- 852 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Kader Kısmet...4-
Annenin feryatlarını duyan yakın komşular, bahçe içinde evi olan büyük oğluyla gelini koştular. Büyük abi Necati :
-Ana ne oldu, niye dövünüyorsun, babama bir şey mi oldu?
-Babana değil oğlum, galiba Mahmut’uma bir şeyler oldu. Oy Allah’ım ben nasıl dayanayım, diye saçını başını yoluyordu!
-Ana dur sakin ol bir anlat hele, Mahmut’a ne oldu?
-Normal vaktinde işten dönmeyince, Ayşe merak etmiş bize geldi. O arada jandarma komutanı jiple geldi Mahmut Öztürk’ün evi burası mı? Diye, baban da onlarla gitti, kaza mı ne oldu bilmiyoruz.
-Anam dur bakalım babam bir gelsin, öğreniriz.
O arada gözü sofada dizlerinin üzerine çökmüş, boş gözlerle bakan Ayşe’ye takıldı.
Karısına seslenerek:
-Selma, Ayşe’nin durumu iyi görünmüyor, ona su filan içir. Selma koluna girerek Ayşe’yi zorla sedire sürükledi, bardaktan birkaç yudum su içirdi. Ayşe donmuş gibi hiç ses çıkarmıyordu:
-Ayşe çocuk nerde, evde miydi? Yine ses yok. Kaynanası Ulvi evde uyuyormuş, kızım senin kızı yollayıver, telaştan bebeyi orda unuttuk. Ayşe’den yine tepki alamayan eltisi, yanağına kuvvetli bir tokat vurdu kendine getirmek için.O anda sanki uykudan uyanır gibi etrafına bakınıp, aklı başına gelen Ayşe büyük bir feryatla ağlamaya başladı.
-Yenge mutlaka Mahmut’uma bir şey oldu yoksa jandarma niye gelsin?
-Dur hele kendini paralama ne olmuş bilmiyoruz, belki kavga filan olmuştur, onun için gelmişlerdir deyince, Ayşe’nin kalbi inanmasa da, ağlaması biraz yavaşladı. Birkaç saat süren tedirgin bekleyişin ardından, gecenin sessizliğini bozan araba homurtusuyla, hepsi dışarı fırladı.Babayı iki jandarma eri kollarına girmiş, adeta sürükleyerek eve getirdiler.
-Amca sakin ol, bak sana da bir şey olacak! Dev gibi adam adeta küçülmüştü.
Büyük oğlu bir umut, babasına:
-Baba ne olmuş Mahmut’a?
Babanın ağzını açamadağını gören askerin biri, adeta fısıldayarak,
- Yerler buz, iş dönüşü önünde giden kamyonun altına girmiş, başınız sağ olsun, demesiyle koca adam boş bir çuval gibi yığıldı.Tek kardeşi , canı ciğeri yoktu artık.Ayşe’i zaptetmek mümkün değildi artık.Çok sevdiği, uğruna en ağır işleri yapmaya razı olduğu, canı, eşi, sığınağı her şeyi yoktu artık öyle mi , olamazdı böyle bir şey.
Onu sakinleştiremeyeceklerini anlayan eltisi kocasına:
-Sağlık ocağı lojmanına git, hemşireye durumu anlat, sakinleştirici bir şey mi yapar ne, yoksa, Ayşe de kafayı sıyıracak. Allahım ne büyük acı, bu genç yaşında.
Günlerce iğnelerle uyutulan boynu bükük Ayşe, çaresiz kabullendi hayatın gerçeğini.Cenaze kaldırıldı, köy mezarlığına defnedildi, gelen giden, eş dost başsağlığı, taziye dileklerine hep suskun kaldı.Neşe dolu, cıvıl cıvıl Ayşe’nin yerine, henüz yirmibeş yaşında bezgin çehreli, çökmüş bir kadın geldi.
Yurt dışından baş sağlığına gelen ablası ve yeğenleri, babası gibi sevdiği eniştesi, hiç kimse onu teselli edemiyordu.İlk ayların feryat figanlı günleri geçince, Ayşe kendini dış dünyaya kapadı. Yalnız henüz dört yaşındaki oğluyla ilgileniyor, elinde çapa, bağ bahçe işlerine vuruyor kendini.
