- 2241 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
YAVRUNDAN HABER VAR ANNE
Anneciğim,
Uzun zamandır biriktiriyorum kelimelerimi. Hani her mektubumda ağlıyorsun ya…Buna dayanamıyorum, o yüzden hayatın en güzel kelimelerini topluyorum sana. Kirli cümleleri yıkayıp yıkayıp bembeyaz ediyorum senin için. Ama sonra, çok yıkanmaktan sararan beyazlara dönüyor tüm sözcüklerim. Hem beyaz çok leke tutar bilirsin. Özdemir ASAF’ın dediği gibi, “ Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.” Sana beyazlarla gelemediğim için üzgünüm anne…
Günler hevesle kıyamete koşarken, ben inadına yaşamla dolduruyorum hücrelerimi. Kent mezarlığına sürekli birilerini dikiyorlar. Sonra suluyorlar topraklarını. Galiba ölüm, tohuma dönüp çatlamak, başka bir dünyada yeniden açmakmış anne. Belki de, o yüzden ölüme inat yaşayışım. Ama korkuyorum da, biliyor musun? Ya ansızın hayat sahnesinin ışıkları sönerse…Ya son kelimelerim boğazıma düğümlenirse…Sevdiklerime, sevdiğimi söyleyemeden…
Sesini duyar gibiyim. Ölümden söz ettiğim için kızıyorsundur şimdi.Annem, beni doğururken, öleceğimi de biliyordun değil mi? Öyleyse üzülme…
Yağmurlu havalarda geliyorsun en ziyade aklıma. Neden bilmem, belki toprak kokusundan, belki her daim kederden iz taşıyan nemli gözlerinden dolayıdır. Şu an yağmur yağıyor bu kente. Oturduğum yerden karşı dağın yamacındaki ıslak zeytin ağaçlarını izliyorum. Hani sen demiştin ya, “ Beni özleyince o çayırlara bak. Orda olacağım” diye. Küçük bir çocuk gibi, kanmış numarası yapıyorum, ordasın işte…Bir zeytin ağacına yaslanmış, dantel örüyorsun. Ne bitmez bir çeyizmiş ah annem! Kaç yaz oldu, kaç kış oldu, hala o ağacın altında ve hala başını hiç kaldırmadan dantel örüyorsun…
İşlerimi soracak olursan: Varla yok arası bir dünyada zikzaklar çizmekteyim hala. İnsanlar tanıyorum, evleri yüreklerinden dar, sonra yine insanlar tanıyorum, içlerinde yürek yerine evler var…Bazen, karanlık kapılardan aydınlık hayatlara çıkan yol, koca güneşin altında karanlık kalan hülyalara çıkıyor bazen de...Minnetle tebessüm eden gözlerde, hep bir anne tılsımı var. Ceplere saklanan çatlamış avuçlarda, baba…Hangi yana dönsem, yanan ve kahrolan bir cisim görüyorum.
Bir de anne, pusula yok bu kentte…Bükük boyunlar kıbleyi gösteriyor, anlıyor musun? Yaşlı gözler kuzeyi, yangın yeri yürekler güneyi…Doğuyla batı senin tercihine bırakılmış, gayri sen düşün…
Bütün dağınıklığımı toparlayıp çantama koyuyorum, ve her sabah bütün bir insanmış gibi yollara düşüyorum anne. Görenler elimde çanta var sanıyor oysa, çantanın içinde ben varım. Gideceğim yerden, göreceklerimden korkuyor, çantama gizleniyorum.
Aç çocuklar gördüm anne. Karanlık, mağara gibi fersiz ve soğuk evlerde, yoksul analar ağlıyordu. Duvarlarda saatler de gördüm ama, akrep adaletsizliği, yelkovan ahirete bırakılmış hesapları gösteriyordu.
Bir beyaz, fırfırlı elbise için gözyaşı döken küçük kızlar gördüm. Yine sen geldin aklıma…Hani bir etek beğenmiştim de, fiyatını öğrenince “ sonra alırız kızım” demiştin. O güne gittim. Ve kendim niyetine, küçük bir kıza, beyaz fırfırlı bir elbise hediye ettim. Böylece, hafızamdaki o acıyı sildim anne…Defterimin o sayfasındaki anne güldü…Artık, bari bunun için ağlama…
İşte, öyle zor benim günlerim. Gülmekten utanıyorum bazen. Evimdeki mutluluktan, beğenmediklerimden, yetinmediklerimden, hırslarımdan en çok, ama en çok da insanlığımdan. İnsan olmak, ne büyük külfetmiş anne…Yaşamak ne ağır sorumlulukmuş. Taş olup, yosun tutsaymışım, diyorum bazen.
