- 1550 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
KÂİNAT
Bugün kendimle söyleşeceğim. Uçsuz bucaksız kâinatta gezineceğim. Yüce Yaratan’ın yarattıklarını inceleyeceğim. Öyle de yaptım. Kendimi doğaya atıp, irice bir taşın üstüne oturdum. Başımı gökyüzüne kaldırdım. Bulutlara bakıyorum; ne muhteşem bir tablo.
Bulutlar, yer yer koyu mavi okyanusa benziyor. Bazı yerleri, yığın yığın yeni atılmış yatak içi gibi. Üzerine atlayıp, havalarda uçasım geldi. Sonra güneş takıldı gözlerime. Gözlerimi kıstım, oldum olası güneşe bakamam. Her gün gördüğümüz güneş, doğudan doğup, batıdan batıyor. Kendi ekseni etrafında durup usanmadan dönüyor. Peki havada nasıl duruyor? Zinciri yok, tasması yok. İnsan aklı almayacak. İnsanı düşünmeye sevk ediyor. Beni de…İçinden çıkamıyorum.
Ağır ağır gözlerimi indiriyorum. Dağların zirvesindeyim. İrili ufaklı ağaçlar birbiriyle yarışıyor. Yemyeşil, zümrüt gibi görünüyor karşıdan. Ya dağlar, dağlara ne demeli? Onlar arşın kazıkları; dünyayı dengede tutmak için yaratılmışlar. Bilinçli, bilerek.Her yeri aynı güzellikte değil dağların. Az ileride ağaçsız, kel bir tepe gözüme ilişiyor. İnsanlar ve makineler var. Meğer ne değerliymiş o kel tepe; altın varmış. O insanlar oradan altın çıkarıyorlarmış. Küçük beynim, tekrar düşüncelere gark oldu. Diyor ki bana, bu ağaçlar bitse, yağmur yağdıracak, havayı temizleyecek, nefes alacak; ağaç kalmayınca, dağlar dolusu altın olsa ne işimize yarar?
Bunu şimdilik kimseye anlatamam. Anlamazlar da zaten. Ta ki son ağaç kesilene kadar.O zaman da iş işten geçmiş, hayat bitmiş olacak. Tabiattaki canlılar bitince, insanlar yaşar mı? Yaşamaz elbet. Bu düşünceler beni çok üzüyor. Gözlerimi ağır ağır yamaçlardan aşağılara kaydırıyorum. Üzüm bağları ilişiyor gözlerime, kenarlarında ağaçlar var yine; yaşam belirtisi. İrili ufaklı. Ne güzel yaratmış yaradanım üzümü, tadı güzel, kendi güzel. Biz insanlar, değişik tatlardan hoşlanırız ya hemen üzümün de çaresine bakmışız. Pekmez yapmışız. Şarap yapmışız. Olmadı şampanya, sirke yapmışız.
Bağın hemen yanında buğday tarlaları, sapsarı olgunlaşmış başaklar ahenkle sallanıyor; rüzgârla dans ediyor adeta. Tarlanın hemen kenarında, suyu kurumuş dere gözüme ilişiyor. Bakmayın şimdi kuruduğuna, yağmurlar yağınca taşıyor bile. Sol tarafıma bakıyorum, yüksek yüksek sütunları ile asırlar öncesinden kalma bir harabe: Ey insanoğlu! Senden önce burada insanlar yaşardı. Heybetliydiler, zekiydiler, çalışkandılar. Bak yaptıkları eserlere; nasıl gelmiş asırlar ötesinden gününüze. Şimdi neredeler, nereye gittiler? Ders al benden! Aklını başına devşir! Bizi Allah, sizlerin görmesi için numune bıraktı. Siz düşünüp ders alasınız diye. Yaradan’ımın sesini duyar gibi oldum. (Ben nice canları yok ettim, sizi de yok edeceğim! Hani hazırlık! Hazır mısınız?)
