- 3493 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
RÜYA VE HAKİKÂT
Rüya, insanların sıkça karşılaştığı bir olaydır. Rüya için herkes bir şeyler yazıp çizmiştir. Ancak insanlar, rüyaların sırlarını henüz çözebilmiş değillerdir. Rüya, ölümle yaşam arasında geçen ve insanları ötelerin ötesine götüren bir gerçekliktir.
Hayatınızda birçok insanla karşılaşırsınız. Bu karşılaştıklarınız, aileden de olabilir, başka biri de. Sabah kalktığınızda bu karşılaştıklarınızdan bazılarının sevinçten uçtuklarını görürsünüz. Sebebini onlardan birine sorduğunuzda, geçen gece çok güzel bir rüya gördüğünden bahseder. Ona rüyasında gördüklerini anlatmasını istersiniz. O, rüyasını anlatır da anlatır, aşk ve heyecanla. O, rüyada yaşadıklarının belki de binde birini bile anlatamamıştır. Onun gözlerinin içi sevgi ve umutla parladıkça parlar. Yine onun anlatamadıklarını, onun göz parıltılarından okursunuz. İşin garip tarafı, gördüğünüz o sevinç parıltılarını anlatmaktan siz de aciz kalırsınız. Onu mutlu görmeniz, yeter de artar bile…
Bütün insanlar, az ya da çok rüya görürler. Piyasada rüya tabirleriyle ilgili kitaplara, sıkça rastlarsınız. Rüya üzerine, o kadar çok eser yazılmıştır ki, bu kadar esere rağmen rüyalar yine de esrarını koruyarak gündem oluşturabilmektedir.
Rüyalar, insanların kafalarını hep kurcalamıştır. Kıyamete kadar da bu sırlar devam edecektir. Bilim adamları, görülen rüyaların tamamının birkaç saniyeden ibaret olduğunu iddia ederler. Birkaç saniyelik zaman parçasına; günleri, ayları hatta yılları bile sığdırırsınız. Onunla yaşamadıklarınızı yaşar, duymadıklarınızı duyar, görmediklerinizi görür, hissetmediklerinizi hissedersiniz.
Rüya, benim kafamı hep kurcalamıştır ve kurcalamaya da devam edecektir. Yaşanan gerçekler hep rüyaya benzetilmiştir. “Rüya gibi bir tatil yaptım.”, “A! bu gerçek değil sanki bir rüya.”, “Rüyaların takımı”, “Rüyalarımın kadını”, “Rüyalarımın lideri”…
Piyasada rüya tabiriyle ilgili çok kitap vardır. Ancak bu kitaplarda var olan bilgilerin, her zaman doğru çıkacağı gibi bir saplantıya kapılmamamız gerektiğini bilmemiz gerekir. Hz. Yusuf peygamber gibi rüyaları tam tabir edebilen biri, bir eser yazmışsa diyeceğim yoktur. Yusuf peygamber gibi feraset sahibi bir rüya tabircisi olmadığına göre, anlatılanların doğru çıkacağını yüzde yüz doğru sanmak, ne kadar yanlış ve tehlikelidir. Bu, şu anlama da gelmesin, anlatılanların hepsinin yanlış çıkacağı anlamı çıkmasın. Anlatılanların bir kısmı da doğru çıkabilir.
Rüyaları anlayabilmek ve hayatı ona göre yönlendirebilmek bir feraset işi olsa gerek. Bunu anlayan kişiler de tarih boyunca var olmuştur. Hz. Yusuf peygamber, rüya tabirinde bulunmuş ve söyledikleri de bir bir ortaya çıkmıştır.