Yine kendime daldım, hatrını sormayı unuttum. Sahi sen ne yapıyorsun anne? Geceleri sardunya kokulu pencerenden yıldızlara bakıyor musun hala? Hala, yoldan gelip geçen araba ışıklarında, babamın gölgesini arıyor musun? Beni en çok ne zaman özlüyorsun anne?
Ah çocukluğum! Telaşlı sabahların fukara kahvaltılarında, alüminyum bardaklarda içtiğimiz çayları özledim anne. Şimdi ışıltılı bardaklarda, kendi kanımızı yudumluyoruz da, tavşan kanı diye kandırıyoruz dudaklarımızı.
Ah sıkış sıkış oturduğumuz yer sofraları! Bir birimizin tabağından makarna aşırma telaşında, nasıl başladığını anlamadan biten yemeklerimiz. Omuz omuza olmanın sıcaklığı…Şimdi geniş sofralarda, tabaklardan taşan yemeklerimiz var. Ve herkes, tabağındakini bitirememe derdinde. Arkamı döndüğümde, yemeklerini çöpe döküyor çocuklar. Ve ben yine seni hatırlıyorum anne…Naçarlığını, ben yemiştim, deyip, tabağındakini bize bölüştürmeni, babamı da eklersek, altı parçaya bölünen kalbini…
Ah benim boynu bükük köy çiçeğim! Keşke bugünümdeki çokları, geçmişindeki yoklara ekleyip, yüzünü güldürebilseydim. Yaşamaya layık olmadığın kederleri gözbebeklerinden silebilseydim…
Bak ağladım yine.
Duyuyor musun, bizim türkümüzü söylüyor Volkan KONAK…
“Ayişem sığırların, hep karabaş karabaş
Gelir misin benimlen o yaylaya arkadaş
Ayişeme yan gözlan, kimseler bakmayacak
O yaylaya çıkmadan, çiçekler açmayacak“
Şimdi daha çok ağladım…Sahi anne, biz neden bu türküyü seçtik, unuttum. Çilemizi kabul mü etmiştik, hüznümüze boyun mu eğmiştik. Yoksa öylesine mi?
Şimdi beni görsen, “söndür o sigarayı” derdin. “Çoraplarını giy…” Ah benim gönüllü gece bekçim, çorap nöbetçim! Yağmur yağıyor ayaklarıma. Suya değen parmaklarım titriyor, her kıpırtı küçük halkalar bırakıyor su birikintisine. Biri de sana değsin, gel, çoraplarımı giydir, üşüyorum…
Geçenlerde bir arkadaş, her günü son günümüz gibi yaşamamız gerektiğini anlatan bir öykü yazmıştı. Şu an aklıma o geldi. Son günüm gelmeden, sana bir kez daha, seni çok sevdiğimi söylemek istiyorum. Olur da, bir daha görüşemezsek eğer, bil ki, yavrun seni çok sevdi…En çok senin için ağladı…Kalbin her dara düştüğünde, o bunu hissetti ve yandı.
Eğer Mahşerde sana benim için sual ederlerse, boynunu eğme sakın. Alemin tüm melekleri şahit ki, sen beni insan doğurdun, insan büyüttün. Eğer hataya düşmüşsem, ya da düşeceksem, tüm vebal benimdir. Bir de bunun için ağlama anneciğim…
Bu mektubu kalbimle yazdım. Öylesine ağır ki, postaya versem, hayatım boyunca ödeyemeyeceğim bir kargo ücreti isterler. O yüzden zarfsız, pulsuz sözlerimi rüzgara veriyorum. Kapına bıraksınlar diye…
“Sanma bir gün biter bu karanlıklar” diyor şair ama, sen san, beni seviyorsan…San ve mutlu ol…Mavi yazman kadar yakışıyor sana gülmek…
Gülen yanaklarındaki gamzelerinden öpüyorum…
Annem, seni çok seviyorum…Çok…
A.ENGİNDENİZ
YORUMLAR
Ben ne demeliyim bilmiyorum, gerçekten...
Nasıl bir yorum yapmalıyım çıkaramıyorum...
Öyle güzelki her cümlesi...
Alıntılayayım dedim en beğendiğimi, kıyamadım hiçbirine...
Keşke diyorum bende annemi böylesi çok sevebilseydim...
Ne güzel bir yüreğiniz var...
Ve dahi kaleminiz...
Bende anneme ithaf ettiğim, tabiri caizse “günah çıkardığım” bir yazımdan sonra okuyucuların sanki annemi anlatıyorsun, a aynı annem şeklinde yorumları karşısında şaşırmıştım. Yazınızı okuyunca o dostlara hak veriyor bende aynı şeyleri size söylüyorum.
