- 470 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Mağaranın Kamburu - 5
-Gelmeyeceğini söylemiştin giderken, ama gene buradasın. Son görüşmemizden bu yana iki aydan fazla bir zaman geçti. Neler yaptığını bilmek isterim.
-Gelmemek için çok direndim, ancak senden başka bana yardım edebilecek birisini bulamadım.Yani anlayacağın gene sana muhtaç oldum. Benim işlerim hep kötüye gidiyor. Bana muhtaç iken beni sevdiğini söyleyen O kadın iyileşince değişiverdi. Kadınları anlayamaz oldum.
- Bir atasözünde der ki : kadın gölge gibidir, kendisini takip edenden kaçar, önünden gidenin arkasından koşar .
-Doğru,ona olan düşkünlüğümü gösterdikçe , benden kaçar oldu. Bazen bu aşka da her şeye de lanet ediyorum.
-Aşk kapı çalmaz;ona tüm kapılar açıktır. Aşk hem kendisini hem de aşığı yer bitirir. Aşk bir kalbin bir başka kalpte gönüllü hapis yatmasıdır;mahkûmun mahkûmiyetinde hem eza hem de ceza vardır. Mahkûmiyet süresi ise bir andan onlarca yıla kadar değişebilir.Yakınmayı bırakıp O’nu kendine bağlamanın yollarını aramalısın.
-Kendimi çaresiz ve yalnız hissediyorum.
-Yalnızlıktan kurtulmak için aşık oluruz,aşık olduktan sonra ise yalnızlığımızın arttığını görerek şaşırırız. Rüzgarın sesini dinle,onun konuşmasını kendi diline tercüme et. Dağların vefasızlığından, denizin ihanetinden,ağaçların cilvesinden bahsettiğini göreceksin. Söndürmesini bilmiyorsan, ateşi hiç yakma.
-O da karım gibi bu ara çok konuşur oldu. Bazı lafları sinirimi bozuyor. Geçen gün o kadar ileri gitti ki ancak suratına bir tokat atarak susturabildim.
-Kadının dırdıra başlaması kopacak fırtınanın ilk belirtisidir, erkeğin de susması aynı tehlikeye işarettir. Erkekler kadınları önce kravat gibi boyunlarına takıyorlar ya da şapka gibi başlarına koyuyorlar; sonra ise ayakkabı gibi ayaklarına giymeye çalışıyorlar. Sevdiğin insanda kusur görmeye başladığın anda sevgini de sorgulamaya başlamışsın demektir.
-O’nun isteklerini yapabilmem mümkün değil; zaten ekonomik yönden zorluklar içerisindeyim.
-Her kadının erkeğinden maddi bazı taleplerinin olması çok doğal. Mesela kadınlar olmasaydı, ayna diye bir nesne de icat edilemezdi. Birçok buluşun gerisinde bir kadının ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçları karşılamaya çalışmalısın. Nasıl olursa olsun bir iş bulup çalışmaya başlamalısın.
-Arıyorum, ama bana uygun bir iş bulamıyorum. Kendime olan güvenimi de kaybetmek üzereyim.
-Başarısız kimse zorlukla karşılaşınca bırakan kişidir. Başarılı kimse ise onun vazgeçtiği noktada çabalarını ısrarla sürdüren kişidir. Tekrar dene,tekrar dene… Asla vazgeçme!
-Endişeliyim,başaramayacağımdan korkuyorum. İşimi kaybetmeme neden olanlara da lanetler yağdırıyorum.
- Endişe başarının frenidir,ama bozuk bir fren... Başarısızlıklarımız bizimdir. Başkalarını suçlayarak, bahaneler bularak bunlardan kurtulamayız. Başaramam deyip de başaranı hiç görmedim, ama başaracağım deyip de başaranı çok gördüm.
-Basmakalıp güzel sözlerle gerçek yaşam aynı şey değil. Sen burada oturduğun yerden her şeye ne güzel çareler öneriyorsun. Benim yerimde sen olsaydın da seni de görseydik.
- Çuvallar dolusu parayı ve öğüdü bir yere döküp,insanlara “istediğinizi alabilirsiniz” denseydi, çöpçülerin öğüt süpürmekten canları çıkardı . Denemekten korkmak bir şey yapmak istememenin mazeretidir. Korkular öğrenmeye dayanır. Öğrenmeler yaşantılarımızdır. Yani olumsuz yaşantıların izlerinden başka bir şey değildir korkularımız. Gerçeklerden korkanlar, bir gün mutlaka kafalarını onun taştan kapısına vuracaklardır. Ayrıca her gerilemede bir ilerleme umudu da vardır.
