niçin susuyoruz?
Gençlik bayramı gerçek bir bayram mı? Yoksa usülen kutlanan seremonilerden herhangi biri mi?
İçinde yaşadığımız düzen, mağdur yaratmakta öyle usta ki bayramlara sevinemiyorum. Destansı şiirler okunurken göğsüm kabarmıyor.
Gencine sahip çıkmayan bir toplumda yaşamak ne kadar üzücü. Gelecek gençlere emenet ediliyor. Tek umudumuz gençlik; yarınlarımızın aydınlığı gençlerin azimli çalışmalarına bağlı, diyoruz. Diyoruz da onlara karşı sorumluluklarımızı yerine getiriyor muyuz?
Dersane parasını ödeyemediği için annesi hapse atılan gence kim sahip çıktı? Tek kurtuluşu canına kıymaktı o gencin. Bu utançla nasıl yaşayacaktı?
Gencecik boynuna ipi geçirirken biz neredeydik? Bin lirayı 5 bin lira yapan arsız dersaneciye niye hesap sormadık?
Daha da acısı anneler gününde, utancından canına kıyan gencin annesini günün annesi seçtiklerinde de bu iğrenç iki yüzlülüğe ses çıkarmadık. Hep sustuk. Sanki bir gün bizim başımaza aynı haksızlıklar hiç gelmeyecek. Sanki, yaşananlar, sanal dünyada oluyormuş da bize hiç değmeyecek.
Milli eğitim görevlileri, genç kendini öldürdükten sonra mağdur anneyi hapisten çıkarıp dersanenin borcunu ödüyor. Biz de bu iyiliği gerçekmiş gibi alkışlıyoruz. Ve yine ses çıkarmıyoruz eğitimcilerin bu denli acımasız yalancılığına.
O zavallı kadın bir palyoça gibi ekranlarda boy gösterirken sustuk!
Paranın gücü onu bir kez daha kullandı. Biz bir kez daha sustuk.
Dersaneler eğitimde imparatorluk kurdular. Adım başı koca binalarıyla yollarımız kestiler. Adreslerimize cafcaflı mektuplar göndererek gözlerimizi boyadılar.
Böylece gittik kapılarına, sayfalarca senetler imzalamaya. Yemeğimizden kısarak ödedik borcumuzu. Bu arada devlet okulları ne yapıyordu? Eğitimde yenilik , diye yeni yeni sınav sistemleri yaratarak dersanelere bol müşteri sağlıyordu.
Geldiğimiz nokta: 3 SBS, 2 ÖSS( 2. birkaç oturum), 1 KPSS....
Neden ses çıkarmıyoruz tüm bunlara? Neden susuyoruz? Bu ülke, bu çocuklar bizim değil mi?
O gencin boynuna dolanan ölüm ilmeğinde hepimizin elleri vardı! Her birimiz suçluyuz! Çünkü sustuk!
ŞİMDİ HAKKIMIZ YOK BAYRAM FİLAN KUTLAMAYA.
Ana babaları senetlerle tutsak alan bu dersane kralları gençlerin duygularına da hükmetmeye başladılar: AŞIK OLMAYACAKSINIZ! Eğer aşık olmak gibi bir gaflete düşerseniz dersaneden atılmakla kalmayıp, senetlere faiz bindirir; ödeyemeyen anneleri de hapse göndeririz.
Bayram gelmiş neyime!
Evlatlarımızı bekleyen gerçekleri düşündükçe içim daralıyor.
Sevgili gençler; biz size korkunç bir dünya yarattık, siz onu yaşatmayın öldürün ve yenisini işaa edin.
Yoksa...
Yoksa sizi bekleyenleri söyleyeyim; işsizlik, boğaz tokluğuna çalışırken yerin 500 metre altında mahsur kalmak, okulun dandik lavobası altında canvermek , anneleri palyoçaya çevrilen bir ülke ve aşkın yasaklandığı bir dünya!
Biz başaramadık, umarım siz bize benzemezsiniz.
Ahmed Arif söylemiş en güzelini;
’Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle. Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden, Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?’
....
f.a.
YORUMLAR
umut beklediklerimizin
umutlarını yok ediyoruz her gün biraz daha...
toplum olarak hep başkalarından bekledik herşeyi, düştüğümüz çaresizliğin adını kader koyduk umarsızca
dünün fakiri, iki siyaset yapınca köşeyi dönüyor...peşinden sürüklenen kitlelerin alkışları arasında...oysa evine götürecek bir lokma ekmeği, çocuğuna verebilecek 3 kuruş harçlığı bile yoktur, alkış tutan ellerin sahibi...
