- 444 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
OYUNSAYMAMALIYDI
Bilgisayar diye bir bilgi aleti icat edildi. Biliyorsunuz. Bilmeyen zaten ölü. Kullanmayanlar da kullanamayanlar. Bilgisayarı benim gibi daktilo amacında kullananlar mutlaka vardır. Ama sayımız o kadar az ki bilgisayarı oyunsayar gibi kullananlara nazaran. Şurada burada veya orada geçiyor oyun hakkında muhabbetler. Artık östaki borularım tıkandı bu saçma salak muhabbetlerden. Yok, efendim canavarı kesmişte şu kadar puan alırken arkadan biri onu canavar sanıp kesmiş, bir de utanmadan onun puanını almışmış. Bu ne len? Kendinden geçmiş o an. Orada oynattığı karakter sanki kendisiymiş gibi, yaşarmışçasına anlatıyor. Bir de arada oyunda geçen terimleri kullanıyorlar ya işte o zaman ağzın öylece belediye çukuru gibi açık kalıyor. Konuşulanların kendime bir pansumanı olmayacağını anlayınca ayrılıyorum elbette aralarından. Başka bir arkadaş grubunun yanına gidince başka bir oyun mevzusu bahis. Ulan bunların konuştuklarını dinleyince benim suratımın ortasındaki belediye çukuru daha da genişliyormuş gibi hissedi-yorum. İnsanın etrafı böyle oyunistlerle çevrelenmiş olunca merak etmiyor da değil yani.
-Ulan böyle heyecanlı falan konuştuklarına göre çok zevkli heralde.
gibi bir saçma düşünceye kapılıp denemeye kalkmayın sakın, benim gibi. Ne kadar Faber Castell’le de silsem bir türlü hayatımdan çıkaramadığım ve bundandır ki artık anılaşan bir hikâyem var.
Daha küçücüküm, miniminnacıkım ama ucundan acıcık alınmış yaşlardayım. Bütün zamanım kitap okumakla ve yazmakla geçiyor. Eğer canım arada bir sıkılırsa bilgisayarımı aldığımız yerdeki bir elemanın yüklediği arabaların yarıştığı oyunu oynuyorum. Oyun dediysek şu an ki genç olmadan direk yaşlandığı halde dışarıdan gençmiş gibi görünen insancıkların oynadığı ONLAYN oyunlardan değil benim araba yarışım. Kendi kendime bilgisayarla FİRİİ takılıyorum. Çünkü haberim yok öyle onlayn oynanan boktan oyunlardan. Ta ki insancıklardan biriyle yakın arkadaşlık kurana kadar. İsmi don’t lazım olan bu insancık çok tavsiye etti adını hatırlamadığım o boktan olan onlayn oyunu. Bu insancıklar artık öyle bir mekanizma oluşturmuşlar ki etraflarındaki di-ğer insanları da kendi çukurlarına sokup onlara da –CIK ekliyorlar. Bu ismi don’t lazım arkadaşım beni de o çukurun bir üyesi yapmak için götürdü internet KAFE’ YE. Gösterdi nasıl oynayacağımı ve bana bıraktı. Ardından yaptıklarının aynısı yaptım ama onun ki gibi olmadı. Meğerse klavye kullanma hızım onunkinden VERİ VERİ düşükmüş. Aynı anda baş-ladığımızda ismi don’t lazım arkadaşım oyunun 30 bilmem kaç küsürüncü bölümünde iken ben daha çift haneli bölümlere geçememiştim. Gittiğimiz internet kafede etrafıma baktım. Herkes bu ve bunun gibi salak oyunlarla pek bi içli dışlılar. Hatta sadece içliler. Aralarından suyun ne hidrojeni ne de oksijeni sızıyor. Baktım bu oyunlar için epeyce bi kafa yoracaksın sonra oynayacaksın. Yok arkadaş. Ben bu çukurun içinde olmayacağım. Zaten çukura giripte çıktıktan hemen sonra yukarıdan bakınca anlıyorsun ki çukuru türü bok.
Arkadaşım baktı benden insancık olmayacak hemen başka bir cıksıza yöneldi. Yöneldiklerinden bazılarına cık eklemeyi de başarmadı değil. Sonra böyle birden iki, ikiden üç, dört derken etrafın cıklarla doluyor. İstemesen bile konuştuklarını duyuyorsun. Bu konuşmalardan anladım ki bir de bu oyunlara para yatırılıyormuş. Önceden bu para kavramını oyunda kazanılan puanlar olarak düşünmüştüm. İşte şu kadar puana şu kadar cisim gibisinden. Fakat sonradan anladım ki bahsedilen para üzerinde Atatürk olanlardanmış. Kendilerini oyuna esir ettikleri yetmezmiş gibi bir de ceplerini esir ediyorlar. Söylemiştim kitap hastası olduğumu. Okumayı öğrendiğimden beri okuyorum. Bundandır ki varımı yoğumu kitaba yatırıyorum. Aslında sadece yoğumu yatırıyorum. Ve yine bundandır ki varım yoklaştıkça yoğum çoğalıyor. Oyuna yatırıp üzerine yorgan sere-ceğim parayla yoğumu yoklaştırmayı düşünürüm. Bu açık bir konu elbette. Zevk meselesi. Ben kitaba yatırırım sen oyuna. Bana ne zaten. Zarar eden senin akrebin.
Yakındığım olay oyunlara para yatırılıp zevk almak meselesi değil. Belki o oyun üzerinden para da kazanabiliyorsundur ama hayatını sadece o oyuna odaklayıp kıçın nasırlaşana kadar koltuğundan kalkmayıp oyun oynamak çok saçma. Kime, neye yararı var bu saçma salak ideolojinin?
Türkiye’yi sarsan bir olay oldu. Erzurum ilimizde yaşayan on üç yaşındaki bir çocuğun oyun yüzünden öldürüldüğünü hatırlarsınız, sanırım. “Metin 2” isimli oyunda bilmem ne şifresini kırmış bu on üç yaşındaki çocuk ve kendisini kaçıran ağbilerine bu şifreyi vermemiş ama azraile ruhunu bedava, sadaka gibi, geri almamak üzere ödünç vermiş. Böyle bi şeyin olması neyi gösterir peki? Oyun için ölmeyi gerektiren ırzına geçtiğimin şifresi neymiş! Bu kadar kolay mı ölmek!
Bill Gates, koca Microsoft’un yazılım mimarı mutlaka bi halt olduğunu biliyor ki oyunlarda oynatmıyor çocuklarına haftada bir saatten fazla.
Bir 30 yıl sonrasını düşünüyorum da artık bakkaldan ister gibi:
-Pardon. Bi oyunsayar alabilir miyim acaba?
diyeceğimiz günler gelmez diye ümit etmek istiyorum artık.