-Aslında bir iş teklifi aldım. Beyaz eşya ticareti yapan bir firmanın muhasebe işi . Eski işimden daha düşük bir mevki, ama galiba kabul etmek zorundayım.
-Yüksek makamlara çıkmak değil,orada kalabilmek meseledir. Mutlu bir yaşam süren nice insan bir makamı kabul edince mutluluklarını da öldürmüşlerdir. Yükseklerde olmanın nimetleri yanı sıra zorlukları da vardır. En önde giden sen olursan arkandakilerin de tüm yükü senin sırtına biner. Göğe hızla yükselen füze,yere de hızla iner.
-Bir işe girersem ondan ayrı kalmam gerekecek, hiç değilse günün belli saatlerinde. O’na öylesine aşıkım ki bir an bile ayrı kalmayı göze alamıyorum. Bu galiba benim ilk ve gerçek aşkım!
-İlk aşk narkoz gibidir,çünkü bedenimizin yavaş yavaş uyuştuğunu hissederiz. Her aşık için kendi aşkı en büyüktür. İnançları en kuvvetli insanlar aşıklardır ; çünkü sevdiklerine kayıtsız şartsız inanırlar.
-Geçen gece karanlıkta balkonda saatlerce el ele oturduk. Hep onu seyrettim, onun harikulade güzelliği beni kendimden geçiriyor.
-Gecenin güzel göstermediği ne var ki!... Sevilen kadın mı güzeldir, yoksa güzel kadın mı sevilir? Sorusunu bazen kendine sor. Aşık olan kadından daha güzel bir kadın yoktur. Aşık olan erkek ise, en güçlü erkektir.Aşkta sadakat da önemlidir,her iki taraf için.
-Benim ağzımı arayacağına doğrudan sorabilir veya söyleyebilirsin. Evet,O iyileşir iyileşmez beni aldattı. İş aramak için birkaç saatliğine evden ayrılmıştım. Döndüğümde dakikalarca zili çalmama rağmen kapı bana açılmadı. Bir köşede yarım saat kadar evi gözetledim. Apartmandan çıkan bir genç adama camdan el salladığını görünce her şeyi anladım. Nasıl ,sevindin mi öğrenince?
-Her şeyi öfkelenmeden de anlatabilirsin. Öfkenin getirisi vardır,ama götürüsünün yanında bir hiçtir . Olanlar seni incitmiş, gururuna dokunmuş. Öfke gururdan,gurur da öfkeden beslenir. Bazı yazarlar o kadar yalancıdır ki, kendi yüzleri değil ,ama yazıları kızarır. Şimdi senin de kızarmış sözlerin bazı ifadelerini yalanlıyor. Ondan gene intikam almak ister gibisin.
-İntikam peşinde değilim,çünkü oturup meseleyi tartıştık. Bana bir daha olmayacağı konusunda söz verdi ve ben de O’nu affettim.
- Suçluların affını isteyenler genellikle kendileri de suç işleme eğiliminde olanlardır.Bir suçluyu affetmek işlenecek bin suçu şimdiden kabul etmektir .
-Olanları unuttum desem belki daha uygun olurdu.
-Keşke unutabilsen! Bazı kişiler unutmaktan yakınırlar, ama unutmaktan şikayet etmemeli! Ya bazı şeyler hiç unutulmasaydı, o zaman halimiz nice olurdu?
-Benim şimdiki halim gibi olurdu.
- Kendisini aldatmayı beceremeyen, başkalarını nasıl aldatacak? Onun için sahtekarlar bu işin provasını kendi üzerlerinde yaparlar. Kendin ol, kendin olamadıysan kendini ara; başkasının maskesini takmak tefeciden faizle para almak gibidir .
-Sana yaranmak ya da kendimi iyi birisi gibi göstermek için böyle konuşmuyorum .Çelişkili de olsa tüm söylediklerim bana aittir.
-Hiçbir insan tek kişi değildir. Ne kadar maskesi varsa o kadar kişidir. Senden ayrılmaması için her şeye razı görünüyorsun, hiç olmazsa şimdilik. Bu gün boyun eğenler, yarın boyun eğdiklerinin boynunu kesmeye adaydırlar.
-Benim ona yaptıklarımın karşılığı bu mu olmalıydı?
-Yaptığın iyiliğin karşılığı olarak kötülük gördüysen hayıflanma; çünkü nankör nankörlüğünü yapmıştır.
-Bazen kötü kaderin bana bu oyunu hazırladığını da düşünüyorum. Mutlu ya da mutsuz akıp giden yaşamımı alt üst eden bu fırtınanın başka bir nedeni olamaz ki...