Hemen başımı önüme eğip ağladım. Yok. Hiçbir hazırlığım yok. Allah’ım, beni şeytana kulluk edenlerden eğleme. Yüzümü nar-ı cehennem de yakma ya Rab. Yakma ya Rab! Bir süre kendime gelemedim. Başımı ağır ağır kaldırıp sol yanıma baktım. Harabenin altında beş adam, ellerinde minik fırçaları, keserleriyle geçmişlerini arıyorlar. Aramayın boşuna, biz geçmişimizi kaybedeli çok oldu. harabenin içindeki, kocaman ev büyüklüğündeki mermer çarkı inceledim. Kendimden geçtim. Mermerden yapılmış kocaman bir çark. Ne için yapılmış, nerelerde kullanılmış akıl erdiremedim. Çarktan aldığım ders, zaman geriye gitmiyor. Önüme baktım. Çarkı tersine döndürüp, dişlileri kırmaktansa, vakit varken hemen tövbeye başladım. Dünyada kim yaşamışsa, hepsi bırakıp gitmiş. Giderken hiçbir şeyi götürmemişler. Koca koca çarklar öylece duruyor. Benim arkamda kalacak çarkım bile yok.
Emine/Manisa/14/05/2010
YORUMLAR
ilk olarak bu sayfalara ugradim
sair oldugun kadar tefekküre dalip alemin dergähini kurup en ince noktalari düsünüp tasarlama yetenegin bir baska tat veriyor yazilarin
Ellezi cealeleküm minel secerül egdarül...devam eden yasini bir ayetinde mealen"size ates yakasiniz diye yesilden atesler yarattik" diyen yasin suresinin bir ayeti yesilden ates olur mu bir düsünüp tefekkür eyle ki nasil olurmus
kalemin var olsun siir gibi yazilan düsündürücü yaz
selamlar
"Allah’ım, beni şeytana kulluk edenlerden eğleme. Yüzümü nar-ı cehennem de yakma ya Rab. Yakma ya Rab!"
Amin. Öyle ya başımız sıkışsa da, tövbe için kime gideceğiz. El açacağız, af dileyeceğiz
Yok ki dededen kalma şöyle eski, püskü, yıkık, dökük bir bağ evimiz, “nohut oda, bakla sofa”, biraz inzivaya çekileyim. Penceresinde “kumru yuvası”, guguk sesleri ile kafamı dinleyeyim, biraz kendime geleyim. Ne telefon, ne bir televizyon, varsın elektriği de olmasın. Ama içinde bir kuzine sobası, ön bahçesin de ise mutlaka ”Kocaçınar” ağaçları olmalı. “Aşiyan” a dönmüş dallarında şakıyan sakalar, kırlangıçlar isimlerini dahi bilmediğim kuşlar cıvıl, cıvıl cırıldasınlar her biri ayrı telden. Bülbülü olmasa da olur. Olmuşken az aşağısında küçük bir gölü de olmalı. “Asuman” ı andıran “asude” sularına baktıkça huzur bulduğun, huzur buldukça gözlerini ayıramadığın. Gölün içinde küçük bir kayığı olmalı, küçük ama en az iki kişi almalı. Arada bir sandala atlayıp dingin sularında, kâh kürek çekeceksin, kâh balık avlayacaksın. Arka tarafı ise bir tepeye bakmalı, sırtını yaslayacağın bir dost gibi, rüzgârlara, fırtınalara perde olsun diye, sadece sesini duyacaksın rüzgârın, hoyrat bir melodiyi ıslıkla çalar gibi. Tepenin üzerinde sevimli bir ormanı olmalı, bırak gündüzü, geceleyin bile ürkütmemeli insanı. Ağaçların dalları güneş ışıklarına müsaade edecek sıklıkta olsun, gövdeleri ay ışığında tek, tek sayabilesin de, varsın içinde çakalı da olsun tilkisi de.
Ahh ah. Hele, hele de birde mevsim de “sonbahar” sa. Elin de bir kazma olsa “palet” niyetine, tırmık olsa “fırça” niyetine vurdukça toprağa, sanki yağlıboya bir tablo yaptığını sanırsın. Bahçede baltayı salladıkça kütüğe, yardığın odun değil de sanki bir “heykel” in son rötuşlarını yaptığın hissine kapılırsın.
Hani olmaz ya.