Birkaç yıl bu şekilde geçti . Ailesinin, oğlunu alarak baba ocağına dönme tekliflerini hep geri çeviriyor,
-Ben evimi dişimle tırnağımla kazanarak yaptım, hepsini bırakıp nasıl geleyim, diyordu.
İki evladından birini kaybeden aile de :
-Sen bizim gelinimiz değil kızımızsın, bizi torunumuzdan ayırma.Tabii gençsin ömür boyu yalnız yaşayamazsın, evlenmek istersen, torunumuzu bize bırak, sen evlenebilirsin, diyorlardı.
-Ben oğlumdan ayrılmam, bana koca lazım değil diye çalışmaya devam ediyordu.
Bu arada, yurt dışındaki abla ve ailesi yurda kesin dönüş yaptılar. Ayşe’nin kendi köyüne
iki katlı güzel bir ev yaptırıp, yerleştiler. Ablasının üniversiteye giden kızı ve oğlu, onu sık sık ziyaret edip, artık okula başlamış olan Ulvi’nin dersleriyle de ilgileniyorlardı.
Belli aralıklarla, kendisine çıkan bütün kısmetlerini, ailesinin bizim yanımıza dön çağrılarını cevapsız bırakan bahtsız Ayşe, kendini tamamen oğluna vakfetmişti.
Ulvi ne yer, ne içer dersleriyle ilgilenir, yeri gelir, kaynı ve eltisiyle günlerce tarla işine
gider, çalışır, sürekli çalışırdı. Kazandığı yevmiyelerini biriktirir, kayınbabasının verdiği ev harçlıklarını ideali kullanır, elinde fazla kalanı altına çevirip saklardı.
Mahmut’un ölümünün üzerinden on yıl geçti. Aile büyük ablanın evinde toplandı bir akşam.Eniştesi, ablasıyla evlendiğinde Ayşe çok küçüktü.Onu baba gibi sever, sayardı.Bir de sen konuşsan, dendi enişteye.
-Tamam konuşayım ama bir şey değişeceğini sanmıyorum , dedi
Yaşanmış hayat hikayesidir, isimler değiştirilmiştir.
20 Mayıs 2010 Devam edecek.
YORUMLAR
Çok güzel bir öyküye başlamışsınız Handsan ablacığım. Akıcı bir dil ile yazıldığı için de su gibi akıp gidiyor. Tebrik ediyorum. Sevgilerimle :)
handan akbaş
Tahmin ettiğim gibi hüzünle bitti.Dört seri de çok başarılı idi.Akıcı ve sürükleyici idi.Emeğine,yüreğinize sağlık.Çok teşekkür ediyorum...Saygıyla...
handan akbaş
rasme bakınca öyle üşüdüm ki...(:
sanki zemheri...
sıcak bir selam ile...saygılar....
handan akbaş
Ayşeye hayran kaldım onuruna, gücüne, vefasına...Sevgisinin karşısında küçüldüm, sadakat böyle olmalı...Dilerim evlenmez...Benim temennim böyle, bakalım ne olacak...
handan akbaş
Acının en büyüğünü tatmış Ayşe.:(
Ama oğluylada yaşam kavgasına devam etmiş.
Sanırım evlendirmek istiyorlar Ayşeyi..:(
Evlenirse bakalım eşi olacak kişi nasıl biri çıkacak?
Yada evlenmesse Ayşeyi başka neler bekliyor:?
Güzeldi arkadaşım ,Yazan kalemine sağlık.Sevgiyle kal her vakit.
handan akbaş
Çok güzel bir öykü, üstelik sizin güzel anlatımınızla olayları yaşıyor gibi oldum. Ayşe'ye çok üzüldüm genç yaşta eşini kaybetti bir de babasız büyüteceği çocuğu var. Ama Ayşe güçlü bir profil çiziyor. Kendini çabuk toparladı, ayaklarını yere sağlam basıyor. Merakla devamını bekliyor olacağım. Emeğinize sağlık. Saygı ve selamlarımla...