- 1050 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
OYNATMAYA AZ KALDI
Son zamanlarda gülme krizine yakalandım. Kim ne derse desin, protezli otuz iki dişimi göstermekten çekinmiyor, başlıyorum kahkaha atmaya.
Daha önceden öyle değildim. İdealist davranıyor, bana yansıyan bütün sıkıntıların üzerine kol kanat germekten çekinmiyor, belaların üzerine dolu dizgin gidiyordum. Hep kaybeden ben olunca; bir gün başımı ellerimin arasına koyup başladım kara kara düşünmeye ve kendi kendime durum muhakemesi yapmaya:
“Lan oğlum, yaşın elliyi geçmiş, sen hâlâ akıllanmadın mı? Şunun şurasında sayılı günlerin kaldı. Biraz da kendin için yaşa ya. Deli misin sen? Her tarafa balıklama atlıyorsun! Bırak kim ne yaparsa yapsın!”
Kendimi içsel sorgulamadan sonra; aniden patladım. Patlamaya hazır volkan gibiydim zaten. Attığım kahkahalar, etrafa yanardağın lavları gibi yayılmaya başlayınca, ilk müdahale eşimden geldi:
- Ayhan, kendine gel! Deli gibi gülüp durma. Açıkta bir şey mi gördün, yoksa aklına hangi hınzırlık geldi?
Ben, kendimi frenleyemiyor, kahkaha atmaya devam ediyordum. O, kızacak gibi oldu. Ben ise kahkahalarıma devam edince; öfkeden şişen yelkenlerini indirdi. Başladı o da, kesik kesik gülmeye.Sonra da kahkaha atmaya.
Böylece ilk raundu kazanmıştım. Kahkaha atmak sayesinde ortada sürüp giden soğukluk, bir anda havalara uçmuş; meltem rüzgârları esmeye başlamıştı.
Ben bu işi o kadar abartmıştım ki, pazarda çadırımı kurarken başladığım kahkahalar, akşam tezgahımı toplayıncaya kadar devam ediyordu. Her türlü mafyaya karşı aldığım tedbirlerden vazgeçtim. Yok belinde sallama, taşı; yok silah, taşı… Taşımayacağım lan! Gücünüz yetiyorsa gelin!
Daha önceleri, poşet mafyasının zorlamasına direnirken; bu sefer, kahkahalar atıp:
-Bir poşet yetmez ağabey, iki poşet birden verin…
Adamlar da şaşırıp, turşu satan suratları gülmeye başladı? Bir mukabele:
-Tamam ağabey, nasıl istersen öyle olsun. diye gönlümü almaya başladılar.
Tam tezgahımı kuracakken; yan demirleri,ana boruya takmakta erken davranınca; parmağım demirin arasında sıkışıp etimin bir parçası ezilmez mi?Vay anam vay!..Ben başladım,çadırın etrafında Turist Ömer gibi tvist oynamaya ve “yandım anam” türküsünü söylemeye…Bir taraftan da kahkahalar atıyordum. Beni gören diğer pazarcıların hiç gülmeyen yüzleri, gülmeye; ben oynayıp, parmağımı ağzıma götürdükçe ve kahkahalarıma devam ettikçe:
- Ayhan, ne bu, neşe ya? İlk defa seni böyle kahkaha atarken görüyoruz. At yarışlarından bir şeyler mi kazandın yoksa?
Ben ise yanıtlamak yerine kendimden geçiyor, gülmelerime devam ediyordum.
Ne yapsın pazarcılar:
-Allah Allah!..deyip onlar da başladılar kıs kıs gülmeye.
Malı, tezgahın üzerine yerleştirirken; bir bahaneyle her zaman yanıma gelmeyi alışkanlık haline getiren, altmış yedilik İbrahim amca:
-Fazla tahtan var mı diye sorarken, asıl söylemek istediğini bir çırpıda :
-Ayhan, sorma başıma gelenleri; zamanında kızımın kullandığı çekleri ben de imzalayıp müşteriye verince olanlar olmuş, aradan altı yıl geçmesine rağmen; kamu, dava açmış ve beni iki buçuk yıl mahkum etmiş diye söyleyince; tut tutabilirsen beni.Kahkahalarım,öyle yankılandı ki;sormayın.
- Yatarsın İbrahim Amca, yatarsın. İçerisi dışarıdan daha güvenlidir…
Ben kahkaha attıkça, İbrahim amcanın morali düzelmeye başlamış ve gevrek gevrek gülüyordu.
Bir ay öncesi, aniden eşi ölen pazarcı bir arkadaşın cenaze dönüşünde; aklıma bir muziplik gelip:
-Kamber Ağabey, şapkanı düzelt, eğri durmasın diye kulağına mırıldandığımda; bana öfkeyle bakmıştı; ama şimdi ise benim tezgâhımdan hiç çıkmıyor.
