Kapıda alacaklılar var!
Kapıda alacaklılar var!
Milletimiz çok büyük elemler, mağlûbiyetler, facialar görmüş, neredeyse tüm dünyayı karşısına aldığı bir tarihten geçmiştir. Bu millet bütün olanlardan sonra yine bu eşsiz topraklarda bulunuyorsa bu kökleşmenin özünü Atatürk’ümüzün şu sözlerinde bulmaktayız; ’Çünkü Türk Çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken diğer elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük ekseriyeti çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzeyinde bulunmayacaktık.” (1923) Mustafa Kemal Atatürk.
Bu güne baktığımızda ne yazık ki çiftçinin iki elinin ‘çapraz’ bağlandığını görüyoruz.
1980’ li yıllardan beri tüm hükümetler ve hükümet ortaklarının uyguladıkları güdümlü tarım politikalarından dolayı çiftçinin bir eli ’şirketlere’ kaptırılmıştır.
IMF, Dünya bankası, AB ortak tarım politikası, güdümlü tarım politikaları sonucunda Türkiye’nin tarımsal yapısı dağıtılıyor, çiftçiler iflas ediyor, tarımımızda yerli ve yabancı şirketler egemen olmaya başlıyor. KİT’ler özelleştirebilecek duruma gelmesiyle bir bir kurumlar kapatılıyor(su ürünleri genel müd. Gıda kalite kontrol müd. Veteriner İşleri Genel Müd. Ziraat İşleri Genel Müd. Zirai Mücadele ve Karantina Genel Müd. Toprak-Su Genel Müdürlükleri kapatılır) . Özelleştiriliyor, (Et ve Balık Kurumu’nun (EBK) , Yem Sanayi (YEMSAN) ve Süt Endüstrisi Kurumu’nu (SEK) özelleştirdi.)
Ve hazırlanan kanunların tamamını ülkemiz çiftçilerinin değil, IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği’nin istekleri ve yabancı büyük gıda şirketlerinin ihtiyaçları doğrultusunda çıkarmıştır. (Şeker yasası, tütün yasası, tohumculuk yasası, üretici birlikleri yasası, Lisanslı Depoculuk Yasası, Organik Tarım Yasası’nı, Tarım Sigortası Yasası, Tarım Kanunu, Ziraat Odaları Kanunu çıkartmıştır.)
Diğer eli mi? maliyetlerin altındaki ürün fiyatları, kendi ürettiği ürününü satmaya çalışırken ihraç edilen ürünlerle rekabet etme zorunluluğu, sürekli düşen ürün fiyatlarıyla yeterli tarım desteği de alamayan köylü topraktan elini çekmeye başlamıştır.
Tarım sigortalarının çiftçinin aleyhinde olması, sosyal güvencesini sağlayamayan ve kendi derdine düşen köylü, sosyal bir tarım politikası oluşturulmasında da etkin olamamıştır.
Yer altı sularının ve akarsuların kirletilmesi, çevre dengesinin bozulması, kendi tohumunu dahi üretemeyen, üretse bile satamayan köylü üretim alanı terk ederek, yalnızlığa mahkûm edilmiştir.
Sabandan elini çekmiş, kaderini belirleyen politikalarda da etkinlik gösterememiştir. Sistemle bütünleşmiş olan sivil toplum örgütleri Türk çiftçisinin iflasına yeterince duyarlılık göstermeyerek bu ‘günaha’ ortak olmuştur.
Çiftçi sendikalarının açıklamalarına göre; şu an Türkiye’de ’her 50 saniyede bir çiftçi iflas ediyor! ’
Çiftçinin küresel ekonomik politikada ki yerinin belirlenmesiyle, dış güçlerin baskısı artmış ve ‘iktidarsız’ politikacıların sayesinde milletimizi yine zor günler beklemektedir.
Çapraz ellere, kelepçe vurmaya hazırlananlara karşı yapılacak en akıllıca çözüm ellerimizi yumruk haline getirerek yeniden tek yürek olmaktır!
Çitçilerin, köylülerin ve tarım örgütlerinin katılımıyla bağımsız demokratik ve sosyal bir tarım programı ile bir elimizi şirketlerin çarkından kurtarmalı, diğer elimizde borç senetleri yerine saban tutmalıdır.
Aksi takdirde, milletimizin büyük ekseriyeti çiftçi olamayacağına göre dünya yüzeyindeki yerimiz de kapının arkası olur.sizce?
Gürcan Kırım