- 502 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
LÜTFEN HAKKINI VERELİM TÜRK OLUŞUMUZUN!!!
Yazmayı istediğim, yazılması gereken öyle çok şey var ki bu konuda da, epeydir istiyordum, lakin henüz sıra gelmemişti. Gündem hep başka ve gereği konulara tetiklemişti kalemimi, ayrıca romanım, öykülerim, şiirlerim ve mektuplarımdan da pek zaman kalamıyordu makalelere.
Dün Sayın Tahsin Melan Hocamdan aldığım mesaj, çok üzüldüğüm, içimi sürekli acıtan bu konuda yazmaya tetikledi kalemimi.
Kendilerine aflarına sığınarak bu konudaki hassasiyeti, yoğun çalışma ve savaşımları nedeniyle bir de isim taktım; TÜRKÇE SİLAHŞORÜ diyorum kendilerine. Gerçi bu mücadelelerinin meyvelerini yeterince alamamanın üzüntüsüyle, kendisilerini yel değirmenlerine karşı savaşıyor gibi görse de, ben kabul etmiyor, yeterli düzeyde sonuç alamasa da, onurlu bir savaş olarak görüyorum gayretlerini bu güzide dostumun.
Mesaj şöyle:
Konu: TDK sen de bunu yaparsan...
Aşağıdaki cümleyi görüşlerinize sunuyorum:
***
Bu veri tabanında, Besim ATALAY tarafından hazırlanıp Türk Dil Kurumunca yayımlanan Divanü Lugati’t-Türk Tercümesi adlı eser dört ciltlik eserden
yararlanılmıştır.
***
Bu cümle TDK sayfalarından alıntıdır.
Lütfen görüşlerinizi, konu ile ilgili ayrıntıların yer aldığı "DİLİMİZİ KORUYALIM Grubu" sayfalarındaki konu altına yazınız.
Saygılarımla.
Tahsin MELAN
Görüşümü yazamadım; çünkü Dil Bilimci, (Türkolog) ve bu alanda çok değerli çalışmaları olan böylesi güzide bir silahşorun bulunduğu mekânda bana laf düşmez, haddim de değildir düşüncesindeyim, her ne kadar kendileri sıklıkla görüşlerimi önemsese de teveccüh gösterip, sadece tepkimi açıklamakla yetindim gördüğümden duyduğum büyük üzüntüyle!
Ben burada Türk Dil Kurumunu ele almak istemiyorum; o da ayrı bir içler acısı gerçek olup, üzerinde çok şey yazılabilecek olmasına rağmen! Zaten yukarıda kullandıkları cümleyle de kendilerini yeterince ifade etmişler, fazla söze gerek de bırakmamışlar!
Ben bu gün, bu vesileyle kullanım dilimize değinmek istiyorum.
Gerek gerçek yaşamda, gerekse internette kullanılan dile değinmek istiyorum ve de insanımızın iç acıtan durumuna!
Hele de o Türk lafının geçtiği her yerde aslan kesilenler, Türklüğe toz kondurmayanlar; buna mukabil bir ülkeyi ülke yapanın, olmazsa olmazlarının başında dili geldiğini ve de o ülkeyi yok etmenin başlıca yollarından birinin de, dilini yok etmek olduğu gerçeğini unutanlardan!..
Ne yazık ki kafası gözü yarık bir Türkçe bu gün kullanılmakta olan, üstelik sadece bununla da kalınmayıp, mevcutları ayıklamak yerine, bir de her dilden yeni yeni sözcükler eklenen Türkçe, uydurukçalar ilaveli üstelik!..
Hadi diyorum damarlarında akan o asil Türk kanına rağmen, diline sahip çıkmayan, çıkamayan gençleri hoş göreyim, kanlarının deli akışıyla, hevestir geçer, özentidir şimdilik, gençliklerine vereyim, nasılsa zamanla doğruya eğinir ve sahip çıkarlar dillerine!..
Lakin biz yaştakilere ne demeli, hele de bazılarına öğretmenlerin, hele hele bir de üstelik Türkçe öğretmenlerine ne diyelim?!
Öğretmek; öğrenmeyi, bilmeyi gerektirir öncelikle, ayrıca öğretmen eğiticidir de. Kendisinin bu gerçeğiyle neyi, ne kadar öğretecek ve eğitecek sorusunun yanıtı içler acısı doğrusu!
Üstelik sanal yazın dünyasıyla da sınırlı değil bu vahim durum, her gün yaşama da aktarılmakta çığ gibi büyüyerek!
Kabul edemiyorum ben güzelim sözcüklerimiz, temennilerimiz varken o anlamsız uydurukçaları!
Allahaısmarladık, Allaha emanet ol, sağlıkla kal, iyilikler dilerim, esenlikler dilerim, güle güle git, sağlıkla git, merhaba, elinize sağlık, sağ ol, ziyade olsun, tamam, olur vb daha pek çok güzel söz ve temennilerimiz varken; ne o Allah aşkına hiçbir içeriği olmayan, hele de koca koca insanların ağızlarına yakışmayan o sözcükler?! Komik de geliyor bana üstelik sinirimi bozması ve üzmesi yanı sıra.
By, ok, oki, çüüz…
Hele de o “Kendine iyi bak” lafı yok mu deli ediyor beni, ne demek kendine iyi bak? İnsan kendine nasıl iyi bakar? Hele de küçücük çocuğun bile karşınıza geçip de akıl verir, tembih eder gibi o lafı etmesi yok mu?!.
Yataktasınız, kalkacak haliniz bile yok, hatta ağır bir hastalık, telefon ediyor biri veya ziyaretinize geliyor, giderken de dalga geçer gibi “Kendine iyi bak” diyor. “Sana mı soracağım nasıl bakacağımı, zaten halim olsa bilirim ben nasıl bakacağımı, aklına ihtiyacım yok” deyiveresi geliyor insanın, üstelik küfür gibi geliyor o laf insana o halinde. Hele de o ağır hastalığımda deli ediyordu beni; ıstırap içinde kıvranıyorum, kalkıp bir bardak su içecek halim yok ki kalkıp alışveriş yapıp yemek yaparak yiyeyim. Karşıma geçip aynı sözü söylemiyorlar mıydı giderken ya da telefonda, kahroluyordum. Bir de ekliyorlardı, “İyi beslenmen gerek biliyorsun” ve devam ediyorlardı “Şunu yap, şunları ye, en önemlisi de strese girme, biliyorsun bu hastalık stresle tekrarlar, hadi kendine iyi bak...”
Dalga geçmek değil de ne bu şimdi? “Çok biliyorsan, otur da kendin bak.” diyesim geliyordu her defasında ve bu yersiz, mantıksız hatta dalga geçer gibi söylemleriyle de beni iyice strese sokup hastalığımın tekrarına yardımcı oluyorlardı farkındasız.
Hoşça kal bir de; yerli yersiz kullanılan üstelik; hoş gibi, hoşa benzer kal anlamı taşıyor, sanki gerçekten hoş olmanızı istemiyor gibi, üstelik sadece giden değil, kalan gidene de söylüyor bunu! Gidene hoşça kal ne kadar anlamlıysa!..
Ve daha pek çok yerine oturmayan ya da anlam taşımayan, maksadı ifadeden aciz, hatta yalan yanlış, yersiz kullanılan sözler…
Aklıma her vesile sıklıkla çok daha fazlası gelip sinir oluyorum gerçi, ama şu an ilk aklıma gelenler bunlar oldu, eminim bu yazıyı okurken sizlerin aklına çok daha fazlası gelecektir.
Söylemeden geçemeyeceğim, bir de o tabela rezaleti, insanı kendi ülkesinde değil de, yabancı bir ülkede turist hissettiren!..
Yollarda tabelalara bakar, içeriği doğrultusunda koydukları isimlere Türkçe karşılıklar düşünürüm ve gözümde öylesi bir tabela canlandırırım sıklıkla ve de ne şık, ne güzel, ne anlamlı ve hoş görüntüler belirir gözlerimin önünde. Öneririm, deneyin bunu bir kez hiç değilse bir çarşı pazar gezinizde; eminim keyif alacak, çok güzel görüntüler de oluşturacaksınız zihninizde.
Söylenecek de, yazacak da çok şey var bu konuda; lakin daha fazla uzatıp da sıkmak istemiyorum sizleri. Nasılsa, benim gibi, sizlerin de aklına şu anda bile, yanlış, saçma, çirkin, üzücü, içinizi acıtan pek çok şey gelmiştir.
Lütfen bizi biz yapan değerlerimizden olan dilimize, kendimize, benliğimize, dolayısıyla da ülkemize sahip çıkalım diyerek bitirmek istiyorum yazımı.
Bir de o sık sık yinelediğimiz sözü, bilinçli kullanalım ve de hakkını verelim lütfen…
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!!!
p.r.alkan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.