şu bir gerçek ki;
-neme lazım-cılık hakim oldukça kafalarda, daha çok susar, daha çok izleriz yitip giden gençliğin geleceğini
ülke gerçeğini ele alan duyarlı bir bakıştı...yaz şair! yaz ki lal olan diller, haykırmasını öğrensin artık
selam ve saygıyla
Fikret kardeşime yürekten katılıyorum.Dileğim bu DİRİLİŞİN Bizle başlamasıdıor ama nerde nasıl Billahi bilmiyorum.Erkek gibi, gezen bir sürü ÜRKEK.Anne gibi gezen birsürü ZENNE.İşin en kötü yanı onun derdi BİZENE .Allah yar ve yardımcısı olsun
Bizlerin.El ve emeğinize sağlık.
niçin susuyoruz?
Susmak bir yana, konuşmak isteyenler dahi susturuluyor.
Üstelik susturmak isteyenler de içimizdeki insanlar, çevremiz de olanlar.
İnanılacak gibi değil..
Otoriteye dahi iş düşmüyor, onlar yüzünden.
Otoritenin zaten yasaları, mahkemeleri hazır bekliyor..Diyorlar ki..
--Susma konuş, özgürlük var, bizim karşımızda sıkıysa konuş--
Eğitim sistemimiz tam bir felaket.Türk eğitim sistemi, insanı geri bırakmak, cahil bırakmak için elinden geleni zaten yıllardır yapıyor..
Tarih hep kendi tarihleri..Sanki dünya da bizden başka hiç bir millet yaşamamış, savaşmamış..
Öyle ya İskenderi, Sezarı, Napolyonu, Hİtleri neden öğretsinler ki?
Al sana Ulubatlı Hasan, Baltacı Mehmet paşa, al sana G.O.Paşa..
Edebiyat mı? ne işin var senin Yunan, Roma, Fransız, Rus edebiyatıyla..
Al sana Peyami Safa, Halide Edip, Çalıkuşu..
Öğretmezler çünkü işlerine gelmez.Millet öğrenirse bu cahiller, nasıl Milletvekili, Bakan, Müdür, Amir, General, İşadamı, Hoca ve Maganda sürüsü olacak..
Kim dinleyecek, Vatan, Millet, Çanakkale, Din edebiyatını..
Beyinlerimiz de maşallah, bütün sömürüye açık ve müsait..
Sorunları yazınızla gündeme getirmişsiniz Paylaşım için teşekkür ederim..
Baştan sona farkındalığın yaşamın yükünde ezilen ve çaresizliğin içinde tüketilen gençlik susmayalım siz gibi yazan yürekler daima okunasıdır ders alınmalı yarınların umudu genlerimize güzel hedeflerle aydınlık bir gelecek zor olmamalı biraz emek biraz çaba kuma gömülen kafalar siyasilerin elinde kalmamalı
yurdumun insanı sus ,yurdumun insanı sanki başka bir gezegende yaşıyor,yurdumun insanı sürü psigolojisinde çoğunluk neyi alkışlarsa veya büyükler onu alkışlar ,yurdumun insanı bugün bakar yarın unutur,yurdumun insanı sorgulamaz sistemi yan detaylarla ilgilenir işine geleni alır işine gelmeyeni yine unutur, yurdumun insanı bana dokunmayan yılan bin kere yaşasın mantığında uzaktan seyreder olup biteni
pavlov'un köpekleri acısın bize.....
''Sevgili gençler; biz size korkunç bir dünya yarattık, siz onu yaşatmayın öldürün ve yenisini işaa edin.
Yoksa...
Yoksa sizi bekleyenleri söyleyeyim; işsizlik, boğaz tokluğuna çalışırken yerin 500 metre altında mahsur kalmak, okulun dandik lavobası altında canvermek , anneleri palyoçaya çevrilen bir ülke ve aşkın yasaklandığı bir dünya!
Biz başaramadık, umarım siz bize benzemezsiniz. ''
Önce işsiz bırakıldık, sonra borçlandırıldık, beslenmemiz, sosyallığımız, tüm dengelerimiz elimizden alındı ve tutsaklaştırıldık. İpimiz ellerinde. Diledikleri yere çekip götürebiliyorlar. Çoğumuz da razı bu köleliğe. Kader diyor bazılarımız. Bazıları da çok hevesli zaten köleliğe.
Uyanılacak yine de bu gafletten. Bir yerlerden bir ışık bir güç, bir işaret mutlaka gelecek. Son nefesten de olsa diriliş mutlaka başlayacak.