- 800 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
OĞLUMA VE KIZIMA HİKAYELER :Küçük Kız-1
Doğa ile iç içe küçük bir mahallede oturuyorlardı. Mahallenin bir tarafında tren yolu diğer tarafında askeri kışla vardı. Askeri kışla ile mahalle arasından da bir dere akıyordu.Derenin suyuna kışlanın ve kasabanın kanalizasyon suları karışıyordu.Dere boyunca söğüt , çınar , yaban eriği ağaçları ve böğürtlenler vardı.Bol yağışlı mevsimde derenin suyu pek berrak olurdu.Böyle zamanlarda küçük kız babaannesiyle keçileri dere kenarına götürmekten büyük mutluluk duyardı.Mor mor çiçekler de toplardı.Kokusu olmayan bu çiçeklerin muhteşem bir görüntüsü vardı.Bazen çimenlere uzanır , uykuya dalar ve geleceğe dair güzel rüyalar görürdü.
Anne ve babası çalıştığı için alış veriş işlerine küçük kız bakardı. Akşam üzeri bakkala gönderilmek onun için tam bir kabustu. Çünkü dönüşte hava kararıyordu.O zamanlar mahallelerinde bakkal ve elektrik yoktu.Gece dolunay da yoksa mahalle zifiri karanlık olurdu.Böyle karanlık gecelerde küçük kızın sevdiği tek şey damda yatarken yıldızları izlemekti.Gök yüzünde görebildiği bütün yıldızları tanıyordu.En çok akşam yıldızını severdi.Çünkü o çok parlaktı , aydınlıktı.Annesi her insanın bir yıldızı olduğunu ve öldüğünde yıldızının kaydığını söylerdi.Yıldız kaydığında tutulan dileğin gerçekleştiğini söylerdi.Ölen bir insanın kayan yıldızına ne dilek tutulurdu ki.
Bakkal ile mahalle arasında iki yol vardı. Birinde anayol boyunca yüründükten sonra sağa dönülüyordu . Dönülen yolun bir tarafında seyrek zeytin ve incir ağaçları , diğer tarafında tütün ve mısır tarlaları vardı.Anayol kamyon ve şehirlerarası otobüsler nedeniyle tehlikeliydi.Çok trafik kazası yaşanmıştı.Bu nedenle mahalleye giriş için bu yol tercih edilmiyordu.Bir keresinde Bahri dayının karısına araba çarpmıştı da kadıncağız oracıkta ölmüştü.Mahalleli kadınlar onu yıkarken çocuklar da yıkama suyunu incelemişlerdi.Minik deri parçaları ve kanla karışık su onları dehşete düşürmüştü.Aralarında günlerce bu konuyu konuşmuşlardı.
İkinci yol ise demir yoluna paraleldi. Demir yolu yürüyüş yoluna göre hemen hemen bir adam boyu kadar daha alçaktaydı. Bir tarafında sık zeytin ağaçları diğer tarafında sık çam ve okaliptus ağaçları bulunuyordu. Tren yolunun sağında ve solunda irili ufaklı taşlar vardı.Gece uzaktan bakılınca tren yolunda duran insan gibi görünürlerdi.
İşte bu gece de dolunay yoktu ve küçük kızın alış verişten dönüşü yine karanlığa kalmıştı. Mahallenin yoluna girene kadar kışlaya giden yolu kullandı. Yol kalabalıktı.Akşam saati olduğundan insanlar iş yerlerinden çıkmış evlerine dönüyorlardı.Küçük kız içinden evlerinin yolunda da tanıdık birilerinin olması için dua etti.Kışlanın yolunu geçtikten sonra tütün tarlalarına girdi.Çünkü diğer yolda tren yolunun tuhaf kokulu tahtaları üst üste konulmuş ve görüş mesafesini daraltmıştı.Tütün tarlalarındaki kuyulara dikkat ederek çamlık bölgeye yaklaştı.Ancak bir adım daha atamadı.Çamlık ve zeytinlik alanı incelemeye başladı.Gözü tren yolunun kenarındaki taşlara takıldı.”Hayır , onlar taş değil , gizlenmiş insanlar.” dedi içinden.Ağaçlık bölgeden serin bir rüzgar esti. Bütün kanının çekildiğini hissetti ve ürperdi.