İnsan, rüyasında iyi ve güzel olaylar görebildiği gibi, kötü ve çirkin olaylarda görebilir. Kötü rüya gören insanlar, yataklarından kalktıklarında tedirgin ve endişeli olarak dolaşıp dururlar. Bunun sebebini sorduğunuzda, gördüklerini anlatmaktan kaçınırlar. Kendi kendilerine şöyle derler: “İyi ki rüya görmüşüm.” İyi ve güzel rüya gören insanlar da, sevinçlerinden uçarlar. Her rastladıkları kişilere, gördükleri rüyayı, anlata anlata bitiremezler. Ben de bazen rüyamda kötü olaylar görürüm. O zaman acı çekerim ve rüyamda; “Bu keşke rüya olsaydı, gerçek olmasaydı.” derim. O, zaten gerçekten rüyaymış. Rüyanızda, yaşamadığınız hatta yaşamasını hayal bile edemeyeceğiniz olayları yaşarsınız…
Yatağına rahatça yatarak uyuyan bir kimseyi düşünün. O kişinin, yatağında çok rahat uyuduğunu görebilirsiniz. Ona uyurken hiçbir işkence yapılmıyor, yine o iyi de korunarak uyuyor. O, uykusunda bir rüya görüyor. Rüyasında bir adam geliyor, ona işkence yapıyor; hatta kollarını ve ayaklarını bile kırıyor. O kişi, acılar içinde kıvranıyor. Daha sonra da uykusundan uyanıyor. Ona gördüğü rüyayı soruyorsunuz. Ondan rüyasında gördüklerini anlatmasını istiyorsunuz. O da, rüyasında gördüklerini ve yaşadıklarını aynen anlatıyor. O kişi, gerçekten de rüyasında acı çekmiş, kolları ve ayakları kırılmış. Uyandığında bakıyorsunuz ki, bütün organları sapasağlam duruyor. Bütün acılar ve işkenceler, vücudundan tamamen sıyrılıp kaybolmuş. Siz, şimdi soruyorsunuz; “Çekilen acıyı, siz ruhunuzla mı, yoksa bedeninizle mi ya da her ikisiyle birlikte mi çektiniz?” Yine rüyasında bir kimse çok güzel olaylar görüyor ve yaşıyor. O kişi de rüyasında yaşamış olduğu bütün güzellikleri, ruhu ve bedeni ile yaşadığını söylüyor. Gerçekten aynı şeyleri sizler de yaşamıyor musunuz?
Kabir azabını sık sık duymuşsunuzdur. Acaba kabir azabı; sadece bedenle mi, yoksa ruhla mı ya da her ikisiyle mi? Bizlere ibret olarak gösterilen rüya olayı, kabirde görülen azabın, hem ruhla hem de bedenle olacağını göstermektedir. Ancak onun mahiyetini bilmiyoruz. Her şeyin gerçeğini ancak ve ancak yüce Allah bilir.
Yine uyurken rüya görürüz. Rüyamızda, seneler öncesine ve sonrasına gideriz. Rüyamızda, görmediğimizi görür, bilmediğimizi bilir ve tanımadığımızı tanırız. İnsanları rüyamızda görürüz, onlarla konuşuruz; onlar bizlere nasihat ederler ve bizler de bu nasihatleri dinleriz.
Yıllar öncesini rüyamızda gördüğümüz gibi, yıllar sonrasını da rüyamızda görürüz. Küçük bir çocuk, kendini erişkin biri olarak görebilir, tanımadığı kimselerle sohbet edebilir hatta onlarla kavga bile edebiler, katil olabilir ya da ölebilir. Rüyasında; kral, kraliçe olanlar da olabilir. Evet, hiç tanımadığınız ve hayatta karşılaşmadığınız kişileri, nesneleri rüyanızda nasıl görebiliyorsunuz, hiç düşündünüz mü? Yine yaşlı ve başlı birisi, kendini çocuk olarak görebilir.
Her şeye rağmen, rüya görmek güzel bir duygudur. İnsan yaşamında, rüya görmemek gibi bir şanssızlık da olabilir. Umarım bu size isabet etmez. Dünyanın acı ve tatlısını gören insanlar, birazcık olsun rüyalarında hakikatleri görebiliyorlarsa ve bununla mutlu olabiliyorlarsa ne mutlu onlara. Yine dünyada konfor içinde yaşayanların, rüyalarında çektikleri acılardan ders çıkarmaları, onların en doğal hakları değil midir?
Hadi size hayırlı uykular ve tatlı rüyalar..
02.09.1998
İstanbul
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.