- 714 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ölüm yolunda yolculuk devam ediyor
.....Öncü birliğinin komutanı olan teğmen emrindeki asker İsmail’e, çok güvendiği için onun yanına içlerinde Şam asıllı Arapça bilen bir iki de, Arap askeri vererek, onu yakınlarda bulunan bir bedevi göçerlerinin yaşadığı yere yollamaya karar vermişti.
....Komutan bu güvendiği İsmail’i yanına çağırdı ve iaşe taşıyan atın üzerindeki heybeden dört takım bedevi elbisesi çıkardı ve sonra onları yere onun önüne attı. Sonra da bunları İsmail’e gösterdi.
....İsmail bedevi elbiselerini önünde görünce şaşırmıştı, Bir anlam veremeden bunun ne anlama geldiğini komutanına sordu. ”
-Kumandanım, bunlar ne olacak ?
“Komutan İsmail’e baktı ve sonra da karşısındaki İsmail’in eline bir dürbün iliştirdi.
“İsmail eline iliştirilen dürbünü görünce yine şaşırmıştı, komutanın ne yapmak istediğini ve kendisinden ne istediğini bir türlü anlayamadı. Fakat komutan elindeki dürbünü İsmail’e uzattı. İsmail kendine uzatılan dürbünü eline aldı ve komutanın emrini bekledi. Sonra komutan onunla konuşmaya başladı”
….Bak, bak İsmail elindeki dürbünü gözüne iyice daya sonra da karşıya bak bakalım İsmail ne göreceksin dedi.
“Komutan sormaya devam ediyordu”
-Şimdi de, söyle bakayım oğlum orada sen neleri gördün.
….Tam karşı tepenin ilerisinde, küçük bir vaha var. Orayı görüyor musun evladım dedi.
….İsmail gözünde dürbün, oraya komutanın gösterdiği yere doğru dikkatli, dikkatli tekrar baktı.
-Orada hurma ağaçlarının bulunduğu küçük bir vaha görüyorum komutanım.
“Komutan emrini tekrarladı”
….Daha dikkatli bak evladım bakıyım,oradaki vahada onlardan başka neler göreceksin,orada başka şeyler de olması gerekir.
“İsmail elindeki dürbünü gözüne iyice dayadı ve ayarladı. Sonra da komutanın gösterdiği yere dikkatli, dikkatli tekrar baktı.
….Gösterdiği yerde birkaç hurma ağacı birkaç da deve görünüyordu. Sonra komutana döndü ve elindeki dürbünü geri verdi. ”
-Gördüm kumandanım.
-Ne gördün evladım ?
-Birkaç hurma ağacı ve o vahada otlayan birkaç da deve gördüm . Komutanım.
-Çadır görmedin mi orada evladım ?
-Göremedim komutanım.
….O zaman sen oraya iyi bakamamışsındır. Deve olan yerde, hem de hurma ağacı olan vahada insan da vardır, su da vardır ve burada kurulmuş çok çadırlar da vardır.
“Su sesini duyan susuzluktan bıkmış olan İsmail’in gözlerine can gelmişti sanki. Birden elinde olmayarak bağırıverdi”
-Su mu dediniz kumandanım ?
“Kumandan onun suyu çok istediğini hemen anlamıştı. Kaç gündür yeterince su içmemişler, yeterince yemek yememiş ve yıkanmamıştı. ”
….Tabi ya evladım, orada şimdi kim bilir ne kadar çok su vardır bir bilsen hele buz gibidir oradaki vahanın suyu.
“Çok su sesini duyan İsmail’in kulaklarına suyun sesi gerçekten gelir gibi oldu,dudaklarını yalamaya başladı.
Meraklanmıştı,kumandansa devam ediyordu.
….Onun için evladım İsmail bu bedevi elbisesini sen ve yanında Arapça bilen şu iki arkadaşın giyeceksiniz. Bu elbiseleri giyecek ve oraya gideceksiniz.
….Ama oraya varınca, sen dilsiz bir Arap insanı gibi davranacaksın ve kesinlikle onların oradaki insanların yanında sen konuşmayacaksın ve kendini ele vermeyeceksin sadece dilsiz tat biriymiş gibi hareketler yapacaksın tamam mı evladım ?
-dedi kumandan.
….Senin yanında gidecek yanımdaki şu arapça bilen bu iki değerli asker arkadaşların da, orada olanlardan, konuştuğu arap dili ile şu bize tuzak kuran asi şerif Hüseyin ve diğer imam Yahya hakkında bilgiler almaya çalışacaklar.
….Senin buradaki görevin sadece, bir olay olursa bu arkadaşlarına orada desdek olmak, ve arkadaşlarına arka durmaktır.
Sakın ola ki başka bir şeye veya söze karışma.
….Sonra da burada bir gece misafirleri olup ertesi gün, tekrar bu akşam kamp kuracağımız vahaya geri döneceksiniz.