Bir gün önce kendisinden dört yaş kadar büyük olan teyzesi onlara gelmişti.Teyzelerini çok seviyorlardı.Çünkü onlara masallar ve çocukluk anılarını anlatırdı.Teyzelerinin anlattığı masallar onları korkuturken anılar güldürürdü.Teyzesinin bir masalında kocaman bir kuş vardı.Kuşun her iki omzunda çukurlar bulunuyordu.Kötü kuş çocukları bu çukurlara atarak kaçırırdı.Her defasında ilk kez dinliyorlarmış gibi bu masalı heyecanla dinlerlerdi.O zamanlar anlatılan bütün hikaye ve masallarda doğa üstü varlıklar olduğundan çocuklar bu kuşun varlığına inanırlardı.
Dedeleri dindar bir adamdı.Onun hikayeleri sözde yaşanmış olaylarla ilgiliydi.Akşam oturmalarında cinler , hayaletler , doğa üstü varlıkları içeren hikayeler anlatırdı.Küçük kız hem korkar hem de dinlemekten kendini alamazdı.Her defasında gözlerini iri iri açarak ürpertiyle dedesini dinlerdi.Kocaman adamlar bu varlıklara inanıyordu o neden inanmasın .
İşte şimdi bu masal kahramanlarının her biri bir ağacın ardına , dallarına ya da tren yoluna gizlenmiş onu bekliyorlardı.Bunu daha önce de yaşamıştı.Ertesi gün geçiş yolunu incelemiş ve taşların yerini bir bir ezberlemişti.Ama bu gece daha karanlıktı ve cesaretini bir türlü toparlayamıyordu.Bir kaç adım geriye gitti.Yavaşça ardına döndü.Alabildiğine uzanan dümdüz tütün tarlalarına baktı.Bir süre tarlaların sonundaki evlerin ışıklarını inceledi.Sonra birden hatırladı.O evlerden birinde uzak bir akrabası oturuyordu.Bir keresinde annesiyle gitmişti.Bahçelerinde kocaman bir dut ağacı vardı.Kendilerine ikram edilen kuru dutun tadını hatırladı.İstem dışı yüzünü buruşturdu.Berbat bir tadı vardı.Evet , ağacı bulabilirdi.Çünkü oradaki en büyük ağaçtı.Neredeyse mahallesindeki çınar ağacı kadar vardı.Gerçekte o kadar büyük değildi tabii ki.Bu ağaç onun kurtuluşu olabilirdi.
Hızlı adımlarla ve kuyu olabilecek karartılara dikkat ederek evlere yöneldi.Aradığı dut ağacını hemen buldu.Bahçenin tahta kapısı büyük bir gürültüyle açıldı.Bir süre evin kapısında sessizce bekledi.Ev sahibi meraklanıp dışarı çıkınca çocuğu gördü .Hemen tanıdı.Bu saatte burada ne işi olduğunu sordu.Çocuk birkaç kısa cümle ile sorununu anlatmaya çalıştı.Küçük kız bir büyüğün eşliğinde eve götürüldü.
Çok korkmuştu ama ağlamamıştı. Bütün gece rüyasında kabuslar gördü.Her uyandığında yanında uyuyan kardeşlerini görünce tekrar uykuya daldı.Ailesi o olaydan sonra bir daha geç saatte onu bakkala göndermediler.Korku dolu hikayeler , cin , peri masalları , şiddet küçük kızın yüreğinde korku ve öfke imparatorluğu kurulmasına neden oldu.Ancak empati yapmayı da öğrendi.Anne olduğunda çocuklarının korkularını anlayışla karşıladı.Çocuklarının korkularını dinledi.Onların bu korkularını yenmeleri için çaba gösterdi.Gece kötü rüya gördüklerinde ya da korktuklarında yaşlarına aldırmadan ellerini tutarak ya da sarılarak yanlarında uyudu.Her koyduğu kural ve yasağın nedenlerini , uymadıklarında neler yaşayabileceklerini anlattı.Çocuklarına özgüveni kazandırdı.
YORUMLAR
betimlemeler çok güzel. mekanı sözcüklerle resmetmişsiniz neredeyse. öykünün dokusuna uygun atmosferi de iyi oluşturmuşsunuz. fakat okumak biraz yorucu. diyaloglarla ya da iç konuşmalarla yazıyı biraz rahatlatsaydınız okuyucu arada bir soluk alabilir daha keyifli okunabilirdi...