Gece yatağa girip de gözlerimi kapatmadan önce bir “ayetel kürsi” okuyup, peşine elde tespih “Allah hu” diye, diye uyuduğumda, ey büyük Allah’ım, meğer dedemin ne kadar çok “bağ evi” varmış benim
Bazen insanın kendinle söyleşmesi bayağı iyi gelir, hem kendine hem karşısındakine. Belli, belli :-)
Tebrikler, saygılar, selamlar
Emine UYSAL (EMİNE45)
Saygı ve sevgilerimle dost yürek. Allah gönlüne göre versin...
Harika bir yazıydı. İçsel bir sorgulama ve güzel tahliller. Tebrik ediyorum sevgili arkadaşım. Sevgilerimle :))))
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgilerimle...
evet yine harikalar yaratmışın kainatı güzel bir dille anlatmışın yüreğine sağlık sevgiler....
Emine UYSAL (EMİNE45)
Yazınız çok güzeldi Emine hanım iz düşüm kendini sorgulama ve öz eleştiri gördüm sayfalarda
herkesin harcı değil hatasını yada hatalarımızı öne çıkarma
İnsan oğlu olarak çak hata yaptık çok şeyleri yıtık viran ettik zarardan başka birşey yapmadık doğaya hep doğadan aldık doğaya birşey vermedik
Biz doğaya bir adım gitsek doğa bize on adım gelecek muhakkak
Mevla Tabiatı yarattı ve bunca güzelliği insan oğluna sundu sundu ama karşılığında biz birşey yapmadık har vurup harman savurduk hep istedik hep aldık hiç vermek aklımıza gelmedi.
Kış gelince tabiat uykuya yatar baharda canlanırdı baharın geldiğini görme özürlüler bile anlardı yüzlerce çeşit kuşun bahar sevinçinden kaynaklanan cıvıltıları olurdu nerde o kuşlar şurda kaç çeşit kaldı kargadan başka ne var gözle görünen
Bu aylarda taralalarda bahçelerde menekşeler olurdu tarlalarda gelincikler açar türlü türlü böcekler vardı her yer kırmızıya boyanırdı
Çiçekler birbirine nisbet edercesine renga renk açarlardı
Jelebekler uçuşurdu soruyorum size kelebekler nerde ben yıllar oldu istanbulda kelebek görmedim
Yüce yaradan inatla aklımızı başımıza alalım diye bizlere bir takım felaketler gösteriyor bizler anlamamak için uğraşıyoruz
Güneş nasıl havada duruyor yıldızlar neden göz kırpıyor
Gök yüzünü kaplayan bulutların bir görevi yokmu
Ağaçsız bozkırla ağaçlı bir dağın arasında fark yokmu
Saçsız bir kafayla saçlı bir kafanın görünüşü aynımı
Binlerce lira para harcayıp kafalarına saç ektiren insanlar bir bozkıra kaç tane fidan diktirdiler
Denizler nerede envay çeşit balıktan kaç çeşit kaldı karadenizdeki balık dezkahlarında onlarca çeşit balıktan kala kala bir iki çeşit kaldı millet suni yetiştirmeye çalışıyor ne tadı var nede tuzu
Gök yüzünü biz bitirdik
Yeryüzünü biz bitirdik
denizleri biz bitirdik
önemlisi insanlığı biz bitirdik
Bizler ne sevgiden anlarız nede sevmeden
seviyorum diyen yalan söylüyor menfaatler kaybolunca ne sevgi kalıyor nede sadakat
Kimse kimseye sevgi satmasın herkes önce sevmeyi öğrensin sevgi nedir onu bilsin
kendinde olmayanı başkasına satmaya öğretmeye çalışmasın olmayan birşey ne öğretilir nede satılır........
...............................................................................
Ne bu dünyamız kaldı nede öbür dünyamız
Yaratıktan ne farkımız var.....
Çok güzel ve ağır bir yazı tokat gibi......
...............saygımla
lazuşağı tarafından 5/14/2010 10:58:07 AM zamanında düzenlenmiştir.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgi ve saygılar
Bugünkü yazarlarımız harikalar yaratıyor.İş yerinde iken girmek zor oluyor deftere ama girdiğime de pişman olmuyorum.Harika bir yazı.Teşekkür ediyorum.Selam ve saygılarımla...