….Orayı arkadaşların biliyor. Biz ise, ertesi sabah yola çıkmadan da siz bize yetişeceksiniz. Bizim kamp kuracağımız yer de saten bir kaç mil öte tarafta. Nasıl olsa biz kamp yerinden ayrılmadan sizler yetişirsiniz.
-dedi kumandan.
-Anlaşıldı mı şimdi size ne demek istediğim.
-Anlaşıldı kumandanım dediler hepsi.
….Kumandan yanına İsmail ve onunla beraber oraya gidecek olan sonra çok iyi Arapca bilen iki askeri de yanına alarak, atını orada bırakıp kendine ve arkadaşlarına temin edilen develerden, her birine birer tane verdi ve bedevi elbiselerini giydi. Çünkü onlar buraya develerle gidecekti.
….Kumandan İsmail’e çok güveniyordu fakat onunla beraber onun yanında gösterilen yere gidecek olan kendi onun sırf Arapça bildiği için görevlendirdiği diğer Arap askerlerine nedense pek iyi güvenmiyordu, çünkü onların asılları ne de olsa Arap Dı ama içimizde Arapça bilen sadece onlar vardı, onun için de onun bundan başka çaresi yoktu. Mutlaka Arapçayı bilen birileri gitmeliydi oraya.
….Onlar da çok iyi Arapça konuşuyorlardı ve oradaki aşiretler de Araptılar.
….Komutan orada onlar için olabilecek tehlikenin ne derece büyüklüğü uzunca düşünülerek, onlara her şeyi inceden inceye önceden planlanıp konuşulması gerektiğini biliyordu ve her şeyi anlattı öğretti.
….Yapacağınız her şeyi size anlattım şimdi beni anladınız mı ?
-dedi
-Evet komutanım anladık dedi İsmail ve yanındakiler.
….İsmail yola çıktıklarından bu yana ikinci defa olarak tehlikeli bir görev alıyordu ama,İsmail komutanı tarafından iki arap asıllı asker arkadaşı ile gönderdiği bu defaki görevden oldukça çok korkuyordu.
….Fakat yine de korktuğunu hiç birine belli etmemeye çalışıyordu. Çünkü İsmail Araplara güvenilmeyeceğini çok iyi biliyordu. Yine onları bir tuzak bekleyebilirdi. Ya da ölüm bekleyebilirdi.
….Altındaki çok sevdiği atı geriden gelen askerlerden birine verilmişti, onların altındaki develeri de onlara verilmişti artık. İsmail ilk defa deveye biniyordu.
….O deveye nasıl binildiğini arkadaşlarından öğrenmeye çalışırken, arkadaşı küçük bir hareketle deveyi yere iki dizinin üstüne çökertti. Deve ağzından salyalar akıtarak sıcak kumların üzerine çökmüştü.
….İsmail ve yanındaki Arapça bilen arap kökenli arkadaşları oralarda yaşayan ve yolculuk eden yolunu kaybetmiş birer bedevi kılığında,eski at üzerinde giden süvari arkadaşlarından orada ayrılıp,kendilerine binmeleri için verilen develerin sırtında komutanları tarafından gösterilen vahaya doğru yeni bir görevle giderken,arkada bıraktığı arkadaşları da sekiz on mil kadar ilerisindeki akşamlayacakları ve gece de orada kalacakları hurmalıkların ve su kuyularının bulunduğu olduğu bu büyük vaha ya doğru tekrar yola çıkmışlardı.
….Geride kalan öncü birliğindeki askerler İsmail ve arkadaşları istihbarat için görev aldıkları yere giderken onlar da,o gece konaklama yapacakları dinlenecekleri bulundukları yerin biraz uzağındaki vahaya doğru at koşturmaktadırlar.
….Hemen onların arkalarından da, diğer askerler yani askerlerin geri kalanları aynı vahada mola vermek ve konaklamak üzere yola devam etmişlerdir.
….Askerler o gün her zamankinden çok daha fazla biraz yolda çok daha hızlı gidebilselerdi, akşam gün kızgın çölde güneş batmadan varacakları yere belki varacaklardı.
….Ama onlar gittikleri yollarında hiçbir engel ya da Araplar tarafından kurulmuş yeni tuzak olabileceğini, düşündüklerinden yol boyunca biraz ağırdan hareket ederler ve güneşin tam batacağı yönde gittikleri vahanın ve su kuyularının bulunduğu konaklama yerine varmaları için at koşturmaları başlar, güneşin batmasına yakın bir saat vardı.
….Kızgın çöl güneşi uçsuz bucaksız çölün ufkunda tam karşılarından batmaya başlarken uçsuz bucaksız üzerinde hiçbir bitkinin bulunmadığı çölün yüzünü kızıla bürünmüştür.
….Güneşin kızaran ışınları, batıya doğru at koşturan öncü birliğindeki teğmen komutasındaki süvari atlılarının yani oradaki atlı askerlerin tam da gözüne doğru gelmektedir.