-Beceriksizliği, tembelliği, akılsızlığı ve ahmaklığı kader olarak yorumlamak, sorumluluklarımızı yükleyecek yeni bir sırt bulduğumuza işarettir. Akıl; hep iyi,güzel, doğru ve yararlı olanı bulmaz, bunların tersi de aklın ürünüdür.
-Yaşamı anlamayı çok isterdim. Yaşamı sorgulamaya çalıştım, bula bula kötülük, mutsuzluk ve çirkinlik buldum.
- Yaşamı anladıysan belki çok büyük bir adam olamazsın, ama en mutlu kişi olursun . Yaşamın her anı ayrı bir noktadır. Ayrıldığımız noktaya hiçbir zaman geri dönemeyeceğiz. Bir sonrakine belki gidebiliriz, ama bir önceki noktaya dönüş yapmak ne mümkün? Belki de budur yaşamı önemli kılan. Önceye dönebilseydik yap-bozlarımızla yaşamın da suyunu çıkarırdık. Gene de yaşamı anlatmayı deneyebilirsin.
-Yaşamı nasıl anlatabilirim? Gerçek anlamda hiç yaşamadım ki... Zamanla beraber yaşam da akıp gitti.
-Zamanın ufacık bir kırıntısı yaşamla ilgilidir, oysa biz onun hepsini yaşam olarak algılama yanlışlığına düşeriz. Yaşam;tekrarı olmayan, bir defa sahnelenen komik bir tiyatro eseridir . Seyrettin, bitti. Gülmediysen kabahat kimin? Baksana gelecek atını kırbaçlayarak hızla geliyor,g eçmiş de atını kırbaçlayarak hızla gidiyor. Yaşamayı bilmeyen ölmeyi de bilemez .Y aşamın her anı haz doludur; ölümün de öyle...
-Bunlar senin uydurduğun birkaç felsefi zırvadan başka bir şey değil. Yaşam düşünceden ibaret değildir, öyle olsaydı en iyi düşünenler en rahat yaşayanlar olurdu.
- Düşündüğün kadar varsın, düşündüğün kadar yaşarsın; düşüncelerin kadar zenginsin ve düşüncelerin kadar mutlu olabilirsin . Düşüncelerin sözlerinin; sözlerin de eylemlerinin kaynağıdır. Her derdin dermanını önce düşüncende ara, düşüncen sana derman olamıyorsa başka şeylerden boşa medet umma! Düşünmek çok yorucu bir iştir; o nedenle de böylesi bir işi yapmayı isteyen az çıkar.
-Biraz da benden bahsetsek! O’nun ihaneti hiç aklımdan çıkmıyor.
-Hani O’nu affetmiştin?
-Öyle dedim ama , dediğime ben de inanmadım.
- Bir gönüle binlerce yoldan gidilebilirken, sadece bir yoldan çıkılır: İhanet . İhanet eden bir dostun bile affı çok zordur. Yüreğimizi dağlayan aldatılmışlık ateşi bize hiç sönmeyecekmiş gibi gelir. İntikamın kendisi değil, düşüncesidir bizi etkileyen. Sen de intikam almak ister gibisin!
-Bir yanda sevgi, diğer yanda aldatılmışlık ve öte yanda da intikam arzusu. Bunların arasında gidip geliyorum. Yorulduğumun farkındayım, ama içimi acıtan şey, asıl beni etkileyendir. Ne olur O’na da bu acıyı tattırmamı sağla.
-Dönüp dolaşıp aynı yere geldik. İlk günkü gibi nefret dolusun, kötülük istiyorsun. O’nun yaşadıkları sence yetmedi mi? Çok ciddi bir kaza geçirdi, annesini kaybetti. Daha kötüsü ne olabilir ki?
-Senin de hangi tarafta durduğun belli değil .Bir gün etrafa kötülükler saçıyorsun, bir başka gün ise iyilik meleği gibi öğütler veriyorsun.
-Hiç kimse herkesi memnun ya da mutlu edebileceğini düşünmesin! Tabii çılgın yada aptal değilse... İyi’nin en iyi tanımını yapan en iyi insan demek değildir .Şu anda çok öfkelisin, böyle olman gayet doğal. Kendinin dışına çıkarak olaylara bakmaya çalışsan. Mesela öfkelenirken kendini bir aynada seyret, sonra da öfken geçince aynadaki görüntünü hatırla. Çok güleceksin!
-Her şeyi affedebilirim, mutluluğumu çalan hariç... Beni bir ahmak yerine koydu, belki de gerçekten öyleyim.