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgi ve saygılar
Sizin gözünüzden kendi ruhumuza bir devri alem di Sabah sabah.Hayırlı bir Cuma sabahı olsun dilerim.Cehennemin ateşini Nedamet ile akan 1 damla yaş söndürür buyurmuş peygamber(S.A.V) sanırım bu gün cehennem ateşsiz.Dilerim birdaha yanmaz sizin adınıza.Mevla hazırlıksızlığımıza Ağlamak nasip etsin.Buyurdu ki. Peygamber(S.A.V).Nefsim elinde olan Allaha yemin ederimki.Cehennemde bir kıvılcım cennet de de bir dikili ot bulamazsınız.Cok şaşırdık İçimizden birisi dedi ki.Ey Allahın rasulü.Hani cennet köşkler ve yeşillikler Cehennem ise yakıcı ateşler içinde idi.Mütebessim ve hüzün kokan sesi ile Buyurdu Allah resulü.Sizin günahınız Allahın gazabı ile buluşunca CEHENNEM.sizin güzel ameliniz Rahmet ile buluşunca Cennet ve köşkler oluşur.Hepsi bu.Allah asla zalim değildir. Hayırlı Cumalar.Sevgi ve selam.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgi ve saygılar
az önce evimizin bahçesine çıkmıştım az biraz...
baktım biraz şöyle...karşımda gül ağacı, armut ağacı, incir çam ve tüm çabalarımıza rağmen kurumasına engel olamadaığımız, elma ağacı ve diğerleri vardı...biraz baktım seyrettim...
siizin anlattığınız gibi bizim ufak tepelerimiz ve dağcıklarımız yok ne yazık ki...uçsuz bucaksız uzaklarımızda yok...betondan bir yurt burası sanki...elimizde kalan bir kaç yeşilide kurumak istediği vakit işte elma ağacı gibi yaşatamıyoruz ne yazık...dayanamadım ve gözlerim nemlendi hemen içeri kaçtım...kimden ve enden kaçtım onuda bilmiyorum belki kendimden...
emine hanım cehalet yüzünden değimidir ki;kainatKurandan,Kuranda kainattan koparıldı. koparıldı ve biri varlığın sırlarını bilmeyen,eşya ve hadiselere kapalı bağnaz ruhların hayal zindanlarında yetim kaldı,bir diğeri de herşeyi maddede arayan ve manaya karşı bütün kör cahillerin elinde bir kaos halini aldı....cehalet yüzünden değil mi ki şu mübarek dünya en güzel oavalara,obalara ve en bereketli ırmaklarına rağmen bir hiçlik pençesinde sefalet ve zarurete maruz kaldı...
sabah sabah samimi olarak söylüyorum tamda ruhumun üstüne bir yazı omuş...kutluyorum emeğinizi ve şu mübarek cuma günü hürmetine diliyorum ki, Rabbim gönüllerimizi kurutup kalbimizin ölmesini muhadfaza eylesin...
sevgim kalbinize...hayırlı cumalar olsun....
Emine UYSAL (EMİNE45)
Mistik ağırlıklı düşündürücü bir yazı...Yazar, geçmişi sorgularken;kendi içsel duygularıyla da başbaşa kalmış...
Akıcı bir anlatım.İfadeler,sürükleyici ve insanın yüreğinde iz bırakan sorgular...
Mükembeldi...Kalemin daim olsun arkadaşım...
Selamlar...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Ben teşekkür ederim.
sevgi ve saygılar
Öncelikle tebrik ediyorum, kainatı harika anlatmışsınız. Herşeyin bir yaradılış sebebi var. İnsanın aklı ermiyor bazen... Mucizevi bir güzellikle karşı karşıyayız. Korumamız lazım bizden sonra ki nesil tükenmiş bir doğayla karşılaşmasın. Yalan dünya bir gün mutlaka gideceğiz, doğrularımızda gitmek nasip etsin.
Yine harikaydı, kutluyorum sevgilerimi sunuyorum.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgiler