlarını ve şiirsel duruşunu gösteren aynaya bir göz atalım. “kaşla göz arasında kızışıp, / neden yükselir ki debisi, / bir araya gelmeyen sözün…” (s.84) Şair, ‘Taşı toprağı altındır’ diyerek geldiği ve ‘kıyısına itilmiş bir hayata iklim saklayan’ Adana’da yaşıyor. “ya aşkıdır hazar’ın depreşen, / ya yürek yangını, sancağıyla…” (s.42) gibi söylemlerde de bulunan şair, düş ötesi imgelemi kucaklıyor. Yazınsal olmayan imgenin kaynağı elbette dış dünyadır, kendisinin olmayandır. İnsan, şiirin dışında yaşayamaz… Adnan Gül, sözcüklere sığınan sesini çok seviyor, ona özlem duyuyor. Elbette bu ulusun bölünmez bütünlüğüne imzasını atan her şair ses bayrağı, dilini isteyebilir.
“uyardım geceye sızan ayı, / danıştım parıltıya, / hohladım ki mührüne gecenin… / can da canan sayıla…” (s.104) Şiir deyip geçmeyin, her derdin devasıdır. (*) Sıcak Vesika / Adnan Gül / Yom Yayınları / 119 s. * * * Şiir yeraltına iner mi? Entelle, mülayimden devrimci olur mu?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.