Atlılar ise güneşin karşıdan gözlerine doğru gelmesine aldırmadan, dolu dizgin gelecek yeni bir tehlikeyi hiç düşünmeden güneşe doğru at sürerler,atlarını kamçılarlar.
….Olan olur, birden bire, büyük bir kum tepesinin arkasından başları gözleri siyah peçelerle kapalı silahlı büyük bir silahlı gurup, bunların üzerine saldırıya geçerler, derken arkasından bunlara saldıranlar çoğalır.
….Saldırıya geçenler Arap kıyafetleri giymiş olan, Şeyh Hüseyin’in veya Şey Yahya’nın Osmanlı askeri ve idarecileri aleyhine İngilizler tarafından kışkırtılmış silahlı adamlarıdır.
Kalleş, yaptı yapacağını,
Tuzağa düşürdü,Türk olanı,
Kandı,gavurun eniğine,
Kurdu o,Türk’ e tuzağını.
….Ama Şey Hüseyin’in silahlı ve İngiliz yanlısı adamları olması daha da muhtemeldir onlara göre. Onlar muhtemelen, iki gün önceki yenilgiyi hazmedemeyen Şey Hüseyin’in adamlarıdır ve tekrar tuzak kurmuşlardır bizimkilere.
….Öncü teğmen komutasındaki öncü atlı süvari birliğindeki askerler, karşılarından gelen güneş ışınlarından dolayı bunları göremeyince, bunlardan kaçıp kendilerini emin bir yere atabilmek için,tam oradaki sipere yatabilecekleri düşünüp de,ikinci bir kum tepesini geçerken yandaki tepenin arkasından, yine onlara bir başka peçeli olan Arap askerleri daha ikinci defa olarak saldırıya geçerler aniden.
….Kimi atının üstünden,kimileri develerin üstünden onlara silahla mermi sıkarken, kimileri de elinde yalın kılın kılınç deli gibi öncü birliğimizdeki, teğmen komutasındaki süvari olarak giden Türk askerlerinin üzerlerine saldırmaya başlarlar.
….Artık sıcak çölün yüzünde elerde kılıçlar mevzilerde ateş eden silahlılar. göğüs göğüse bir çarpışma başlar.
….Güneşin ışınlarının batıya doğru at koşturan bir an önce cepheye varmaya çalışan Türk askerlerinin gözlerine vurmasından faydalanıp onları Tuzağa düşürülen, süvari birliği komutanı teğmen komutasındaki süvari Türk askerleri, orada neye uğradıklarını şaşırırlar.
….Fakat yine de çok tecrübeli biri olan, süvari askerlerin başlarındaki komutanları olan bu tecrübeli teğmenlerinin askeri dehası karşısında,teğmenin mahiyetinde bulunan bütün askerleri kendilerine o akşamüzeri kurulan tuzağı da yarmayı başarırlar.
-Ama bu arada onlar,çok da şehit verirler.
….Tuzağı yarabilen askerler, hemen geri dönüp, kızıl çöl güneş ışınlarını yine arkalarına alırlar ve bu defa da karşındaki düşmanlarıyla ölesiye boğuşmaya başlarlar.
….Kimi atıyla onların üzerine doğru gidip onlara kılıçla saldırırken, kimileri de komutanlarının emriyle atıyla birlikte bir kum tepesinin arkasında sipere yatıp, onlara mermi yağdırmaya başlarlar. Fakat birbirine karışmış iki atlı düşman gurup olduğu için, daha çok buradaki yapılan bu savaş bir meydan muharebesini andırır, askerlerin oradaki çatışmaları,silahtan çok genellikle kılıçlarla geçer.
….Kıyasıya yapılan bu meydan savaşında, yine arkadan yetişen diğer kalabalık olan Türk askerlerini gören, şeyh Hüseyin’in veya Yahya’nın adamları yine kaçmayı başarırlar. Fakat bu çatışma bir saat kadar sürer ve orada Türk olan askerler pek çok şehit verirler.
….Bu çatışmada önceki çatışmada olduğu gibi,Araplar değil en çok Türkler şehit vermiştir.
….Yine de tuzağa düşen süvari birliği arkadan gelen diğer birliklerdeki askerlerimiz sayesinde, öncü süvari birliğindeki Türk askerleri tamamen oradaki bu çatışmada şehit olmaktan kurtulmuşlardır.
….Şehitlerini orada gömdüren Türklerin komutanları ve sonra onun askerleri, şehit olmuş askerlerini, arkalarındaki kum yığınlarından oluşan mezarlıklara, defin edip orada bırakmışlardır. Arkalarında çok miktarda şehitler bırakan bu askerlerimiz, şehitlerini oradaki kum mezarlarında bırakarak nihayet geceleyecekleri vahaya havanın kardığı saatlerde varırlar.
….Çünkü ikindin üzeri meydana gelen bu çatışma onları,yolda çok oyalamıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.