Aynı Anacığımı anlatmışsınız. Vallahi aynı.
Senin annene mavi yazma yakışır, benimkine beyaz. Senin annenin gamzeleri yanaklarında benimkinin çenesinde(dedeme çekmiş). Senin annen Volkan’ı sever “Ayşem Destanını” dinler, benimki Erkan’ı sever “Eminem”i dinler.
Senin ki boynu bükük köy çiçeği, benimki 45 yıldır şehirde ama aklı hep köyde. Dilini bile değişmedi, hala “gitduk-gelduk”, “anderun gaybanasi”. Seninki “melek”, benim ki “melayke”.
Hani Volkan bir şarkısında diyordu ya “herkesin bir derdi var durur içerisinde” doğru ama eksik demiş. Dert bir değil “en az bir” . Lakin bizimkiler de deve yükü ile. Tıpkı "Ayişem"in devamındaki gibi "ve memleketimizde kadin olmak zor zanaat bilirim ............... ha! bu arada unutmadan, bu sene de sampiyonluğa oynuyoruz "
Ah "anacuğum" ah, yazun gara yazilmişsa ben silemem ya.Beni gidi beni, “urumunda gâvurun uşağı”.
Bende çook mektuplar yazdım, postaya vermeye yüzüm tutmadı, hep içime attım. Dur bari şu odanın kapısını örteyim de kızarmış gözlerim, ıslak yanaklarım görünmesin, belli olmasın ağladığım. Gönlüne, kalemine sağlık
Tebrikler, saygılar, selamlar,
Aynur Engindeniz
Siz de annenize güzel şeyler yazdınız. Ben de sizin yazınızda duygulandım.
Evet malesef Trabzonun şampiyonluğu ancak türkülerde kaldı.Gerçi ben Fenerliyim ama...
Sayfama daima verdiğiniz destekten dolayı çok ama çok teşekkür ederim size...Değerli hemşerim, var olun...
aynur hanım bugün siz de ben de biraz hassas bir konuyu yazmışız. annelerle yaşarken de konuşmak zor. ben de biriktiriyorum sözcüklerimi. sonra bir telefon ediyorum. ne biriktirdiğim sözcükleri söyleyebiliyorum ne de onların biriktirdiklerini söylemelerine izin veriyorum. her ikisine de gözyaşı karışıyor çünkü. annemin ya da babamın sesi titremeye başlar başlamaz ben konuyu değiştiriyorum. mesela alakasız bir şekilde bir gün önceki sarmanın yanmasından bahsediyorum. pişmeyen fasulyeden, krizden, trafikten, yağmurdan, çamurdan... Aklınıza ne gelirse. konudan konuya atlıyorum iki dakikalık konuşma içinde. o arada taktiklerle nasıl olduklarını öğreniyorum. ve onlar ne olduğunu anlamadan konuşmayı bitiriyorum.
işte böyle aynur hanım. geriye kalıyor iki gün sonraki konuşma için enerji toplamak..
duygulu yazınız için kutlarım sizi...
Aynur Engindeniz
Sevgilerimle...
İyide bu yazının yanında bir düzine selpak yokmu.::(((((((((
Ben zaten---------Annem, beni doğururken, öleceğimi de biliyordun değil mi? Öyleyse üzülme…------------------------------------
Burda koptum bir zaman kalakaldım.okumak istemedim gerisini ne yalan söyleyeyim.Ama bir anneye özlemi bir kızın annem ,canım, bebeğim ,anam demesini görmek hissetmek için okudum ama gel birde bana sorun.Ço güzeldi taa derinlerde hissettim yandım ,ağladım.Nefisti anlatımınız.Kutlarım yüreğini beyaz fırfırlı elbiseli kız.Gerçi giymemiş olsanda ben seni o elbise içinde hayal ettim, melek misali.
Sevgili arkadaşım: çok ama çok beğenerek bir o kadar da hüzünlenerek okudum. Annesiz olmak büyük bir eksiklik benim için.. Şimdi çocuklarım için yaşıyorum ama keşke yaşasaydı diyorum. Okurken gözyaşlarımı tutamadım. Bugün ben de rahmetli annem için siteye bir şiir ekledim. Sayın ÜNALAN'ında annesinin ölümünün birinci yıldönümüymüş. Mekanları cennet olsun aramızda olmayan bütün annelerin..
Anne kelimesi bir topluluk aslında ve aynı şeyleri hisseden, çocukları için canını veren, gözlerinden ruhunu okuyan zaten sen çok güzel ifade etmişsin hepsini... Benim annem de çorapsız gezdirmezdi mesela..üzerime titrerdi.