-Çelmelere rağmen gidebiliyorsan, yürüyorsun demektir. Sorunsuz bir mutluluk da mutsuzluktur . Ahmaklar olmasaydı, hata yapınca neye ya da kime bakıp teselli bulacaktık! Ahmaklar hatalarımızın silgisidir...
-Ne güzel teselli veriyorsun! Ahmaklığımı da onayladın!
-Hep kendimizi arar dururuz, bulduğumuzda ise hayal kırıklığına uğrarız. Çünkü hayalimizde yarattığımız kendimiz ile bulunan arasında dağlar kadar fark vardır. Kusurlarını söyleyenlere kızacağın yerde onları dinle! Saydıkları kusurlar arasında iftira varsa, konuşmasının sonunda onları yüzüne vurursun. Eleştirilmekten korkanlar, eleştirmeyi de bilmezler. Üzülme, her problem bir tanedir; ama o problemin birçok çözümü vardır.
-Beni bana anlatma, çünkü beni en iyi ben bilirim. Başkası ise sadece bildiğini sanır. Ben sevgi ve aşk istiyorum, onları elde edemezsem kötülük ve intikam peşine düşüyorum. Tanrı’ya çok yalvardım, artık o da beni umursamıyor.
-Eğer bir şeyin gerçekten olmasını Tanrıdan dilersen, o şey mutlaka gerçekleşir. Diledin ve olmadıysa, ya zamanı ya da kalbini kontrol et! Sevilmeyi isteyenler en çok sevilmeme ihtimali olanlardır. Mutsuz insanlar bir mıknatıs gibi birbirlerini çekerler. İkinizin de birbirinizi bulmanızın nedeni mutsuzluklarınız olsa gerek.
-Söylediklerine katılmıyorum,çünkü ben onun yanında iken çoğunlukla mutluyum. Hatta bazen ne kadar mutlu olduğumu tüm insanlara haykırmak istiyorum
-Mutlu olduklarını anlatanlara inanmam, çünkü gerçek mutluluk anlatılmaz, sadece yaşanır . Mutluluk bir fren değil,gazdır . O nedenle mutlu olunca durulmaz, yeni mutluluklar aranmaya başlanır. Ne kadar çok mutlu olursan, o kadar da çok onu çalmak için etrafında hırsız toplaşır.
-Uzun yıllar çocuk esirgeme kurumlarında yaşamak zorunda kaldım. Şefkat ve korunma duygularından yoksundum. O yurttan öteki yurda defalarca yer değiştirdim. Orada yapılan haksızlıkları, atılan dayakları, zorla uygulanmak istenen disiplin kurallarını hatırladıkça çıldıracak gibi oluyorum. Sanıyorum ki gene birileri beni yakalayacak ve o hapishane gibi yere kapatacak.
-Anlaşılan oralarla ilgili çok olumsuz anın var. Bazılarını anlatmak ister misin?
-Hangisi anlatayım ki...
-Mesela bir hırsızlık olayı vardı yaşadığın.
-Bir arkadaşın para ve eşyaları çalınmıştı da suçu bana atmışlardı. Onu mu?
-Evet, ama doğrusunu... Çünkü olay, senin söylediğin gibi olmamıştı. Yalan söylemekten bir türlü vazgeçemiyorsun.
-Tamam, doğrusunu anlatayım. Yurttaki bazı arkadaşların kendilerini ziyarete gelen yakınları olduğu için durumları benden iyiydi. Akrabaları ufak tefek hediyeler getirdikleri gibi üç-beş harçlık da verirlerdi onlara .Beni ne arayan ne de soran vardı .Onlardan bir tanesinin bir miktar parasını ve kalemlerini çaldım. Çocuk bu yüzden ortalığı ayağa kaldırdı. Yakalanacağımı anlayınca kalemleri bir başka arkadaşın dolabının içine attım . Paralar bende kaldı, çünkü onları saklamak daha kolaydı. Nöbetçi öğretmen hepimizi aşağıdaki salona dizdi, kendisi yukarı çıkıp dolaplarımızı aradı. Çalınan kalemleri bulunca o arkadaşımıza hepimizin gözü önünde bir meydan dayağı çekti.
-Başkasına iftira etmek, seni etkilemedi mi, vicdanen rahatsızlık duymadın mı?
-Hayır,kendimi kurtarabildiğim için sevindim bile.
-Yetiştirme yurdunda ne işin var,oraya neden gittin?