“Şurada emekli öğretmen varmış, kocası öleli on yıl olmuşmuş, Şurada hiç evlenmemiş elli yaşında birisi varmış, şurada şöyle bir kadın varmış, diye bana içini döktükçe ben kahkahalar atarak, onun derdine ortak oldukça; o da kendine geliyor, başlıyordu gülmeye…
- Ulan ne adamsın be…Ölüyü bile güldürüyorsun sen.Valla senin yanında moralim düzeldi. Bırak şu gülmeyi de bana çöpçatanlık yapsana.
Durur muyum ben. Kahkahaların bini bir para.
Borç istemeye gelen batakçı pazarcıların karşısında; parmaklarımı, boynumda şaklatıp :
- Benden metelik çıkmaz dedikçe başlıyordum kahkahalar atmaya.
Müşterilere de öyle davranıyordum. Tezgâhımdan çaktırmadan hırsızlık yapanların arkasından kahkahalar atıyordum.
Göğüslerine sutyen alan bayanlara beş numara küçüğünü” sana olur olur” diye kahkahalar attıkça , inanıp alıyorlardı.Onlar da başlıyorlardı gülmeye.
Bu kahkahalarımın ardından bir ay geçmeden, ben kahkaha kolik olmuştum adeta…
Geceleri rüyamda bile kahkahalar ile uyanıyordum…
Çok geçmeden, Atatürk Araştırma Hastanesinin psikiyatri bölümüne gittim.
Bayan Doktor:
- Nedir derdiniz?
- Ha ha ha ha!...
-Beyefendi anlat derdinizi.
- Peki efendim…Ha ha ha ha!..Efendim,daha önceleri hiç gülmezdim.Ağlayanın karşısında ağlar, acılı çiğ köfteyi yiyenle,ben de yerdim. Birisi aşk acısı mı çekiyor, ben de onunla birlikte çekerdim.Yıllarım böyle geçip giderken bir de geriye baktım ki;yalnız kalmışım. Hep ağlayan ben olmuşum. Nasıl olduysa birden bire oldu, ben de anlayamadım. Şimdi ise hep gülüyorum.Hep gülüyorum.Ha ha ha ha!..
- Hımmm.
- Doktor Hanım, benim derdim nedir, hastalığıma ne gibi bir teşhis koydunuz? Ha ha ha !..
Doktor Hanımın gülmeyen yüzü de tebessüm etmeye başlamış:
- Uyum bozukluğu belirtileri baş göstermiş sende. Şu ilaçları kullanacaksın. Her ay yanıma geleceksin.Tedavin bir yıl sürecek.
İlaçları kullanmaya başlayalı on beş gün olmadı ki; bu sefer de uyku kolik oldum. Göz kapaklarımı bir türlü açamıyordum. Boş bulduğum yere kedi gibi kıvranıp, başlıyorum uyumaya. Bütün pazarcı arkadaşlar, etrafımda dönüyorlar; dertlerini dinletmek için ama ben uyumaktan hiç kimseyi dinleyecek halde değilim.
Kahkahalarıma hasret kaldım, hasret! Ne olur Doktor Hanım, beni eski halime ışınlar mısınız!
YORUMLAR
:))) Ayhan ağabey yazıyı okudukça
gülen gözlerinle yüzün hep canlandı gözümde
gerçi benimde senden kalır yanım yok yaa:)))
ağabey harikasın
ben gülmekten bir şey yazamıyorum sana
kutluyorum, sevgimle
su_misali(Gülhun Ertilav)
yüreğinde, gözlerin gibi hep gülsün
Yine sonu hüsranla biten bir olay.Tamda Hamd olsun 1 kişi olsa Mutluluğu yakalamış diyecektimki.Onuda uykuda buldum.Deli olma hakkını elinde tutan hepimizin bir gün akıllanmayı haslet edinmesini diliyor.Başta kendim olmak üzere herkes'e şifa diliyorum.Akıcı,izah eden,çözüm sunan bir yazıydı.el ve emeğinize sağlık.
Yazının ortasında,
"-Tüm dertlerine çare bulmuşsun, artık doktor kapılarında beklemene gerek yok," diye düşünmüş ve yorumu tek cümleyle bitirecektim.
Doktora gitmekle kendi ipini kendin çekmişsin arkadaşım. Hayatının ilacını bünyen kendisi yaratmış, sen ise doktora gidip zehir almışsın.
Bana ne!
Başının çaresine bak.
Allah Allah.. Delinin zoruna bak; doktora gitmiş.
(Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.)
yüreği ve hayatı bir olan dost .....
rabbim gülmekten ayırmasın ,
ne ruh dünde kalır nede yarınlar için ömür biçer...
nefesini aldığımız her soluk başımıza taç olmalı..dimi ama :)
şükür kapınızda..dua dilinizde gerçekler en güzel ve okkalısı hayatınızda olsun
dostça..
selamlar efendim :)