- 980 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Deniz Mavisinde Mutluluk...
Deniz Mavisinde Mutluluk
Ne kadar zamandır bu deniz kıyısındaydı, kim bilir kaç kez taş atmıştı denize bilmiyordu. Güneş tepedeydi geldiğinde, yakıyordu bedenini. Şimdiyse güneş batmış, tatlı bir kızıllık sarmıştı her yeri.
Ürperdiğini hissetti. Kendine getirmişti bu ürperme. Ayakları uyuşmuştu oturmaktan, Kumlara belenmişti her yanı. Yavaşça kalktı ayağa, silkeledi üstünü. Zorlandı dik durmada. Gözlerini kısarak baktı ufka. Ne çok severdi bu sahil kasabasını, kendiyle kalmak istediğinde koştuğu, nefes aldığını hissettiği bir yerdi.
Bu kez de öyle olmuştu. Boğmuştu şehir onu. Nefes alamamıştı. İlk otobüse atlayıp koşmuştu buraya.
Bir süredir sorunlar vardı hayatında, kafasında da yanıtlanmayan sorular… Ne zamandır yalnız kalıp düşünmek istiyordu. Yüzleşmesi gerekiyordu kendisiyle. Yapamamış, yalnız kalamamıştı ki. Hep ertelemişti çözümleri de, kendiyle hesaplaşmayı da… Ama buraya gelip de denizi görür görmez,
bambaşka biri olmuştu. Kendini atmıştı hemen kumsala, ayakkabılarını çıkarıp kumlara basınca,
İçi hafiflemişti sanki. Oldum olası severdi bu iyot kokusunu. Maviye de bu deniz sevdası yüzünden âşıktı, biliyordu.
Ayaklarının uyuşukluğu geçince tekrar oturdu kumlara, sigarasından derin bir nefes çekti.“Buraya boşuna gelmedin” dedi kendine. Buradaydı işte ve maviye, kızıllığa kanıp da, neden geldiğini unutmamalıydı. Bulduğu bir dal parçası ile kumda şekiller çizmeye başladı. Hayatını düşündü, yaptıklarını ve isteyip de yapamadıklarını. Hayalleri vardı çoğu gerçekleşen, umutları da vardı hayata dair… Diğer hayalleri için.“Mutlaka” dedi… Onları da gerçekleştirecek, deneyecekti en azından… Vazgeçmeyecekti hayattan.
“Hatalar da benim” diye düşündü. Her insan kadar iyi ve kötü yanları vardı onun da. Herkese her şeye yetebilmişti de, bir kendine hayrı dokunmuyordu nedense. Belki de bir yerlerde bir yanlış yapıyordu, bilmiyordu. Bazen zorlanıyordu hayatla kavgasında… Çok şey istemiyordu aslında, sevdikleriyle paylaşacağı huzurlu bir hayat… Buydu tek isteği. Ne çok isterdi şu an yanında başını dayayacağı bir omuz olmasını. Bir süredir süregelen sessizliğini bozup, O günlerin acısını çıkarırcasına konuşmayı, çoğu gün ifadesiz olan yüzünün, gözlerinin, mutlulukla parlamasını…
Kumların arasından yavru bir yengeç çıkıp, denize doğru yürümeye başladı. Bir an uzaklaştı düşüncelerinden ve izlemeye başladı yavruyu. Denize kavuşur kavuşmaz bir taş altı aramaya başlamıştı yavru.“Can tatlı” diye düşündü. Sadece o değildi yaşam kavgasında olan…
Güneşin batışıyla artan serinlik, iyice kendine getirmişti.“Kendine gel” diye söylendi kendine. Hakkı yoktu şikâyet etmeye, her şeyin bir zamanı olduğuna, eğer olmuyorsa zaten olmaması gerektiğine inanırdı.
Bugüne kadar yaptığını yapmalı, kendisiyle barışmalı ve yoluna devam etmeliydi. Yaşanması gerekenler yaşanıyordu. İnsanlar, sevgiler gelip geçerdi insan hayatından. Yenileri gelirdi elbet… Bir tek insan kendinden giderse geri gelemezdi.
Balığa çıkan bir teknenin motor sesi duyuldu. Her şeyi unuttu birden.“Şimdi o teknede olmak vardı” dedi. Gözüyle tekneyi izlerken, derin bir nefes çekti içine. Uzun zamandır beri ilk kez içten gülümsedi.
Sorunları çözememiş, soruları yanıtlayamamıştı belki ama Hala hayatın güzelliklerini görebiliyor,
yaşamdan zevk alabiliyor, küçük şeylerle mutlu olabiliyordu…
Küçük bir yengeç yavrusu, Bir tekne sesi Ve en çok sevdiği deniz kendine getirmişti. Vakit tamamdı, otobüsü kaçırmadan dönmeliydi şehrine, evine, sevdiklerine... Nasılsa hayat hükmünü sürerdi.
Ayağa kalktı, hava iyice kararmış, yakamozlar parlamaya başlamıştı denizin üzerinde. Birkaç yıl sonra tamamen kavuşacaktı, bu en sevdiği kasabaya. En büyük hayaliydi burada yaşamına devam etmek. Bu düşünce bile içini ısıtmaya yetmişti. Yaklaşıp elini soktu suya, suyun serinliğiyle serinledi içi de.
“Şimdilik hoşça kal” dedi. En kısa zamanda yeniden geleceğim yanına.“Hem belki bu sefer yalnız olmam” diye gülümsedi… Arkasını dönüp uzaklaşırken…
03.04.2010
Belgin Yazar