ATAM
Atam;
Çok efkarlıyım, dertleşecek birini arıyordum. Aklıma sen geldin. Çünkü dertlerimden en çok sen anlarsın. Malum, “Dert çok, hem dert yok / Hava kurşun gibi ağır…
Size nasıl hitap edeyim diye düşünüyorum. Atam desem kâfi gelir mi? Sen benim için çok şey ifade ediyorsun. Her şeyimsin desem abartı mı olur. Evet, her şeyimsin; Babam, Atam, Öğretmenim, Işığım, Komutanım, Devrimcim, Mimarım, Kahramanım, Kurtarıcım, İdolüm…
Size öğretmenim diyeceğim. Sizden çok şey öğrendim ve hala öğrenmekteyim…
Ne demiştiniz; “Ekonomik bağımlılık, siyasi bağımlılık getirir”, “Milli benliğini yitirmiş uluslar başka milletlerin avıdır”, “Yurtta barış, cihanda barış”…
Oysa siz çok iyi biliyorsunuz ki; kapitülasyonlar koca bir imparatorluğu çökertmişti…
Yoktan var ettiğin bir ülkenin aynı hataya düşmesi nasıl bir trajedi…
Kim demiş, güzel demiş; “tarihte bir şeyin ilki trajedi, ikincisi komedidir”…
Söze nereden başlayayım bilemiyorum. Anlatacaklarım o kadar çok ki; birkaç kitap olur ve mektuptan çıkar. Anlatacaklarım kemiklerinizi sızlatır. Sadece sizin değil, bütün silah arkadaşlarınızın kemiklerini sızlatacak rezillikler. Bağışla. Ama ne yaparsın benim de içim sızlıyor, yüreğim kanıyor, uykularım kaçıyor. Çanakkale’yi düşünüyorum, Savaşlarınızı düşünüyorum, Seni düşünüyorum…
Dedim ya, “Dert çok hem dert yok / Yüreklerin kulakları sağır…
Utanç içindeyim. Korkunç bir utanç duyuyorum. “Söylemeye dilim var mıyor ama”. Kabahatin çoğu benim, bizim, bizlerin…
Neylersin…
“Gençliğe hitabe” deki bütün kehanetler, yarattığın eserin başına çöktü…
Akbabalar senin ölmeni bekliyorlarmış. Öyle üşüştüler ki eserine. Senin çocukluğunda kovaladığın kargalara benzemedikleri gibi, kovaladığın emperyalist ordulara da benzemiyorlar. “Bizde ne Ali Cengiz oyunları var” diyenler mi? Sizin maskenizi takanlar mı? Bunlar kargadan da beter kalleş ve nankör…
Ne çok düşman kazanmışsın. Sen ki, haksız savaşın, cinayet olduğunu söyleyen. Senin gibi muhteşem bir insan nasıl böyle düşman sahibi olur. Bu düşmanların yanında, emperyalist düşmanlar masum kalır…
Onlar; “Sana düşman / Bana düşman / Düşünen insana düşman / Vatan ki, bu insanların evi / Onlar vatana düşman” Seni anlamamanızı, unutmamızı istiyorlar. Seni bize yabancılaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Oysa Seni anlamak, sen olmaktır. Bundan korkuyorlar. Her birimizin bir Mustafa Kemal olmasından korkuyorlar…
Yokluk ve yoksulluk içinde yaptığın bütün eserleri gavur icadı diyerek parçalamaktalar. Bir örnek vereyim de anla! Hani Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) vardı ya. O bataklıktan nasıl bir orman yaratmıştınız. Öyle bir talan edildi ki, küçücük bir koru kaldı. Fabrikaları, Madenleri, Tersaneleri, Bankaları, Demiryollarını, Barajlarımızı, onurumuzu ve her şeyi haraç mezat babalar gibi satmaktalar. İşte ülken de o hale geldi…
72 yıl her gün seni aradık. O kadar özledik ki; Hasretiz sana. “Özlemin dili olsaydı”. Hatta “Sen kalk, ben yatam dedik” Ama nafile. Düşman kinli, yeminli…
Önce milletin efendisi dediğin köylüden başladılar. Köy Enstitüsü’nü yıktılar, Sonra Halkevlerine saldırdılar. Fabrikalar, Tersaneler, Demiryolları…
Yazmaya ne kalem dayanır, ne kağıt, ne de yürek. “Ağlasam sesimi duyar mısın?” Emperyalistlerin kolay yutacağı bir lokma haline getirmek için ülkeni, ülkemizi bölmeye çalışıyorlar, yerli işbirlikçilerse her zaman yardımda hazır ve nazır…
Zulüm bununla da kalmadı. Atatürk Orman Çiftliği’nde kesilen fidanlar gibi. Aydınlarımız katledildi. Adı Atatürkçülüğe çıkmış, senden yana ve senin eserine sahip çıkmış kim varsa. Kim ki; ilkelerine bağlı, izinden gidiyorsa. Cezaevlerinde işkencelerde, mahkemelerde süründürülüyor. Kahpe tuzaklarda kurşun yağdırıldı. Gencecik fidanlar asıldı. Hatta bombalandı…
Ülkemizin üzerine bir kara bulut gibi çöken karanlık her şeyi karartıyor. “Kadınlar, kadınlarımız, anamız, avratımız, yarimiz.” Karafatma böceklerine dönüşüyor. Çocuklarımız zehirleniyor, uyuşturucu enjekte ediliyor. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” yerine hurafeler öğretiliyor…
Dedim ya dert çok. Anlatacak şey çok. Korkuyorum kızacaksın diye…
Çocuk, bu ne rezalet. Ben size ne nasihatler verdim. Böyle mi öğrettim, böyle mi bakacaktınız emanete. Benim on yılda yaptığımın yarısını bile yapamamışsınız...
Ne desen haklısın öğretmenim. Sen, bir kartaldın. Kartal yuvasına, baykuşlar tünedi. Senden özür diliyorum. Başını ağrıttım sana mezarda bile rahat vermedik. Bağışla, bağışla…
Kurduğun esere bütün dünya şahittir. Bütün dünya sana hayran oldu. Sen bizim hayalimizsin. Hayalini yitirenler her şeyini yitirir. Her şeyinden önce özgürlüğünü yitirir. “Özgür olmayan kimse, yurdu ve toplumu için sorumluluklar yüklenemez", onurunu da yitirir…
Bağırıyor şair baba: “Ey sen kendi seninle kül olurusun” / “Yana yana”. Haykırıyor sehpadan Denizler: “Ben yanmazsam”. Haykırıyor Adalılar: “Sen yanmazsan”. Haykırıyor Mumcular: “O yanmazsa”. Ve hep beraber, hep bir ağızdan bağırıyorlar. “Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”, “Ya hep beraber ya hiç birimiz”.…
Sen; Aydınlıksın, Güneşsin, Özgürlüksün; özgürlüğünü yitiren onurunu da yetirir…
Biz senin gözlerinde özgürlüğü gördük, sözlerinde bağımsızlığı…
Parolayı biliyoruz ve unutmuyoruz. “Ya istiklal, Ya Ölüm”…
Selam olsun; “Biz büyük bir devrim yaptık, ülkeyi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük” diyene, Selam olsun sana ve senin kuşağına…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.