-On bir yaşındaydım. Bir gece cama vuran yağmurun çıkardığı sesle uyandım. Bir kamçı gibi çarpıyordu cama. Gök yarılırcasına gümbürdüyordu. Rüzgarın uğultusu da korkunçtu. Yatağımda doğrulup oturdum, tir tir titriyordum. Anneme seslenmek istedim, ama kızacağından çekindim. Biraz ses çıkarmadan öylece bekledim. Derken annemin çığlığını işittim. Onun da gök gürültüsünden korktuğunu düşündüm. Çığlığı bağrışmalar izledi. Yataktan aceleyle aşağı indim, odanın içi karanlık olduğundan bir şey göremiyordum. Karanlıkta ayağımı bir cisme çarptım, çok acıttı; ama gene de odamın kapısına yöneldim. El yordamıyla kapının kolunu buldum, dışarı çıktım. Yatak odasından ışık ve sesler geliyordu. Yatak odasının kapısını açmaya çalıştım, beceremedim. Galiba kilitliydi. Annemin “Yapma,yapma! Sana her şeyi anlatacağım!” dediğini duydum. Bunlar aynı zamanda onun son sözleriydi. Bir tabanca sesi ile kendimi yere attım. Tabanca bir daha patladı,bir daha... Bağırmak istiyordum, ama sesim çıkmıyordu. Aslında ne olduğunun da tam bilincinde değildim o sıra. Derken kapı açıldı, babam hışımla dışarı çıktı. ”Baba!” diyebildim ancak. O ise beni eliyle itip hızla oradan uzaklaştı. Annem yatağın üzerinde kımıldamadan yatıyordu. Bir damla bile kan görmedim. Uyuyor gibiydi. Yanına yaklaştım. Öldüğü düşüncesi aklıma gelince duraladım. Biraz sonra da evin içi insan doldu. Sonuçta ben de kendimi bir yetiştirme yurdunda buldum.
-Yaşadıklarının seni etkilememesi mümkün değil.
-İlk defa bir insan ölüsü görmüştüm ve o da annemdi. O güne kadar babamla aralarında ciddi bir tartışmaya bile tanık olmamıştım. Zaten birbirleriyle pek fazla konuşmazlardı. Babam işten gelince yemekten sonra ya gazete okur ya da televizyon izlerdi. Annem ise mutfakta veya başka bir odada kendisine yapacak bir iş bulurdu, adeta babamla birlikte bulunmaktan kaçınır gibiydi. Olayın nedeni olarak ihanet gösterildi,a ncak bunun doğru olup olmadığını bilemiyorum.
-Senin de ihanete karşı gösterdiğin aşırı tepkinin altında bu olay yatmasın?
-Olabilir.O gece hep benimle beraber. Düşünmediğim, hatırlamadığım gün yok.
-Acılar kolay unutulur;kişi canlandırmasa...
-Ölüm bana korku vermiyor, onu istemiyorum da. Artık ona karşı kayıtsız kalabiliyorum.
-Her an evrende milyarlarca doğum ve ölüm oluyor. Bunların hangisinin farkındayız, ya da bunlardan hangisi bizi ilgilendiriyor? Dünün büyük adamları, güzel hatunları bu günün sadece bir avuç toprağı ve kaldıysa birkaç tane de kemiğidir . Bu dünyaya gelirken getirdiklerine ve bu dünyadan giderken götürdüklerine bir bak!
-Ölümü sorgulamak istemiyorum, sorgulasam da anlayabileceğimi sanmıyorum. Tek endişem O’nsuz ölmek.
-Bize acı veren ölümün kendisi değil de tek başımıza ölecek olmamızdır. Bir insanın yaşamdan bekledikleri ne kadar çoksa ömrü de o kadar uzun olur. Yapacağı işi olanın ölmeye zamanı yoktur. Ama bir gün o anın içinde buluveririz kendimizi: Meyve olgunlaştığına sevinsin mi üzülsün mü? Artık daldan ve ağaçtan ayrılmak zamanı gelmiştir .Bu günlük de bu kadar.Sana güle güle...
YORUMLAR
Ömer Bey, yazınızı ilgiyle okuyorum; ama lütfen biraz kısaltamaz mısınız? Bir yazı okuyup çıkmak zorunda kalıyorum. Zamanı dar olan bizleri de düşün. Yazıyı çok beğendim, okumak istiyorum. Oysa senin derdin, bir an önce bölümleri atıp kurtulman gibi geliyor bana. Öykünde her şey var. Hayatın ta kendisi. İlginç yani.
kutlarım saygı ve sevgilerimle...
Ömer Faruk Hüsmüllü
İlginize ve değerli yorumlarınıza çok teşekkür ediyorum.
Selam,sevgi ve saygılar...