Çok çok tebrik ediyorum, çok duygulu ve içten duygularla yazılmış olağanüstü bir mektuptu...
Sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
Sen de beni güldüren yegane yazarsın:)
Allahı bilen ve onun emrine itaat eden her kula Allah Adn cennetlerinde saraylar inşa edecektir mutlaka...
ve emin olunki muhakkak ve muhakkak ki etmiştir size....hz Peygamber buyurki "cennet Annelerin ayakları altındadır" diye ve yansıyan bu sevgi öyle anlatıyorki yüreğinizi ve sevginizi bize, yazarımız belliki o cenetti çoktan üzerine devralmış bile....
hissetmeden ve bilmeden ansıl yazabilirki insan?
ne mutlu diyesim geldi sayın Aynur ENGİNDENİZE....yazının neresinde ve hangi cümlesinde az biraz soluk alayım diye bir an durmak istedim lakin, çok başka güzel ifade edilmiş samimi olarak söylüyorum ve eylenemedim....
yazı sayfasında asılan bir çok yazının duygu üstünde bir duygu ile ifade edilmiş bir güzellik bu...ve merhamet ve sevgi emaresi her bir kelime içinde maylanmış bol ve berektli...alınması ve bolca ders verilmesi gerekti.bolluk bereket olsun sayın yazarım....misliyle dünya ve ahirette tüm güzellikler Mübarek Anneniz ve sizin mekanınız olsun inş...
güne düşmesini ve sevginin nasıl bir duygu ve merhamet barındırıp büyüttüğünü herkesin ve her cehaletin görmesi dileğim ve arzumnla....ey kararıp kömürleşmiş kalpler, bir katre sevgi sizede var....yaterki almasını bilin sizler....
Allah sevgisi ile....
değilmiki yine, Allahın bir kuluna duyduğu merhameti bir Annenin evladına duyduğu şefkat ve merhametin misliyle üstünde bir sevgi olarak ifade edilmiştir bizlere...
Allahım merhameti ile çok sevsin seni inş...
kutluyorum ve 10+10 ile ayrılıyorum sayfandan güzel insan....saygım ve duamla....
Aynur Engindeniz
Aynur,ben kolay kolay ağlamazdım ama şimdi yazının bitiminde gözyaşlarına boğuldum...Hüzün ağırlıklı ve edebi yönü son derece mükemmel olan bir mektup...Hani sana da yakışıyor ha,böyle döktürmek...
Parağraflarından herhangi bir bölümü kopyalayıp da buraya yapıştırmadım.Çünkü her kelimesi ve her cümlesi birbirinden güzeldi.
Emine hanımın dediği gibi fazla uzaklaşma.Sık sık gel.Sen olmadan yazılan öyküler,boynu bükük kalıyorlar...
Selam ve saygımla...
Puanımı baştan vermiştim.On puan helal olsun...
Son günlerde okuduğum en duygulu, en güğzel yazı idi. herkes annesini sever mutlaka ama bu kadar güzel dile getirmek bu sevgiyi, herkese kısmet olmaz.
Uslûp, anlatım ve teknik yönden de çok güzel. Yılların emeği var gibi. En azından duygular yüz yıllıktan aşağı değil sanki.
Yazara en çok anne yazıları ve şiirleri yakışıyor.
Fikret TEZAL tarafından 5/23/2010 10:26:39 AM zamanında düzenlenmiştir.
İşlerimi soracak olursan: Varla yok arası bir dünyada zikzaklar çizmekteyim hala. İnsanlar tanıyorum, evleri yüreklerinden dar, sonra yine insanlar tanıyorum, içlerinde yürek yerine evler var…Bazen, karanlık kapılardan aydınlık hayatlara çıkan yol, koca güneşin altında karanlık kalan hülyalara çıkıyor bazen de...Minnetle tebessüm eden gözlerde, hep bir anne tılsımı var. Ceplere saklanan çatlamış avuçlarda, baba…Hangi yana dönsem, yanan ve kahrolan bir cisim görüyorum.
Sevgili Aynur, şu pazar sabahında beni ağlattın. O kadar içten ve samimi ki, mektubun, sen değil de ben anneme söyledim bu sözleri sanki. Ne yazık ki artık annem dünya da yok.
Çocuklar, ya çocuklar; İşte onları aynen senin tarif ettiğin gibi özlemekteyim. Sanki bugünüm son olacak, bir daha onları göremeyecek gibiyim. Her zaman kaygı duyar anneler çocukları için. Yaşları elli bile olsa.
Çok uzattım yine, sevgilerimi bıraktım sayfana. Biraz daha sık yazsan olmaz mı? Senden öğrenecek o kadar çok şey varki...